Deprem Siyasetinin İki Yüzü

Ekonomiden gündelik hayat tarzımıza kadar birçok alanda derin etkileri olacak depremin önümüzdeki üç-dört aylık sürede seçmeni nasıl etkileyeceği belirsiz.

Bu tabirin memnuniyetsizlik oluşturan anlamının farkındayım.

6 Şubat’taki iki büyük depremin 11 ilimizde korkunç bir yıkım getirdiği ortadayken, tek önceliğimizin afetin yaralarını sarmak olduğu açıkken ve milli bir dayanışma ile bu illerimizi güvenli şekilde yeniden imar etmek durumunda olduğumuz ortak bir kabulken siyasetten bahsetmek itici karşılanabilir.

“Deprem siyaseti” derken iki farklı anlama işaret ediyorum. İlki, iki depremden dersler çıkararak ülkemizi risk ve afetlere hazırlamak için hayatın bütün alanlarına dair uygulanacak politikaları (siyasa) kastediyorum. Bireyden sivil toplum ve kamu kurumlarına kadar yeni bir afet ve risk yönetimi yaklaşımına ihtiyacımız olduğu açık. Hem Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman gibi yıkım gören şehirlerimizi ayağa kaldırmak için hem de İstanbul gibi büyükşehirlerimizi olası afetlere hazırlamak için siyaset kurumu hummalı bir gündeme sahip olmalı.

AK Parti iktidarı ve yerel yönetimlerde icraatları takip edilen CHP mevcut deprem sonrasında neler yaptıklarını ortaya koymaya çalışıyor. 2023 sonrası Türkiye’nin nasıl daha güvenli olacağını sunacağı programlarla seçmene anlatacak. Bu anlamda rekabetçi bir siyaset kamu yararı açısından faydalı ve gerekli.

***

Deprem siyasetinin ikinci anlamı ise partizanlıkla ilgili. Parti, aday ve söylemlerin çekişmesinin olduğu bu alanda yapılan siyaset, iktidar ve muhalefet açısından önemli meydan okumalar içeriyor. Elbette 2023 seçimlerinin birincil gündemi kaçınılmaz şekilde deprem, kriz yönetimi ve afetlere hazırlık olacak. Ancak kimin nasıl bir söylem kullanacağı ikinci anlamda deprem siyasetini ortaya koyacak.

Kutuplaştırıcı bir söylemle afetin getirdiği duyguları kullanan siyasetçi tepki görecek.
Öneri, hizmet ve söylemini insanımıza güven vermek üzerine kuranlar ise destek bulacak. Muhalefetin hizmet performansı nasıl değerlendirilir demeyin!

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 11 CHP’li büyükşehir belediyesi hem deprem bölgesine yardımlar hem de kendi şehirlerini afetlere hazırlayıp hazırlamamak ile milletin değerlendirmesine tabi.

Tıpkı mevcut hükümet gibi. Gelecek için politika önerileri sunma konusunda iktidar ve muhalefet de aynı imkânlara sahip.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önceki afetler gibi bu depremin yıkıcı etkilerini toparlayacağını vatandaşlarımıza anlatıyor. Uluslararası sistemin belirsizlik ve kaosuna karşı olduğu gibi afetlere karşı da kendisine güvenilmesini talep ediyor.

Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşındaki performansı ile birlikte düşünüldüğünde “Toparlarsa Erdoğan toparlar” fikri öne çıkabilir. Muhalefetin durumu ise daha karışık. Deprem döneminde sadece suçlayarak bir şey elde edemeyeceklerini tam anladılar mı emin değilim.

***

Malum, depremden önce kampanya döneminde sert bir rekabetin ülkemizi beklediğini söylüyorduk. CHP ve HDP çevrelerindeki “iktidar afetin ta kendisi” yaklaşımı muhalefetin radikal söylemini daha da yükselteceğini düşündürüyor.

Daha önceki kriz ve seçim dönemlerinde olduğu gibi yabancı medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iktidarı kaybedeceği” yorumları öne çıkıyor.

Bunlar şu aşamada tarafgir değerlendirmelerden öteye geçemez.

Ekonomiden gündelik hayat tarzımıza kadar birçok alanda derin etkileri olacak depremin önümüzdeki üç-dört aylık sürede seçmeni nasıl etkileyeceği belirsiz.

İktidar deprem bölgesinin toparlanmasında etkin olduğunu göstererek muhalefet de tersini söyleyerek, suçlayarak siyaset yapacak.

İşte bu deprem siyasetinin iki yüzünün kapışması demek.

[Sabah, 18 Şubat 2023]

Etiketler: