Düzen Kurucu Aktör

Amerika Başkanı Obama, hem içeride, hem de dışarıda geçmişe sünger çekmek ve yeni bir dönem başlatmak için olağanüstü çaba harcıyor. Değişim vaat eden Obama'nın misyonu, evine çeki düzen vermek ve içeride bir restorasyon gerçekleştirmek olarak tanımlanmıştı. Ancak Obama yönetimi kısa süre içinde, uluslararası sistemin başat rolünü üstlenmiş bir ülkenin uluslararası ilişkilerde ölçek küçültmesi ve içine kapanmasının sınırları olduğunu fark etti.

Amerika Başkanı Obama, hem içeride, hem de dışarıda geçmişe sünger çekmek ve yeni bir dönem başlatmak için olağanüstü çaba harcıyor. Değişim vaat eden Obama’nın misyonu, evine çeki düzen vermek ve içeride bir restorasyon gerçekleştirmek olarak tanımlanmıştı. Ancak Obama yönetimi kısa süre içinde, uluslararası sistemin başat rolünü üstlenmiş bir ülkenin uluslararası ilişkilerde ölçek küçültmesi ve içine kapanmasının sınırları olduğunu fark etti.

Hemen görevi devraldığı aylarda İsrail’in Gazze saldırısı ve Gürcistan krizi ile kalesinde sürpriz iki golle sahaya inen Obama yönetimi, ABD’nin sorunlarının çözümünün dünya siyasetine bir düzen vermekten geçtiğine ikna oldu. ABD’nin küresel ölçekte zedelenen imajı ile yeni bir düzen tesis etmesi imkânsıza yakın bir durumdu. Bu sebeple, Obama yönetimi öncelikli olarak imaj erozyonu sorunuyla ilgilendi. İslam dünyası, Rusya ve Asya’da çeşitli seviyelerde girişimler gerçekleştirildi.

Obama için bu imaj tazeleme faaliyetleri aynı zamanda nasıl bir dünya vizyonuna sahip olduğunu anlatma fırsatı yarattı. Obama, ABD’nin başat güç olduğu çok taraflı bir dünya düzenini savunuyor. Uluslararası kurumlar, uluslararası hukuk ve normların gerekliliğine inanıyor. Obama yönetiminin öngördüğü çok taraflı düzen bölgesel müttefiklere ihtiyaç duyuyor. Yeni uluslararası yapı, manevra kabiliyetleri olan aktörler için hareket alanı açıyor. Bush yönetimi döneminde bölgesel aktörler için ancak ABD’nin zaaf alanlarında hareket alanı oluşmaktaydı.

Obama’nın Türkiye ziyareti sırasında gündeme getirdiği model ortaklık, yeni düzenin başat gücü ile bir bölgesel gücün nasıl ortak vizyon etrafında bir araya geleceğinin örneği oldu. Türkiye’nin 2009 başına kadar izlediği dış politika, bölgesel ve uluslararası konumu bu ortaklığı kaçınılmaz kıldı. Obama yönetiminin mutfağında bulduğu sorun alanlarının birçoğunda Türkiye’nin doğrudan ya da dolaylı yapıcı rolünü keşfetmeleri zor olmadı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Obama’nın başkan seçilmesinden sonra iki ülke ilişkilerinde altın dönemin yaşanacağını söylemesi, Obama’nın dünya düzeni projesi ve Türkiye’nin potansiyel rolünü doğru okumanın verdiği özgüvenin sonucuydu. Her ne kadar ABD ve Türkiye arasında işbirliği potansiyeli ortaya çıksa da, Türkiye’nin nasıl düzen kurucu aktörler arasına gireceği cevap bekleyen bir soruydu.

Yeni diplomatik üslup Türkiye’nin düzen kurucu rolü iki alanda başarılı müdahaleleri ile ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi sahada gösterdiği performans, yani sorun alanlarında yürüttüğü yapıcı diplomatik faaliyetler. Türkiye’nin yeni bir diplomatik üslupla Ortadoğu, Kafkasya ve Güneybatı Asya’da yerleştirmeye çalıştığı barış ve istikrar ufku, uluslararası kamuoyunda ülkenin olumlu algısını pekiştiriyor.

İkinci müdahale alanı ise uluslararası platformlarda Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası vizyonunu ortaya koymadaki mahareti. Geçmişte Türkiye’nin katılması ancak hayal olan platformlarda ya da icazet almak için bulunduğu zeminlerde, bugün onur konuğu olarak ağırlanması ve sözünün dinlenmesi, değişen durumu açık bir şekilde göstermektedir. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın BM ve G-20 toplantılarındaki performansı, Türkiye’nin yeni düzenin kurucu aktörü olduğunun belirgin bir göstergesi olarak okunmalıdır. Yeni küresel ekonomi-politiğin belirleyici yapısı haline dönüşen G-20’nin üyesi olan Türkiye, yeni düzenin nasıl olması konusunda ortaya koyduğu vizyonla siyasi etkisini oldukça üst seviyeye çıkardı.

Erdoğan, açık bir şekilde, Türkiye’den bir bakışla dünya düzeninin siyasi, ekonomik, kültürel, etik ve hukuki yapılarının nasıl şekillenmesi gerektiği üzerinde durdu ve uluslararası sistemin üzerinde oturduğu fay hatları ile ilgili cesur açıklamalar yaptı. Erdoğan’ın mesajının içeriği ve üslubundaki özgüven Türkiye’nin düzen kurucu pozisyonundan kaynaklanıyor. Türkiye’nin kendi sorunlarını uluslararası normlarla barışık metotlarla çözmeye çalışması ve bunun uluslararası aktörlerce de tasdik edilmesi ise Türkiye’nin pozisyonuna güç katıyor.

Özetle, yeni bir dünya kuruluyor. Türkiye bu kez tarihin akışında düzen kurucu rolü ile kendini doğru bir pozisyonda konumlandırıyor.

Sabah – 30.09.2009

Etiketler: