İsrail’in Kuzey Irak Politikası ve Türkiye

İsrail’in dış politika stratejisine baktığımız da “tehdit” algısının çok büyük olduğunu görürüz. Kuruluşundan bu yana varlığını tehdit altında hissettiği bu coğrafyada İsrail Devleti, etrafındaki Arap çemberini çeşitli stratejilerle kırma çabasındadır.

İsrail’in dış politika stratejisine baktığımız da “tehdit” algısının çok büyük olduğunu görürüz. Kuruluşundan bu yana varlığını tehdit altında hissettiği bu coğrafyada İsrail Devleti, etrafındaki Arap çemberini çeşitli stratejilerle kırma çabasındadır.

Bu güdülenme İsrail’i savunma devletinden saldırı devletine dönüştürmüş, kimi zaman Mısır örneğinde olduğu gibi Arap bloğunu ikili anlaşmalarla bölmeye çalışmış kimi zaman ise Amerika’nın bölgedeki etkinliğine ve verdiği desteğe dayanmıştır. İsrail’in etkin şekilde izlediği bir başka politika ise Arap Devletlerini Arap olmayanlarla dengelemek için bölgenin çok parçalı etnik yapısından faydalanmak olmuştur. Bu politikanın bir uzantısı olarak İsrailli yetkililer, I. Dünya Savaşından sonra Ortadoğu’da yeni devletlerin kurulması sürecinde Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içinde kalan Kürt nüfus ile ilişkileri sıcak tutmayı bölgesel çıkarlar açısından önemli görmüşlerdir.

İlişkilerin Tarihi Kökenleri

Yahudi – Kürt ilişkilerinin kökenleri yakın geçmişe kadar Kuzey Irak’ta yaşamış olan Yahudilerin varlığına atıfla 2,500 yıl öncesine kadar dayandırılabilmektedir. 1 Toplumsal anlamda ilişkilerin ötesinde, İsrail Devleti ile Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Kürtler arasındaki stratejik temasların başlangıç noktası olarak Mossad’ın (İsrail İstihbarat Teşkilatı) ilk şefi olan Reuven Şiloah’ın 1931 yılında İsrail istihbarat görevlisi olarak Bağdat’a gitmesi gösterilmektedir.2 Şiloah bölgede üç yıl kalır. Kürtlerle ilişkiler kurar. Yahudi-Kürt siyasi işbirliğinin temellerinin bu dönemde atıldığı belirtilmektedir.3 Kurulacak olan İsrail Devleti’nin Arap çemberi içinde kalacağını ve çatışmanın kaçınılmaz olduğunu düşünen Şiloah, bu kuşatmayı dengeleyebilmek için dış çemberde yer alan Arap olmayan ülkelerle ilişkileri güçlü tutmanın gerektiğini öngörmektedir. Türkiye, İran ve Etiyopya bu anlamda önemlidir.4 Ancak bunun yanı sıra, diğer önemli unsur ise bölgede bulunan Arap olmayan azınlıklardır. Bunların başında ise Irak devleti ile hiçbir zaman uyuşmayan Kürt nüfus gelmektedir. Şiloah tarafından geliştirilen bu “çevreleme stratejisi” Başbakan David Ben Gurion tarafından İsrail’in kuruluşundan 1979’a kadar politikasının temel ekseni haline getirilecektir.5 Yahudi istihbaratının bu dönemde Kürt hareketinin Avrupa Temsilcisi olan Kamuran Ali Bedirhan ile bağlantı kurduğu ve Bedirhan’ın 1948’de İsrail Devleti kurulduktan sonra, İsrail Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu İşleri Bölümüne bir rapor sunduğu ileri sürülmektedir. Bedirhan raporda, Suriye ve Lübnan’ın İsrail’e karşı etkisiz kalması için buradaki azınlıkların isyana teşvik edilmesinin şart olduğunu dile getirmiştir.6

1961 yılı İsrail ile Kuzey Irak’taki Kürtler arasındaki ilişkiler bakımından dönüm yılı olmuştur. Irak’taki Arap milliyetçiliğine dayalı politikanın iyice sertleşmesi ve asimilasyoncu bir hal alması neticesinde, Kuzey Irak’taki Kürtler Bağdat rejimine karşı ayaklandılar. Bölgede güçsüz bir Irak devletinden çıkar sağlayacak ülkelerin başında ABD, İran ve İsrail gelmekteydi. Bölgede etkinlik elde etmek isteyen SSCB’nin de devreye girmesi ile 1975’e kadar dalgalanmalarla sürecek ayaklanmalar bu ülkelerin çatışan çıkarlarının bir aracı oldu.7 1963’de Irak ve Suriye’de Baas Partisi’nin iktidarı ele geçirmesinin ardından iki ülke arasında hızlı bir şekilde birleşme yön&uu

In this article