Bir Direniş İmkânı Olarak Atatürk!

Huzurunda olunmaktan dini bir neşve duyulan Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin tehlikede olduğu söylemi ile muhalif bir hareket oluşturmada manevi bir unsur olarak canlandırılmaktadır.

Ölümünün 75. yılında Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak için Anıtkabir’e giden ziyaretçi sayısı TSK’nın resmi sitesinde verilen bilgiye göre bir milyon seksen dokuz bin altı yüz on beş. Bu sayı geçen yıl 10 Kasım’da yapılan ziyaretin (413 568) iki katından daha fazla. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Anıtkabir’i ziyaret eden insan sayısı da bir rekordu.

Hatırlanacağı üzere Gezi olayları sırasında da protestocular bilinçli bir şekilde Atatürk fotoğraflı Türk bayraklarını tercih etmiş ve kendilerini “Mustafa Kemal’in askerleri” olarak nitelemişti. Benzer şekilde son Fenerbahçe-Galatasaray maçında taraftarlar bu sloganı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz, her yer Taksim her yer direniş” formatıyla kullandı. Başbakan Erdoğan ise “Gazi Mustafa Kemal’in bir ayrışmanın aracı olabilecek en son kişi” olduğunu belirterek böylesi bir gayretin Cumhuriyetin ve milletin “ortak değerlerine hakaret” anlamı taşıdığını vurgulamıştır. Son yıllarda 23 Nisan, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi Cumhuriyetin sembolik tarihlerinin gündelik yaşamda bulduğu karşılık, Atatürk’ün sembolik sahiplenilmesinin direniş vurgusuyla yaygınlaşması ve buna duyulan tepki Kemalizm ile Atatürk imgesi arasındaki ilişkiye yeniden bakmayı ve tartışmayı gerektirmektedir. Bu yazının cevabını aradığı sorular şunlardır:

Huzurunda olunmaktan dini bir neşve duyulan Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin tehlikede olduğu söylemi ile muhalif bir hareket oluşturmada manevi bir unsur olarak canlandırılmaktadır.

Anıtkabir, bir türlü gitmek bilmeyen ve Türkiye’ye rengini vurmaya yönelen Ak Parti iktidarının şikâyet edildiği bir makama çevrilmektedir.

Muhafazakâr demokrat bir iktidar döneminde Atatürk imgesinin gündelik hayatı ideolojikleştirmede bir araç/sembol haline gelmesinin anlamı ve muhtemel sonuçları neler olabilir? Toplumsal hafızada ortak bir sembol olan Atatürk imgesi solculardan milliyetçi Kürtlere farklı kesimleri Ak Parti hegemonyası karşısında birleştirmeye elverişli midir? Ortak bir muhalefet cephesinin oluşturulması için gerekli kültürel, sosyal ve siyasi sermaye buradan çıkarılabilir mi? Bu gayret karşısında Ak Parti iktidarının durumu nedir?

Türkiye’de ortak değerlerin ve sembollerin siyasal rekabet ve kutuplaşma aracı olmaması gerektiği söylemi en çok İslam ve Atatürk söz konusu olduğunda gündeme gelmektedir. Ancak her ikisinin de siyasetin aracı haline geldiğini sıklıkla görüyoruz. Siyasetin gündelik hayatın da içinde yer aldığını fark ettiğimizde bunu yadsımamak da gerekli aslında. Ortak değerler siyasal rekabete konu edildiğinde sahip oldukları meşruiyetler belirli grupların elinde bir iktidar ya da muhalefet stratejisine dönüşmektedir. Bu anlamda bir hegemonyayı devam ettirmek isteyen elitler de bunu tasfiye etmek isteyen elitler de kendi İslam ya da Atatürk tanımlamalarını iki yönlü bir formatta üretmektedirler. İlki kendi ideolojik pozisyonlarını haklılaştıran bir mahiyet taşırken ikincisi karşısına aldığı grubu mahkum eden bir özellik içermektedir. Bu ikili kullanım gerçek İslam ve gerçek Atatürk söylemleri ile meşrulaştırılmaktadır. Ortak sembol ve değerler çoğulcu, içleyici ve melez bir bakış açısıyla değil dogmatik, dışlayıcı ve özcü bir yaklaşımla yeniden üretilmektedir.

Türkiye siyasi hayatında Atatürk imgesinin dönemsel olarak farklı siyasal projelere ve okumalara tabii tutulduğunu biliyoruz. Sağ ve sol partilerin kendi siyasal/ideolojik pozisyonlarını meşrulaştırmak için ürettikleri/sahiplendikleri bir Atatürk imgesi bulunmaktadır. İslamcı partilerin de, bütün eleştirilerine rağmen, sah

Etiketler: