Çelik Gibi Sektörlere İhtiyacımız Var

Enerji, cari açığımızın baş müsebbibi ancak demir-çelik de, daha küçük bir paya sahip olmakla birlikte, sıralamada onu yakından takip ediyor.

Enerji, gerek ekonomi gerekse güvenlik bağlamında, esaslı dertlerimizden. Konuya ilişkin çözüm kümesi, kaynak ve pazar çeşitliliğinden verimliliğe kadar çok sayıda elemanı kapsıyor. Bu bağlamda bildiğiniz gibi, geçtiğimiz ay olumlu bir gelişme yaşandı. Azerbaycan doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak olan Güney Gaz Koridoru’nun temelleri atıldı. Ülkemiz de, projenin TANAP ayağıyla, hem kendi enerji çeşitlendirmesi anlamında bir hamle yapmış, hem de bölgede stratejik bir aktör olduğunu ispatlamış oldu. Mutlu olduk.

ÇİFTE MUTLULUK

Derken, peşi sıra ilgili bir başka gelişme yaşandı. Türkiye’den geçecek ana boru hattının üretimi ihalesinin %80’ini Türk firmaları kazandı. Bir başka deyişle, kullanılacak çelik boruların ağırlıklı bölümünü biz üreteceğiz. Ekonomik anlamda kayda değer bir kazanım… Bu haberle, daha da mutlu olduk. Çifte mutluluk!

Gel gelelim, şu hepimizi sevindiren %80 oranı, aslında çelik borunun üretimindeki pay. Ya üretimin bileşenleri? İşte bu noktada durup düşünmek gerek. Zira üretim için ihtiyaç duyulan hammadde de, yüksek bir meblağa karşılık gelecek. Dolayısıyla, söz konusu girdinin de, yerli üreticiden temin edilmesi ideal olur. Aksi takdirde, hattın yapımında Türkiye’nin payı daha düşük bir seviyede kalacak. Şartnamenin detaylarını bilmiyoruz ancak bu konunun üzerine eğilmek gerekiyor. Bu, bir…

DEMİR-ÇELİK VE CARİ AÇIK

İkincisi, enerjiden girip bu konuya varmamda bir maksat var. Evet, enerji, cari açığımızın baş müsebbibi ancak demir-çelik de, daha küçük bir paya sahip olmakla birlikte, sıralamada onu yakından takip ediyor. Altını içeren kıymetli taşlar ve metaller faslını bir köşeye koyarsak, demir-çelik 2013 yılında 8,8 milyar $ ile dış ticaret açığında 3. sırada yer aldı! 2014’ün ilk 8 aylık döneminde de 4. sırada olduğunu tespit ediyoruz.

Aslında demir-çelik, üretim ve ihracat anlamında genel itibariyle aktif bir sektör… Özellikle 2003 sonrasında yaptığı atakla, ihracatımızın güçlenmesinde rol oynayan yıldızlardan… 2012 ve sonrasında küresel gidişata paralel olarak dış piyasada durağanlaşan sektör, ulusal ekonomi için önemli bir potansiyel taşımakla birlikte, ithalat nedeniyle eksi net ihracat kaydedip cari açığı besliyor. Zira hem 2013 hem de 2014 verilerine göre, demir-çelik ithalatı, toplam ithalatımızın %7,4’lük bir kısmını oluşturuyor. Az buz değil!

Bu noktada, ister istemez ithalatını yaptığımız ürünleri merak ediyoruz. Bu bağlamda ürün gruplarına baktığımızda, hurdanın başrolde oynadığını, ayrıca, çeşitli yassı haddelerin de ana kalemlerden olduğunu bir bakışta görüyoruz. Kısacası, girdilerle ilgili bir sorunumuz var.

HURDA DEYİP GEÇMEYİN

Hurdanın, sektörün ithalatında başrolde olduğunu ifade ettik. Bir de dünya verilerini inceleyince, insanın canı daha da sıkılıyor. Nitekim Türkiye, 2013 rakamlarına göre, hurda demir-çelik ithalatında %18 payla dünya 1.si.

Neden? Türkiye’nin üretimi dünya trendine ters bir şekilde hurdaya bağımlı da, ondan… Dünyada çelik imalatının büyük bölümü cevhere dayalı tesislerde yapılırken, bizde durum tam aksi yönde: Hurda lehine bir üretim yapısına sahibiz.

İşte bu noktada, önemli bir detay var. Son yıllarda dünya cevher fiyatlarında bir düşüş gözleniyor. Dolayısıyla, hurda ve cevher arasındaki fiyat farkı, hurda yönünde büyümüş durumda. Bu uçurumun genişlemesi de, hurdadan üretimi benimsemiş sektörümüzü olumsuz etkiliyor. Hem ithalat faturamız kabarıyor, hem de artan üretim maliyetleriyle rekabet gücümüz zayıflıyor. Fiyatlardaki eğilimin süreceği öngörüleri göz önüne alındığında da, hurda-cevher dengesi(zliği)ni değiştirmemiz görüşü ortaya çıkıyor.

KOLAY OLMAYACAK

İşin özünde, Türkiye’nin hurdadan üretime yönelik elektrik ark ocakları ağırlıklı bir sisteme sahip olması var. Sistemdeki payı, %70’i geçiyor. Yatırım maliyeti nedeniyle zamanında böyle gerekmiş ve cevhere dayalı üretim teknolojilerine yoğunlaşılmamış. Dolayısıyla, yapılacak işlerin başında ilgili teknolojiyi sisteme adapte edebilme konusu geliyor. Kapasite kullanım oranlarını ve karlılığı artırmak böylece mümkün olabilecek.

Tabii işimiz kolay değil. Bu tür büyük yatırımların, finansmandan mevzuata kadar birçok açıdan desteğe ihtiyacı var. Bu nedenle, sektörün hem iç ve dış pazarda güçlenmesi hem de cari açıktan elini çekmesi anlamında, devletin vereceği teşvikler azami önem taşıyor. Bununla birlikte, hali hazırdaki yetenek ve kapasitemizin geliştirilebileceği katma değerli ürünler de yok değil. Bu bağlamda da, ilgili şirketlerle işbirliği yaparak konuların üzerine gitmek anlamlı olacak.

Yapılacak işler listesi burada bitmiyor ancak bizim yerimiz bitiyor. Uzun lafın kısası, sektöre, tüm paydaşların el ele vererek ortaya çıkartacağı bir sinerji gerek.

Zira;

2023 yılında toplam ihracat hedefimiz 500 milyar $.

Çelik ihracatı hedefimiz 55 milyar $.

Sürdürülebilir büyüme ve cari denge hedeflerimiz için sağlam adımlar atmak adına, bize ‘çelik gibi’ sektörler gerek.

[Yeni Şafak, 24 Ekim 2014]

Etiketler: