?

Birleşmiş Milletler Neyi ve Kimi Temsil Ediyor?

BM'ye, güvenlik konseyine ve tabii ki diğer kurumlara, sorunlara çözüm üretme noktasında ciddi bir güvensizlik var.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, bu hafta 2030 hedeflerinin kabulünün birinci yılında toplanıyor.

2030 hedefleri, geçen yıl 193 ülkenin imzasıyla kabul edildi. Hedeflerin kapsamında, kalıcı bir şekilde yoksulluğu sona erdirmek için önümüzdeki 15 yıl boyunca uygulanacak politikalar var. Tabii ki, bunları gerçekleştirmek için gereken finansman kaynaklarını belirleyen 17 yeni sürdürülebilir kalkınma hedefleri de mevcut.

Aslında, BM’nin azgelişmiş yani fakir ülkelerin yoksulluk, eğitim, sağlık, suya erişim, ekonomik kapsayıcılık, altyapı, eşitsizlik gibi birçok sorununun konuşulduğu, tartışıldığı bir gündemi var.

Ancak sorun şu: Çözüm bulunmadan sorunların tartışılmasının bir anlamı yok. Zaten dile getirilen meseleler, hep var olan ama yıllarca bir türlü çözülemeyen ve kronikleşen sorunlar.

Bu sorunlara, Suriyeli mülteciler gibi yeni konular da ekleniyor. Fakat BM; Suriyeli mülteciler örneğinde olduğu gibi, bu sorunlar karşısında çaresiz ve yetersiz kalan bir kurum olarak görülüyor.

Bu yüzden, BM’ye, güvenlik konseyine ve tabii ki diğer kurumlara, sorunlara çözüm üretme noktasında ciddi bir güvensizlik var. Dolayısıyla da, başta BM olmak üzere uluslararası kurumlarda reform ihtiyacı yüksek sesle ifade ediliyor artık.

BM’NİN NEDEN REFORMA İHTİYACI VAR?

BM’nin kurulduğu dönemdeki koşulların değişmesi ve bu değişime göre yetersiz kalması nedeniyle, BM artık kronikleşen ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlara çare olamıyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip beş ülke var. Bu ülkeler; ABD, Fransa, Rusya, Çin ve İngiltere. 5 ülke, tüm dünya ülkelerini bağlayan kararlar alıyor. “Daimi üyeler neden yalnızca bu ülkeler?” sorusunun cevabı verilemiyor artık.

Veto hakkına sahip bu ülkelerin nüfus göstergeleri de, antidemokratik bir temsiliyeti işaret ediyor. Çünkü, BM Güvenlik Konseyi tüm dünyayı temsil etmiyor. BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyelerin içerisinde, dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslümanları temsil eden herhangi bir İslam ülkesi yok.

Ayrıca, 5 daimi üyenin aldığı kararların birçoğunun Müslüman ülkelerin aleyhine çıkması dolayısıyla, BM bu ülkelerin itirazıyla karşılaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bu haksızlığı sürekli olarak dile getiriyor.

BM, aldığı kararları alt kurumlar aracılığıyla yürütürken, ağır bürokrasi ve yapılan yardımların çok az kısmının hedeflenen kitleye ulaşması, bu kurumların etkinliği hakkında da soru işaretlerine yol açıyor.

HANGİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER?

Azgelişmiş ülkelere yardım götüren, bu sorunları önemseyen, etkinliği konusunda şüpheler olsa dahi yoksulluğu, fakirliği azaltmayı amaç edinmiş BM mi, yoksa siyasi krizlerde adalete göre değil, ülke adlarına göre pozisyon alan BM mi?

İsrail gibi ülkeleri koruyan, Filistin’de yaşanan zulme sessiz kalan BM mi, Suriye konusunda adım atmakta geç kalmış, uzun süre sessizliğini korumuş BM mi?

Kuruluş misyonuna ve açıkladığı hedeflere göre Suriyelilerin yanında durması gereken BM’nin, mülteciler konusunda yapması gereken sorumlulukları Türkiye’nin tek başına yapması karşısında hangi Birleşmiş Milletler’den söz ediliyor?

Halen daha, birçok fakir ülkede insanlar açlıktan ölüyorsa, temiz suya erişimde büyük sıkıntı yaşıyorsa, savaşlarda çocuklar ve kadınlar önemsenmeden katlediliyorsa, dünya geliri adaletsiz dağılıyorsa, refahın bölüşümünde büyük uçurumlar varsa, tüm bu sorunlarda en başta sorumluluk alması gereken BM’den bir çare beklenmiyorsa, sahi hangi BM’den bahsediyoruz?

Fakir ülkelerin halen hayati derecede birçok sorunu varken, mazlum ve fakir birçok ülkenin sesi olması gereken Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi sadece 5 devleti mi temsil ediyor?

DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği ve sıkça dile getirdiği “Dünya beşten büyüktür” söylemi, artık birçok ülke tarafından özellikle de gelişmekte, azgelişmiş ve fakir ülkeler tarafından dile getirilen bir söylem oldu. Süreç, söylemin eyleme dönüşeceğinin işaretini taşıyor.

Çünkü değişen ekonomik güç dengesinin gelişmekte olan ülkelerin lehine gelişmesi, temsiliyet açısından Müslüman ülkelerin nüfusu da göz önünde bulundurulduğunda, bu durum Birleşmiş Milletler yapısına er veya geç yansıyacak.

Bu sürecin zaman alacağı, zor olacağı, hatta süreçte ülkelere müdahale edileceği gerçeği olsa da bu gerçeklikten kimse kaçamaz.

Ancak, ekonomik ve siyasi şartların ve konjonktürün sistemde merkezin dışına itilmiş ülkelerin lehine geliştiği de bir gerçek.

Dolayısıyla, son durumun ne olacağı, ekonomik düzenin ve siyasi gücün nasıl şekilleneceği, tamamen gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin göstereceği performansa bağlı.

[Yeni Şafak, 19 Eylül 2016]

Etiketler: