Bir Çelişkiden Diğerine Kemal Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıkları bizzat CHP'nin de destek verdiği anayasa değişikliği ile kaldırılmış, teröre yardım ve yataklıktan yargılanan HDP'li vekiller ile kol kola yürümek zorunda kalıyor.

HDP’li vekiller ile kol kola yürümek zorunda kalıyor Kılıçdaroğlu. Üstelik yürüyüşünde yer alan vekillerin bazılarının dokunulmazlığı bizzat CHP’nin de destek verdiği anayasa değişikliği ile kaldırılmışken ve bu HDP’liler teröre yardım ve yataklıktan yargılanıyorken.

CHP’nin İstanbul yürüyüşü son düzlüğe girdikçe beraberinde getirdiği siyasi riskler de artıyor. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne HDP’lilerin de parti olarak katılması baştan beri yürüyüş üzerinde var olan şüpheleri somut hale getirdi. Artık bir tarafında yerli ve milli siyasetin diğer tarafında ise Türkiye içerisinde iktidara muhalefet etmek adına şiddet ve dış bağlantılar dâhil siyaset dışı arayışları mubah gören blok siyasetinin yer aldığı karşıtlık daha belirgin hale geldi.

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünün iki temel motivasyonu olduğu baştan beri söylene geldi.

Birincisi Kılıçdaroğlu’nun parti içerisindeki iktidarını sağlamlaştırmak istemesi.

Referandum sürecinin öncesinde ve sonrasında Kılıçdaroğlu’nun koltuğunun sallandığı bir sır değil.

Genel başkana en büyük meydan okuma ise parti içerisindeki daha aşırıcı kanattan geliyor. Hâlihazırda şiddete, sokağa ve dış müdahaleye alan açan Kılıçdaroğlu politikası parti içerisindeki muhalifler tarafından pasif bulunuyor.

Kılıçdaroğlu’nun şu anki istikameti bile oldukça riskli ve siyaset dışıyken, onu sokağa ve şiddete daha fazla yönelmediği için eleştiren bir çizgiden bahsediyoruz.

Kılıçdaroğlu bizzat kendisi sokağa inerek bu eleştirileri bir nebze olsun göğüsledi ve koltuğunu sağlamlaştırdı.

Ankara’dan İstanbul’a yürüyen bir genel başkan yürüyüşü siyasi sonuç doğursun doğurmasın muhalifleri tarafından pasiflikle eleştirilemez.

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünün diğer motivasyonu sırtına yüklenmiş olan bedeller. Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğuna oturma sürecinden başlayarak siyaset dışı odaklara oldukça borçlandı. Meşru siyaset zeminin dışından aldığı her katkı Kılıçdaroğlu’nun işini kısa vadede kolaylaştırdı ancak uzun vadede bir o kadar zora soktu. Baykal’ın koltuğu bırakmak zorunda kalması ile genel başkanlığın altın tepside kendisine sunulmasından, 17-25 Aralık’taki kurmaca ses kayıtlarına, MİT Tırları kumpasından 15 Temmuz’a kadar FETÖ’nün sağladığı birçok malzemeyi kendi muhalefet hanesine yazmaya çalıştı Kılıçdaroğlu.

FETÖ’nün yasadışı kaydedilmiş ve montajlanmış görüntü ve ses kayıtlarından olabildiğince muhalefet devşirmeye çalıştı. Şimdi de bunların karşılığını ödeme zamanı geldi. Kılıçdaroğlu Ankara’dan İstanbul’a “uzun ve meşakkatli” yürüyüşünün karşılık olduğunu düşünüyor olmalı ama bu kolayca ödeyebileceği bir bedel de değil.

Kolay değil çünkü Kılıçdaroğlu borcunu bir nebze olsun hafiflettiğini düşündüğü her eylemi ile sırtındaki siyaset dışı yükü arttırıyor. Attığı her adım daha fazla mesafe olarak dönüyor Kılıçdaroğlu’na. İstanbul’a yaklaştıkça meşru siyasetten bir adım daha uzaklaşıyor. HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne katılmasının tam da böyle bir etkisi var. Terörle mücadele hız kesmeden devam ederken, Türkiye PKK’ya karşı yapılan operasyonlarda maalesef şehitler verirken, Afrin’de YPG’ye karşı yapılacak bir operasyonun eli kulağındayken HDP’li vekiller ile kol kola yürümek zorunda kalıyor Kılıçdaroğlu.

Üstelik yürüyüşünde yer alan vekillerin bazılarının dokunulmazlığı bizzat CHP’nin de destek verdiği anayasa değişikliği ile kaldırılmışken ve bu HDP’liler teröre yardım ve yataklıktan yargılanıyorken.

Bu çelişkiyi Kılıçdaroğlu tercih etmedi aslında, geçmişte kurduğu ittifaklar bugün Kılıçdaroğlu’nun karşısına ağır yükler olarak çıkıyor.

CHP ve Kılıçdaroğlu’nun zorunlu olarak içine düştüğü her çelişki ileride daha büyük çelişkiler doğuruyor. 2019 yaklaşıyor ve iddiası olan her siyasi aktörün hedefi yüzde 51. Kılıçdaroğlu da bunun farkında ve o nedenle muhafazakarlardan, milliyetçilerden oy almak zorunluluğundan bahsediyor.

Büyük çelişki ise tam da burada; 16 Nisan referandumunda çeşitli gerekçelerle hayır oyu vermiş muhafazakarlar ve milliyetçiler, 2019 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği yerli ve milli siyasetin karşısında, CHP’li, HDP’li, PKK’lı, DHKP-C’li, FETÖ’lü bloğun yanında yer alır mı?

Hem yüzde 51’lik makul çoğunluğa hitap etmeyi hedefleyip hem de HDP ile iş tutmak mümkün mü?

[Takvim, 5 Temmuz 2017]

Etiketler: