Bir Abdullah Gül Hikayesi

Gül, Türkiye'de vesayetin karşısında Erdoğan'la birlikte çarpışmış bir Cumhurbaşkanı olarak hatırlanabilirdi. Ama şimdi herkes kardeşlik hukukuna uymamış bir siyasetçi olarak anacak.

Vhikâye son buldu. Bazen nasıl başladığı değil nasıl bittiği önemlidir. Maalesef Gül de kötü bitirdi. Halbuki tarihte bambaşka bir yer edinme şansı vardı. Türkiye’de vesayetin karşısında Erdoğan’la birlikte çarpışmış bir Cumhurbaşkanı olarak hatırlanabilirdi. Ama şimdi herkes kardeşlik hukukuna uymamış bir siyasetçi olarak anacak.
Tabii ki herkesin kendi başına bir siyaset arayışına girme şansı ve hakkı vardır. Kimseye diyemezsiniz “sen aday olma” diye. Ama ortada böylesine bir tarih ve böylesine bir gelecek varken insan etrafına biraz bakmalı. Yaptığınız şey hukuki olabilir. Hakkınız olduğuna da inanabilirsiniz. Ancak vicdanlarda nasıl bir yansıma bulduğuna da bakmak zorundasınız. Fakat görünen o ki, Abdullah Gül ve çevresi toplumsal temas yerine kapalı kapılar arkasındaki görüşmelere odaklanmışlar.
Kendisine Cumhurbaşkanı seçilirken kimlerin oy verdiğine bakmadan ve bu kitlelerin ne düşündüğüne aldırış etmeden hareket etmek yakışmadı. “Toplumsal mutabakat oluşmadı” diyor Gül. Nasıl bir toplumsal mutabakat arıyordu acaba.
Toplumsal mutabakat dediği şey siyasi elitler arası bir pazarlık mıydı? Yoksa ben hiç bilmiyorum. Gül’ün toplum nabzını tuttuğuna hiç şahitlik etmedim. Bu zamana kadar toplumsal bir taban aradığını da görmedim. Cuma’dan Cuma’ya cami çıkışlarında yuvarlak cümlelerle çaktırmadan siyaset yaptı. Beş senedir başka bir şey yapmayan Gül bu Cuma çıkışı “camii avlusunda siyaset konuşmayalım” diyor. Bugün bile hala hasbi bir tutum takınmıyor. Kimsenin inanmadığını da fark etmiyor.
Gül bunca yıldır en üst düzeyde siyaset yaptı. Başbakan oldu. Bakan oldu. Cumhurbaşkanı oldu. En kritik dönemlerde en kritik olaylara şahitlik etti.
Ülke yönetimine katkı sundu. Ama gel gör ki, muhalefet yapmakla yapmamak arasında yıllardır gitti geldi. Ne cesaret gösterebildi ne de basiret. Cesaret gösterseydi açıktan siyaset yapması gerekecekti. Basiret gösterebilseydi kendisini tutması gerekecekti. Ne kendini tutabildi ne de öne çıkabildi. Sonuç ortada. Ne şimdi ne adayım diyebiliyor ne de değildim diyebiliyor. Hesapçılık etiketi üzerine yapıştı gitti.
Gül ilk değil son da olmayacak. Abdüllatif Şener’den başlayın bugüne kadar gelin. Trenden sırayla atlayanlar hep aynı akıbete uğradı. Şaka falan değil. Bunların hepsi gerçekten kendini Erdoğan’dan daha becerikli görüyorlar. Kibir böyle bir şey. En basit toplumsal gerçekliği bile göremez hale gelirsiniz.
Kendi adınıza büyük entelektüel olabilirsiniz. Büyük hayalleriniz var olabilir. Kendinizi çok yetkin hissediyor da olabilirsiniz. Belki de tüm bu açılardan kendinizi hala Erdoğan’dan daha üstün görüyor da olabilirsiniz. Bunların doğru olmadığını hala anlamadıysanız dönüp şu on beş yıla bir bakın. Erdoğan’ın hangi süreçleri nasıl yönettiğini ve nasıl olup da onun hep kazandığını bir düşünün.
Bırakın kıskançlık hislerinizi. Elinizi vicdanınıza koyup bir düşünün. Bu başarı gerçekten bir tesadüf olabilir mi? Siz hepiniz siyaset sahnesinden teker teker elenirken ve Erdoğan her seferinde başarıdan başarıya koşarken siz gerçekten daha yetkin ve daha becerikli olabilir misiniz? Kabul edin.
Değilsiniz. Erken döneminde Erdoğan’ın başarısını şanslı olmasına bağlayan talihsizler vardı. Onlardan olmayın. İyi bir muhasebe sonrasında eğer hala ben daha başarılı bir lider olurum falan diye düşünüyorsanız sizin için yapılabilecek bir şey yok demektir. Bu durum psikolojik bir bozukluğa tekabül eder. Ama maden öyle çıkın ortaya doğru düzgün siyaset yapın. Saçma sapan basın açıklamalarıyla imaj kurtarmaya çalışmayın.
Hiç kusura bakmayın. Kiminizi bakan yaptı. Kiminizi başbakan kiminizi de Cumhurbaşkanı. Evet Erdoğan gösterdiği için oldunuz. Buna rağmen hala ben daha iyi yaparım inanışı varsa diyecek söz bulamıyorum. Baştan beri bunu kabul edemediler. Kendilerini çok becerikli sanan bu tür isimler kibirlerinin içine öylesine hapsoldular ki etraflarındaki en basit gerçekliği göremediler.
Erdoğan her zaman en sahici siyaseti yaptı. En doğru adımları attı. Ona burun kıvıran tüm bu çok bilmişlere rağmen kazanmaya devam ediyor.

[Takvim, 29 Nisan 2018]

Etiketler: