Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bin Abdülaziz el-Suud

Ey Prens! Ne Aslansın Ne Tilki

Cemal Kaşıkçı olayının en ince ayrıntılarına dair en akla gelmez sorular soruyoruz. Sonra da..

Hepimiz birer zehir hafiyeye dönüştük. Cemal Kaşıkçı olayının en ince ayrıntılarına dair en akla gelmez sorular soruyoruz. Sonra da bunları kendi çapımızda cevaplıyoruz.
Aslında biraz da komik duruma düşüyoruz. Muhtemelen olayı ince ayrıntılarıyla bilen birileri varsa bizim bu karmaşa içindeki anlama gayretimizi bilgiç bir keyifle izliyor ve zaman zaman da gülmekten kendini alamıyordur.
Ama bu zaten böyle olur. Gizem insanları peşinden sürükler. Her türlü ayrıntı merak konusu olur. Önemli zannedilir.
Halbuki bu tür durumlarda daha başarılı olan yöntem bir adım geri atıp bize sunulana değil sunulmayana odaklanmaktır. Gösterilene değil gösterilmeyene bakmaktır.
Geneli görmektir. Böyle durumlarda sahnenin ardını okumaya çalışın. Ne kadar ayrıntıda kaybolursanız gerçekten o kadar uzaklaşırsınız.
Zaten sahnedeki tüm ayrıntılar ve tüm renkler tam da bu yüzden sahneye sürülür.
Bu olay tabii ki çok ciddi istihbarat faaliyetlerinin ürünü. Ancak benim gördüğüm kadarıyla mesele sadece bir istihbarat olayı olmanın ötesine geçti bile. Daha siyasal ve stratejik bir konu haline geldi.
Ne oldu? Nasıl oldu? Bilmem.
Yakında göreceğiz. Yine gösterildiği kadarıyla… Ancak artık ne oluyor ve ne olacak konusunda akıl yürütebiliriz. Mesela görüşmeler başladı. Ortak çalışma grubu oluşturuldu. Uluslararası topluma açıkça söyleyecek sözü olmayan Suud muhtemelen bu çalışma grubunda daha açık sözlü hale gelebilir. İşbirliği hususunda daha istekli olacaktır.
Çünkü Türkiye Suud’u burnundan yakaladı. Şimdi istediği yere çekiyor. Çok başarılı bir iletişim stratejisi izliyor. Bu strateji önce olayın akışını kontrol altına aldı. Amerika ve Suud’u baskıladı.
Uluslararası basını ele geçirdi. Söylemi kurdu.
Vahşetin kendisini olmasa da boyutlarını gösterdi. Washington Post başta olmak üzere neredeyse tüm Amerikan basını buradan beslendi. Her şey teker teker ve sırasıyla haber oldu. Önce kayıp haberi. Ardından Kaşıkçı’nın konsolosluğa girerken çekilmiş fotoğrafı. Ardından Suudlu 15 adamın Türkiye’ye giriş görüntüleri. Hikâye adım adım örüldü.
Şimdi de ses kaydı olduğuna dair sızıntı var. Kayıt kendi sızar mı bilmem ama kaydın var olduğu haberinin bilinçli bir nedenle sızdırıldığını tahmin edebiliyorum.
Bunlar belli bir stratejik iletişim aklının ürünü. Her adımda Suud biraz daha sıkışıyor. Tüm bunlara rağmen basit bir inkâr söyleminden başka bir şey geliştirebilmiş değil. Şimdi ortak çalışma grubu kuruldu. Dediğim gibi artık istihbarat bölümü büyük oranda son buldu. Bundan böyle siyasi kısmı devreye girdi. Sert görüşmeler olacağı kesin. Türkiye hızlı ve kesin bir çözüm isteyecektir.
Suudlar ise zaman kazanmanın derdinde. Ancak kazanacakları zamanla ne yapacaklarını da çok bilmiyorlar. Çaresizlikten zamana oynayacaklardır. Öte taraftan takvimi de Türkiye kontrol ediyor. Yeni bilgi ve belgelerin ne zaman sızacağı ve nereye kadar gideceğini hep Ankarabelirleyecek. Suudların her yanlış adımında yeni bir sansasyonel belgeyle karşılaşabiliriz.
Şimdi Prens kafasını taştan taşa vuruyordur. “Ne yaptım ben” diye. Tamam Machiavelli sana “öldür” dedi. Ama bunu böyle ulu orta yap demedi. “Bir aslan kadar güçlü bir tilki kadar kurnaz ol” dedi. Halbuki sen ne aslansın ne de tilki.

[Sabah, 13 Ekim 2018]

Etiketler: