Cumhurbaşkanı Erdoğan ve daha sonra AK Parti yöneticilerinden kısa zaman önce peş peşe reform mesajları geldi ve bu mesajlar gelmeye devam ediyor. Bu durum, yöneticilerin ve siyasilerin değişen toplumun dinamiklerini kaçırmaması için elzem.
Sanayi toplumundan sonra değişim yapay zekanın da devreye girmesinden sonra bilgi teknolojilerinin daha da güçlenmesiyle artan değişimin hızı ve ivmesi reformların sürekli ve kurumsal olmasını zorunlu kılmaktadır. Siyasal partilerin, hükümetlerin ve kurumların değişimin hızı ve ivmesini yönetmek artık en öncelikli sorundur. Bu süreçte kamunun içinden veya dışarıdan gelebilecek değişime direnci yönetmek ve bunun doğru iletişim stratejilerini tasarlamak ise ilk adım olmak durumundadır. Çünkü insanlar alışkanlıklarının oluşturduğu konfor alanlarını bozmak istemezler ve aksine bu konforu muhafaza etmek isterler.
Gelen reform mesajlarında ekonomi ve hukuk alanları öne çıkıyor. Bu noktada kritik soru şudur: Eğitim olmadan reform olur mu? Özellikle de yükseköğretimde sürekli reform ve iyileşme mekanizmaları kurulmadan gerçek kalıcı bir reform mümkün mü?
Hiç şüphesiz eğitim alanındaki reform ve iyileştirmeler, bir ülkenin temel sorunlarının orta ve uzun vadeli çözümleridir. Ancak şurası da unutulmamalıdır ki bugün önümüze çıkan köklü sorunlar, geçmişte orta ve uzun vadeli yapılmayan reformların sonuçlarıdır.
Somutlaştıralım ve örneklendirelim…
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de genç işsizliği, eğitimde ve çalışma hayatında olmayan genç sayısı sürekli artış trendindedir. Bunun küresel ve yerel sebepleri bulunmaktadır.
Bu soruna yükseköğretim perspektifinden bakıldığında, hangi ülkeler küresel rekabetin kızıştığı bir ortamda avantaj elde edip genç işsizlik oranlarını düşük tutabilecektir?
Hangi ülkeler küresel sermaye, ulus devlet ve gençler ile işsizler arasında gün geçtikçe artan gerilimi başarılı bir şekilde çözebilecektir?
Yükseköğretimde yeterli bilgi tabanında temel ve gelecek becerilerini kazandırmayı amaç haline getirip mesleki becerilerde yetkinleşmeyi uygulamalı derslerle sağlayan ülkeler mi başarılı olur? Diğer bir ifadeyle öğrencisine sürekli kendisini geliştirebilme becerilerini kazandıran ülkeler mi muvaffak olur? Yoksa yapmayanlar mı?
Yine yüksek eğitim programlarını bir mekanizma dahilinde her bir bölümün geçirdiği değişimi takip ederek sürekli iyileştiren yükseköğretim sistemine sahip ülkeler mi başarılı olur?
Açılacak bölümlerin seçiminden araştırmada odaklanılacak konuların tespitine; yüksek lisans ve doktora konularının belli bir kısmının şehirle ilişkili olmasından 3+1 ve 7+1 gibi eğitim modelleriyle öğrencisini daha eğitim yıllarında çalışma hayatıyla tanıştırıp yükseköğretimle şehirlerin yerel kalkınması arasında güçlü ilişki kuran ülkeler mi avantajlı olur?
Bulundukları şehirlerin ekonomisi ve sosyal hayatıyla güçlü ve anlamlı bir ilişki kuran ve buna yönelik işlevsel mekanizmalar kuran bir yükseköğretim sistemine sahip ülkeler mi ilerleyebilir?
Bugünün temel yapısal sorunları dünün yapılmayan reformlarıdır.
Bu perspektiften bakıldığında eğitimde ve yükseköğretimde sürekli reform yapabilen mekanizmalar kurabilmek ve kurum kültürleri geliştirebilmek en temel meseledir.
Algı yönetimi ve yakın vadeli acil perspektiflerle gidilecek daha yol var mıdır?
Türkiye yakın zamanda yeni bir yönetim sistemine geçmiştir. Bundan dolayı Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde boşlukların olması da doğal karşılanabilir. Fakat ülkenin öncelikleri sıralamasında eğitim ön sıralara gelmez ise ortaya çıkmakta olan sorunların ekonomik sonuçlar, kısır siyasi tartışmalar ve en son olarak da bir güvenlik zaafı ürettiğinin farkına varılması gerekir.
Eğitime de öncelik verildiğinde, yeni sistemin doğası gereği Cumhurbaşkanlığı sisteminde yükseköğretimde sürekli iyileşmeyi temin eden bir reform mekanizması kurulabilir ve alınan kararlar hızlıca uygulanabilir. Sistemin sağladığı bu avantajı kullanarak yükseköğretimde gerekli olan reformları ve düzenlemeleri planlamak ve hayata geçirmek öncelikli olmak durumundadır.
[Sabah, 9 Ocak 2021].