Ortadoğu’da Güvenliği Yeniden Düşünmek: Toplumlararası Güvenlik İkilemi


  • Yer : SETA Ankara
  • Bitiş  :
  • Adres :

Ortadoğu’da Güvenliği Yeniden Düşünmek: Toplumlararası Güvenlik İkilemi

PANEL | 19 MART 2015

 

TARİH: 19 MART 2015 SAAT: 14:00 YER: SETA Ankara

Moderatör Murat Yeşiltaş, SETA
Konuşmacılar

Türkiye | Üçlü Güvenlik Açmazı: Devlet, Türkler ve Kürtler
Doç. Dr. Tuncay Kardaş, Sakarya Üniversitesi

İsrail | Çatışan Toplumsal Kimlikler: Yahudiler ve İsrailli Filistinliler
Tuğçe Ersoy, Marmara Üniversitesi

Irak | Şii ve Sünni Toplumlarda Tarihsel Güvenlik Açmazı
Muharrem Erenler, İstanbul Üniversitesi

Mısır | Bir Ülke, İki Din, Üç Anlaşmazlık: Mısır’da Toplumlararası Güvenlik
Hasan Öztürk, Marmara Üniversitesi

Murat Yeşiltaş’ın moderatörlüğünde gerçekleşen “Ortadoğu’da Güvenliği Yeniden Düşünmek: Toplumlararası Güvenlik İkilemi” başlıklı panelde, Sakarya Üniversitesi’nden Doç. Dr. Tuncay Kardaş ilk konuşmacı olarak yer aldı. Kardaş sunumunda, devletlerarası güvenlik ikileminden farklı ve ayrı bir biçimde vuku bulan toplumlararası güvenlik ikilemini izah etti. Bu bağlamda, savunma amaçlı atılan kimlik temelli adımların tanımlanmasında dört aşamalı bir yapıdan bahsetti. Bu yapının birinci aşamasını niyetlerin muğlaklığı oluştururken; diğer aşamaların yapısal belirsizlik, en kötüyü varsayarak hareket etme ve bu en kötü senaryoya dayanan aksiyon-reaksiyon üzerinden geliştiğini aktardı. Kardaş ayrıca, “güvenlik ikilemi (security dilemma)” kavramının açıklanmasında kullanılan tipolojilerden de bahsederek; “sıkı güvenlik ikilemi”, “gevşek güvenlik ikilemi” ve “ düzenli güvenlik ikilemi” şeklinde cereyan eden süreçleri açıkladı. Çizdiği teorik çerçeveyi Türkiye özelinde inceleyen Kardaş; farklı kimlikler ve niyetler üzerinden yapılanan aktörler arasındaki ilişkilerin süreç itibariyle güvenlik ikileminden ziyade “güvenlik üçlemesi”ne işaret ettiğini vurguladı.

Marmara Üniversitesi’nden Tuğçe Ersoy’un yaptığı ikinci sunumda ise; söz konusu teorik çerçevenin İsrail’deki Yahudiler ile İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini teşekkül ettiren İsrailli Filistinliler arasındaki ilişkilere yansıması analiz edildi. Analizinde, teori ile pratik arasında büyük bir farklılık olduğuna dikkat çeken Ersoy, İsrail’in özellikle anayasal kontekste “etnik devlet” vurgusunu öne çıkartan uygulamalarda bulunduğunu vurguladı. Örneğin İsrail’de hem İbranicenin hem de Arapçanın resmi dil olarak geçtiğini; fakat her nedense, ziyadesiyle Filistin hakkında çıkan Anayasa Mahkemesi kararlarının Arapça değil, İbranice veya İngilizce yayımlandığını aktardı. Yine, 1982’de % 1 olan seçim barajının 2014’te ise 3,25’e yükseltildiğini, bu kadar düşük oranlarda sayesinde 1948’ten bu yana 200 partinin var olduğunu, mesela son seçimlerde 110 partinin temsil edildiğini ancak bu kadar sayı içerisinde sadece iki tane Arap ve bir tane Arap/İsrail karışımı parti olduğunun altını çizdi. Bu durumun en önemli nedenlerinden birisi ise, siyasi arenada yer almak isteyen Filistinlilerin, partilerin teşekkülü için öncelikle devletin Yahudilere ait olduğunu kabul etmek zorunda olmalarıdır ki; bu ön kabul eğitim, iş vb. birçok alanda geçerlilik kazanmıştır. Diğer taraftan Ersoy, 1948’te kurulduğu zamandan bu yana İsrail’in; Filistinlilerin İsrail’e ait olan topraklardan çıkarma, Yahudi göçünü sağlama ve Yahudi doğum oranlarını arttırma şeklinde ‘üç aşamalı’ bir politika izlediğini hatırlatmıştır. Mevzubahis örneklerden hareketle, her iki tarafının adeta bir ‘varoluş’ mücadelesiyle güvenlik ikilemi yaratsalar da, bu ikilemin ‘sıkı’ bir sınıflandırma şeklinde çözümü mümkün görülmesi gerektiğini; ‘iki devletli’ değil, fakat ‘tek devletli’ bir çözümün en azından gelecekte çok daha mümkün olduğunu ifade etmiştir.

Panelin üçüncü konuşmacısı Muharrem Erenler, Irak özelinde “Şii ve Sünni Toplumlarda Toplumsal Güvenlik Açmazı” başlıklı bir sunum yapmıştır. Erenler, kimliklerin topraktan ziyade mezheplere bağlı olduğu Irak’ta, Şii ve Sünni toplulukların ayrılıkçı olmadıkları veya dini özerkliklerine müdahale edilmediği sürece birbirlerinin toplumsal güvenliklerini tehdit etmediklerini ifade etmiştir. Buna göre, Irak monarşisinin Şiileri kısıtlı da olsa siyasi sisteme eklemlediği ve dini özerkliklerine engel olmamaya özen gösterdiği 1958 devrimine kadar olan dönemde, Irak’taki güvenlik ikilemi sıkı güvenlik ikilemi özellikleri göstermiştir. Erenler, 1968 yılında iktidarı ele geçiren Baas rejiminin hızla modernleşme, merkezileşme ve seküler bir ortak kimlik inşa etme siyasetini başlatmasının ikilemin mahiyetinde bir değişime yol açtığını ve düzenli güvenlik ikilemi dinamiklerinin hâkim duruma geldiğini vurgulamıştır. Bunun sonucunda da tarafların güvenlik gereksinimleri birbirleri ile uyuşabilir olmaktan uzaklaşarak çelişir hale gelmiş ve söz konusu durum günümüz Irak’ının sorunlarının çözümünü de çetrefilli hale getirmiştir. Erenler, sunumunu güvenlik ikilemini besleyen belirsizlik, şüphe, en kötüyü varsayma ve etki-tepki gibi faktörler çerçevesinde derinleştirmiştir.

Panelin dördüncü konuşmacısı Hasan Öztürk, güvenlik ikilemini Mısır boyutunu ele almış ve “Bir Ülke, İki Dün, Üç Anlaşmazlık: Mısır’da Toplumlararası Güvenlik” başlıklı bir sunum yapmıştır. Öztürk, Mısır’da Müslüman ve Hristiyan gruplar arasında yaşanan sorunların köklerinin, Mısır’ın 150-200 yıllık geçmişinde yatan kimlik probleminden kaynaklandığını öne sürmüştür. Öztürk, uluslararası ilişkiler literatüründeki anarşi ve devletlerin davranışları üzerindeki etkisi argümanlarını, Mısır’daki toplumsal çatışmayı anlamak için ulusiçi bir düzleme uygulamıştır. Buna göre, devletin otoritesini ve işlevini yitirdiği bir ülkede doğacak belirsizlik yüzünden bir grubun kendi güvenliğini sağlama adına atacağı bir adım başka bir grubun güvenliğine tehdit olarak görülebilmektedir. Öztürk, ulusiçi toplumlararası güvenlik ikilemi durumunda kendisini savunmasız ve tehdit altında gören kimlik gruplarının kendi kimliklerini koruma adına yeni yöntemler geliştirdiğini ifade etmiştir. Sonuç olarak Öztürk, günümüzde Mısır’da yaşanan gerilimin 19. Yüzyılın ortalarından itibaren zayıflayan Mısır devletinin doğurduğu güvensizlik ortamında varlık ve üstünlük mücadelesi veren üç temel aktör ve onların kimlikleri arasında olduğunu öne sürmüştür. Buna göre, Kıptiler ayrımcılığa maruz kalmadan eşit vatandaşlık temelinde Hıristiyan kimliğini korumaya çalışmaktadır. İslamcılar İslam’ı referans alarak dinlerini daha iyi yaşayabilecekleri ve daha müreffeh bir sistem önermektedir. Mısır devleti ise dini ve ideolojik ayrımların üstünde seküler bir Mısır kimliğini savunmaktadır.

 

OrtadoğuOrtadoğuOrtadoğuOrtadoğuOrtadoğuOrtadoğu