Dönüşümü Kurumsallaştırmak

Siviller artık dayatılan listelerin altına imza atmıyor. Siyasal sorumluluğu sırtlananlar artık yetkiyi de eline aldı.

Her ne kadar önemini şimdilik çok kavramasak da geçen hafta tarihi bir olaya şahitlik ettik. Sivil-asker ilişkisi bu ülkede ilk defa doğru bir zemine oturdu. Yüzyıllardır sürüp giden temel bir meselede en kritik dönemeç geçildi. Ordunun sivil siyaset denetimine girişine dair ilk adım atıldı. Yüksek komuta kademesinin atanmasında pazarlık da askeri hâkimiyet de ortadan kalktı.

Zayıf koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerde adına teamül denilen askeri profesyonellik uzmanlık gibi bir bahaneye dayanarak ordunun içindeki atamalar sivil siyasetten bağımsız olarak gerçekleştirilirdi.

Sivil siyasetin en güçlü olduğu dönemlerde dahi siyaset ordu üzerinde tam bir kontrole sahip olamazdı.

Askerler bu atamaları birer pazarlık konusu haline getirirdi. Hatta toplantının başlangıcında basına verilen fotoğraflar bile askerlerin sivil otoriteyi üstü olarak görmediğini gösterecek şekilde hazırlanırdı. Masada Başbakan ve Genelkurmay Başkanı birbirine eşit iki aktör gibi otururdu. Diğer koltukların neredeyse tamamını askeri yetkililer işgal ederdi. Dünyanın en utanç verici görüntülerinden biriydi.

Burnundan kıl aldırmayan generaller ülkenin seçilmişlerinin kendi atamalarına müdahil olmalarını hiçbir zaman kabul edemezlerdi. Ama her şey değiştiği gibi Yüksek Askeri Şura da değişti.

Siviller artık dayatılan listelerin altına imza atmıyor. Siyasal sorumluluğu sırtlananlar artık yetkiyi de eline aldı. Son atamalar gördüğümüz kadarıyla siyasetin kendi inisiyatifiyle gerçekleşti.

Başbakan’ın başında oturduğu masa da sivil ağırlığı açıkça hissediliyordu.

Toplantıdan bir gün önce Başbakan ve Cumhurbaşkanı altı saatlik bir görüşme yaptılar. Askeri Şura ise dört saatte bitti. Olması gerektiği gibi sivil siyaset listelere ana şeklini verirken, Yüksek Askeri Şura ayrıntıları düzenledi. Sonra da liste seçilmiş Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı.

Yıllardır siyasetin kontrolü dışında olan ordu hem ülkeye hem kendine zarar veriyordu. Atamaların sivil inisiyatifçe gerçekleşmesi bunu değiştirmenin son değil ilk adımıdır. Ordunun insan unsurunu düzenler. Ordunun başına buyruk olmasını engeller. Fakat daha yapılacak çok şey var. Bunlardan en önemli iki tanesi kuvvet yapısı ve eğitim sistemidir.

Geçen hafta atılan adımlar eğer sağlam ve geri döndürülemez bir zemine oturtulacaksa bu iki alanda gerçekleştirilecek reformların acilen çalışılması gerekir. Bugün yapısal tedbirler alınmazsa gelecekte sivil siyasetin zayıfladığı dönemlerde ordu tekrar başına buyruk bir hal alabilir. Yine kendince teamüller inşa etmeye kalkışabilir. Bunun sonunun nereye vardığını hepimiz biliyoruz.

Muhtemel bir geri dönüşü engellemek için tekrar bu zihniyetin doğmasına engel olacak tedbirler almak şart.

Bahsi geçen reformların kolay bir yöntemi yok. Önümüzde birçok iyi işleyen model var. Ama bunların hangisinin Türkiye gibi bir ülkeye uygun düşeceği meselesi tartışmaya açık. Ve aslında ne kadar demokratik bir tartışma üretirsek o kadar sağlıklı modeller doğacağına inanıyorum.

Korkmamak lazım. Ülkenin ordusunu güçlendirmek için çok çeşitli modeller konuşulabilir. Özellikle kuvvet yapısını radikal biçimde değiştirmek gerekiyor.

Aksi halde o yapı tekrar bu teamülleri üretmek isteyecektir. Aynı şekilde bütün eğitim sistemini tekrar elden geçirmek gerekecek. Milli Savunma Üniversitesi’nin müfredatı ve işleyiş biçimi bu anlamda geleceğin ordusunu inşa etmede kilit bir rol üstlenecek. Yeni dönemde inşallah askerlik bilgisi siyaset bilgisinden daha fazla gelişmiş askerler eğitilecek.

[Takvim, 07 Ağustos 2017]

Etiketler: