A Turkish boy waves to Turkish tank convoy driving into Syria from the Turkish Syrian border city of Karkamis in the southern region of Gaziantep, on August 26, 2016. Turkey shelled Kurdish militia fighters in Syria on August 26 on the second day of a major military operation inside the country, saying they were failing to observe a deal with the US to stop advancing in jihadist-held territory. Turkey's army backed by international coalition air strikes launched an operation involving fighter jets and elite ground troops to drive Islamic State jihadists out of the border area. / AFP PHOTO / BULENT KILIC

Cerablus ve Suriye Krizi

Operasyonun zamanlaması ve kapsamına bakıldığında DAEŞ tehlikesinin bertaraf edilmesinin yanında iki önemli işlevinden daha bahsetmek mümkün.

Türkiye, Suriye krizinde yeni bir evreye girdi. 24 Ağustos sabahı başlayan operasyon bunun önemli bir göstergesi. Operasyonun temel amacı, Irak ve Suriye’de etkinlik göstermeye başladığı günden bu yana Türkiye’ye karşı düşmanca tavırlar içine giren ve birçok insanın hayatını kaybetmesine neden olan saldırıların faili olan DAEŞ tehlikesini bertaraf etmek olarak görünüyor. En son Gaziantep’te 51 insanımızın hayatına mal olan saldırı artık Türkiye’nin bu tehdide karşı hareketsiz kalamayacağını gösterdi. TSK’nın koordinasyon ve desteği ile başlayan “Fırat Kalkanı Operasyonu” örgütün önemli kontrol bölgelerinden biri olan Cerablus’un Suriyeli muhalif grupların kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı. Henüz yaklaşık kırk gün önce darbe girişimi atlatmış olan Türkiye’nin uluslararası bir operasyon gerçekleştirmiş olması devletin kısa süre içinde toparlandığının da önemli bir göstergesi oldu. Türkiye, FETÖ prangasından kurtuldukça hem devletin yeniden yapılandırılması hem de operasyonel kabiliyetinin harekete geçirilmesi noktasında daha etkin adımlar atmaya başladı.

Operasyonun zamanlaması ve kapsamına bakıldığında DAEŞ tehlikesinin bertaraf edilmesinin yanında iki önemli işlevinden daha bahsetmek mümkün: Birincisi PYD /YPG’nin Fırat’ın batısına yerleşme çabasının önüne geçilmesi, ikincisi ise Suriye krizinin çözümüne yönelik bir adım atılmış olması. Türkiye en yetkili ağızlardan defalarca PYD/ YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesine göz yummayacağını dile getirmişti. Arap unsurları da barındıran Suriye Demokratik Güçleri (SDG) YPG’nin hakimiyetinde kuruldu. Bu güçlerin ABD desteği ile kısa süre önce Fırat’ın batısına geçerek Menbiç kasabasına operasyon başlatması Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması hassasiyetinin etrafından dolanması anlamına gelmekteydi. Nitekim Menbiç DAEŞ unsurlarından temizlendikten sonra Türkiye, YPG unsurlarının çekilmesi gerektiğini dile getirdi ancak karşılık bulmadı. Salih Müslim’in operasyona verdiği tepki düşünüldüğünde PYD’nin Menbiç’ten sonra Rakka’ya değil El-Bab sonra da Azez’e doğru yönelme ihtimalinin oldukça güçlü olduğunu gösteriyor. PYD’nin DAEŞ’le mücadele söyleminin Suriye’nin Kuzeyinde bir koridor oluşturma stratejisini örten bir işlev gördüğü açıkça ortaya çıkmış oldu. Operasyonun hem DAİŞ tehdidinin büyüdüğü hem de PYD/YPG’nin Fırat’ın batısında daha fazla kontrol alanı kazanma imkanı kazandığı bir dönemde gerçekleşmiş olması, bu iki tehdidin bertaraf edilmesi açısından önemlidir.

DAEŞ TEHDİDİ BERTARAF EDİLDİ Mİ?

Cerablus’un kontrol altına alınması iki sebepten dolayı DAEŞ tehdidinin tam olarak bertaraf edilmediği anlamına gelmekte. Birincisi DAEŞ’in bölgede hem batıya hem de güneye doğru geniş alan hakimiyetine sahip olması. DAEŞ’ten arındırılan bölgelerin kontrol altında tutulabilmesi için civar bölgelerin de temizlenmesi ve DAEŞ’in geri gelme tehlikesinin bertaraf edilmesi gerekiyor. Nitekim Çobanbey’in birkaç kez el değiştirmesi bu anlamda çarpıcı bir örnek olarak karşımızda duruyor. Cerablus-Azez hattının 30 km güneye doğru temizlenmesi, evlerine dönen mültecilerin güvenliğinin sağlanması için de elzemdir. DAEŞ’in temizlenmesi ayrıca PYD’nin bu bölgede bulunmasının da gerekçesini ortadan kaldırmış olacak. DAEŞ’in, çözümü kilitleyen en önemli unsurlardan birisi olduğu göz önünde bulundurulduğunda operasyonun Suriye krizinin çözümüne yönelik yeni adımları beraberinde getirmesi beklenir. DAEŞ tehdidi bertaraf edildikçe Suriye’nin geleceği de daha sarih bir ortamda tartışılmaya başlanacaktır. Bu anlamda etki faktörü yüksek olan şey uluslararası aktörlerin tavrı olacaktır.

?Son dönemlerde Türkiye’nin Rusya ile yeniden sağladığı yakınlaşma ve İran’la Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda paylaşılan hassasiyet bu anlamda önemli bir gösterge. Bu üç aktörün aralarındaki ihtilaflar konusunda ne kadar esneyeceği Suriye’nin geleceğini önemli ölçüde belirleyecek. Yine de bu resim ABD karşıtı bir blok kurulduğu anlamına gelmemeli. Nitekim ABD’li resmi ağızlar operasyona hava desteği verdiklerini açıkça dile getirdiler. Ancak bu durum biraz da ABD’nin takınacağı tavra bağlı. Biden’in Türkiye ziyareti esnasında, “PYD’nin Fırat’ın batısında bulunmasına biz de karşıyız” sözlerinin ardından YPG sözcüsünün, “ABD’nin talebi üzerine çekiliyoruz” açıklamasının Türkiye’yi yatıştırmak üzere söylenmiş sözler mi olduğu yoksa ABD ve PYD’nin sözlerinde durup durmayacağı meselesi önemli. Bu açıklamanın hemen ardından Cerablus’un güneyinde ÖSO ile YPG’nin çatıştığı ve Türkiye’nin de obüslerle YPG noktalarını vurduğuna yönelik haberler Türkiye’nin kararlılığını açık bir şekilde göstermektedir. Anlaşılan, hassasiyetlerinin dikkate alınmaması ve YPG’nin agresif davranması durumunda Türkiye müdahaleden geri durmayacak. Suriye’de çok kolay pozisyon değiştiren ABD’nin PYD’ye ne kadar yatırım yapacağı sorusu ise PYD yöneticilerinin üzerinde ciddiyetle düşünmeleri gereken bir mesele olarak görünüyor.

[Sabah Perspektif, 27 Ağustos 2016]

Etiketler: