Dini bir Hareket Nasıl ve Niçin Sekülerleşir?

Gülen Hareketi'ne yakın bazı kalemlerin ısrarla “İslamcılığı” sert bir dille eleştirmesi, hatta “İslamcı” hareketleri meşruiyetten yoksun oluşumlar olarak gösterip bu hareketler ile aralarında aşılmaz duvarlar örmesi de söz konusu hareketin söylemsel tercihini gösdermesi açısından manidardır.

Geride bıraktığımız yirminci yüzyıl dinlerin ve inançların yükseldiği, dini hareketlerin etkin olduğu bir yüzyıl oldu. Modernleşme teorisyenlerinin beklentilerini büyük ölçüde boşa çıkaran gelişmelere tanıklık etti dünya. Klasik ve çağdaş toplumbilimcilerin çoğu modernleştikçe insanların dinden uzaklaşacaklarını, yani sekülerleşeceğini düşünüyordu. Hatta bazı sosyologlara göre bir toplum ne kadar modernleşirse o kadar dünyevileşecek ve modernliğin en ileri noktasında da din tamamen veya büyük ölçüde ortadan kalkacaktı.

Avrupa deneyimini ve sonuçlarını genel-geçer bir paradigma olarak kabullenen beklentilerin tersine küresel ölçekte bakıldığında, yirminci yüzyılda dini hayatın canlandığı, inanç gruplarının talepleri ve hayat biçimleri ile kamusal alana çıktıkları görüldü. Avrupa modernitesinin evrensel geçerliliğinin olmadığı ve din-devlet, din-toplum ilişkileri bağlamında dünyadaki büyük resim içinde Avrupa deneyiminin istisnai bir durum olduğu görüşünü dile getirilmeye başlandı.

Radikal modernleşme ve sekülerleşme süreçlerine rağmen dini hareketler niçin zemin kazandı sorusu bu noktada anlamlı bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Dini ve manevi hareketler insanın anlam arayışına cevap veren dünya görüşü ve hayat biçimi sundu. Modernleşmenin sonucu olarak ortaya çıkan dünyevileşme insanın ruhi ve manevi zenginlerini sildi süpürdü, dinin ona kazandırdığı zenginlikleri, bağlanma ve tatmin hissini ortadan kaldırdı.

MODERNİTE, YOL AÇTIĞI MANEVİ BOŞLUĞU DOLDURMADI

Modernite dini kamusallığın dışına iterek hayatı tek boyuta indirgedi ve metafiziği rafa kaldırdı. Bunun da ötesinde din ve dini gruplar zaman zaman tehdit ve tehlike olarak gösterildi, baskı altına alındı, ibadetler, ayinler ve din eğitimi yasaklandı. Netice itibari ile dünyevileşme büyük bir boşluk yarattı ve modernite bu boşluğu dolduramadı. Dinin yerini doldurabilecek görüş, değer, ilke, hayat biçimi ve düşünce tarzı inşa edemedi. İşte Türkiye de dahil çoğu ülkede dini ve manevi hareketlerin yükselişi ve cemaat tabanı buluşu böyle bir bağlamda gerçekleşti. Ancak dayandığı değerler ve ilk hareket noktası dini ve kutsal referanslar olan dini hareketlerin bir kısmı hep aynı kalmadı, değişime ve dönüşüme uğrayarak özünden uzaklaştı. En çarpıcı örneklerinden birini de Türkiye’de gördüğümüz dini hareketlerin sekülerleşmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur.

Türkiye’deki dini hareketlerin bir kısmının (tarikatlar) köklü ve tarihi bir geçmişi vardır. Bunları tevarüs yoluyla büyük oranda dini özelliklerini koruyarak varlıklarını sürdürüyorlar. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan dini yapılar (cemaatler, gruplar) ise modern devleti n katı seküler ideolojisine tepki olarak dini motivasyonla doğmuştur. Bu hareketler çeşitli yöntemlerle temel dini bilgileri öğretme, ibadeti teşvik etme, Kuran bilgisi ve Sünnet örneğini toplumda yaygınlaştırarak imanı kurtarma ve pekiştirmeyi öncelikli amaçlar olarak benimsemişlerdir. Bu amaçlara yönelik çalışmalarından dolayı da halkın güven ve teveccühünü kazanmışlar, desteğini görmüşlerdir. Çünkü halk bu oluşumların, manevi hayatın ihyası için gayret ettiğine, seküler ve dünyevi bir amaçları olmadığına inanmıştır. Ancak başlangıçta dini ve manevi olan, uzun yıllar aynı çizgide faaliyetler yürüten hareketlerin hepsinin aynı kalmadığı, bazılarının ortaya çıktıklarında ana çizgi olarak belirledikleri yoldan uzaklaştığı, kendi misyonuna yabancılaştığı görülmüştür. Bir başka ifade ile bazı dini gruplar, ürettikleri söylemler, benimsedikleri ilkeler, kurdukları yeni ilişki ve ittifakların etkisiyle sekülerleşme ve dünyevileşme riski ile karşı karşıya kalmıştır.

GÜLEN HAREKETİ VE SEKÜLERLEŞME RİSKİ

Dini hareketlerin sekülerleşme ve dünyevileşme sürecine girmesini örnek bir vaka üzerinden açıklamak amacıyla Gülen Hareketi’nin geçirdiği evreler ve dönüşüme bakmak yararlı olacaktır. Zira bu grup Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden ve Nurculuk hareketinden büyük oranda etkilenmesine ve kaynaklarından esinlenmesine karşın zaman içinde Nurculuğun değişik kolları ile arasında mesafe koymuş, hareketin adı dini ve İslami hiçbir çağrışımı yapmayacak içerikte şekillenmiştir. Gönüllüler Hareketi, Hizmet Hareketi ve Gülen Hareketi gibi dini değil seküler çağrışımı ön planda olan isimlendirmeler tercih edilmiştir. İslami bir hareket olmasından çok bir sivil toplum hareketi olduğu sık sık vurgulanmıştır.

Gülen Hareketi’ne yakın bazı kalemlerin ısrarla “İslamcılığı” sert bir dille eleştirmesi, hatta “İslamcı” hareketleri meşruiyetten yoksun oluşumlar olarak gösterip bu hareketler ile aralarında aşılmaz duvarlar örmesi de söz konusu hareketin söylemsel tercihini gösdermesi açısından manidardır. Öte yandan Gülen Hareketi’nin siyaset, bürokrasi, medya ve sermaye ile kurduğu ilişkiler de hareketin sekülerleşme ve dünyevileşme riski ile karşı karşıya olduğunun diğer göstergeleri olarak değerlendirilebilir.

[Haber 10, 31 Aralık 2014]

Etiketler: