7 Ağustos 2020 | Arap sosyal medya kullanıcıları ve aktivistler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, Beyrut'taki patlamanın ardından gerçekleştirdiği Lübnan ziyareti sırasındaki tutumu ve üslubunun arkasında "sömürge zihniyetinin" yattığı yorumlarında bulundu.

Beyrut Patlaması Lübnan için Karar Vakti

Macron, Doğu Akdeniz'de oluşan Türkiye karşıtlığının öncü rolünü Lübnan'da da oynayacağını gösteriyor. Muhtemelen Lübnan için acil olan mali bütçeyi Suud/BAE'den karşılayarak Lübnan'ın Türkiye üzerinden Doğu Akdeniz'de bir açılım yapmasının önüne geçmek isteyecektir.

Suriye, Yemen, Doğu Akdeniz, Libya derken Lübnan da Beyrut Limanı’ndaki patlama ile sıcak kriz bölgesi olarak Ortadoğu gündemine yeniden eklendi. Patlamaya neden olan madde limanda altı yıldır tutulan 2 bin 750 tonluk amonyum nitrat. Olayın bir kaza olma ihtimali ağırlık kazanırken sabotaj senaryosu yabana atılmamalı.

Lübnan siyasi krizlerin hiç dinmediği bir ülke. Bunun temel sebebi Fransız manda döneminin miras bıraktığı parçalanmışlık üzerine oturan siyasi yapı ile ülkenin uluslararası aktörlerin mücadele alanına dönüşmesidir. İsrail, İran, Suriye, Suudi Arabistan, ABD ve Fransa’nın Ortadoğu hesaplarında kilit bir ülke niteliğinde olan Lübnan ve her bir ülke diğerleri ile hesaplaşırken ayrıca siyasi bir ya da birkaç fraksiyon ile “vekil” ilişkisi içine girmiştir. Bu denklemin ağır koşulları altında farklı aidiyetlere sahip topluluklar millet kimliği kazanamamış ve kurumsal düzeyde işleyen bir devlet ortaya çıkmamıştır. Hal böyle olunca ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların çok kolay bir şekilde uluslararası sorunlarla birleşebilmesi ve kısa sürede krize dönüşmesi olağan hale geliyor. Eylül 2019’da WhatsApp vergisi ve temel belediyecilik hizmetlerinin yerine getirilememesine tepki olarak başlayan protestolar kısa sürede siyasi krize dönüşmüş ve uzun süre hükümet kurulamamıştı. Hükümetin ekonomik kriz ve İsrail tehditleri dolayısıyla bıçak sırtında görev yaptığı bir dönemde meydana gelen patlama ise yeni krizlerin başlangıcı olma potansiyeline sahip.

Olağan şüpheli bir aktör olarak İsrailli yetkililer patlama ile ilgilerinin olmadığını açıkladı. Hatta Tel Aviv belediye binasına Lübnan bayrağı yansıtılarak bir nevi geçmiş olsun mesajı iletildi. Olayın kaza, sabotaj ya da saldırı olması arasında büyük fark var. Ancak sonuç itibarıyla bu patlamanın hem Lübnan hem de bölgesel denklemler bağlamında yeni bir eşik olacağında şüphe yok.

Patlamanın Lübnan’a doğrudan ekonomik maliyetinin 10-15 milyar dolar, dolaylı maliyetinin ise 100 milyar dolara kadar çıkabileceği ifade ediliyor. Dahası ülke ticaretinin yüzde 70’i liman üzerinden gerçekleşiyor ve alternatif olarak ön plana çıkan Trablus Limanı ise yetersiz. Ekonomik krizle boğuşan ülkenin bu yükü kaldırması mümkün değil. Bu hasarın telafi edilmesi ve ülkede yeniden normalleşmenin sağlanması ise bütün grupların seferber olması ve hızlı, etkin ve karşılıksız yardımlarla mümkün olacaktır.

Üç gün içinde uluslararası aktörlerin Lübnan’ın çaresizliğini fırsata çevirme girişimleri ise bu beklentiyi gerçekçi kılmaktan uzak düşürüyor.

Macron’un hesabı ve Lübnan’ın geleceği

Özellikle Macron’un henüz patlamanın külleri dururken Lübnan’a gitmesi ve ülkenin siyasi yapısı ile açılım yapabileceği uluslararası açılımlara ilişkin sarf ettiği sözler bu açıdan önemli bir gösterge. “Yeni bir planı uygulamaya koyacağım” diyerek ülkenin sahibi ve kurtarıcısı gibi davranan Macron, Türkiye’nin olası girişimlerinin önüne geçeceğinin de altını çizmekten geri durmadı.

Macron’un bu yaklaşımı Fransa özelinde uluslararası güçlerin Lübnan’ı “rehin” tutmaya devam edeceğini gösteriyor. Daha özelde ise Macron, Doğu Akdeniz’de oluşan Türkiye karşıtlığının öncü rolünü Lübnan’da da oynayacağını gösteriyor. Muhtemelen Lübnan için acil olan mali bütçeyi Suud/BAE’den karşılayarak Lübnan’ın Türkiye üzerinden Doğu Akdeniz’de bir açılım yapmasının önüne geçmek isteyecektir. Suudi Arabistan da bu durumu Hizbullah etkisini kırmaya dönük olarak kullanmak isteyecektir.

Eğer Lübnan yeni bir başlangıç yapma iradesi gösterebilirse bu senaryoyu bozmakla işe başlayacaktır. Bu durumda Hizbullah başta olmak üzere bütün siyasi gruplar ve bireylere önemli işler düşmektedir. Grup asabiyesi ve çıkarını terk ederek uluslararası güçlerin vekili olarak değil, Lübnan’ın çıkarlarını önceleyen bir anlayışa meylederlerse Lübnan orta vadede yapısal sorunlarını aşabilecek imkanlara kavuşacaktır. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimali maalesef düşük ancak Lübnan için başka bir çıkış yolu bulmak oldukça zor. Türkiye bir yandan Lübnan’ın yeniden toparlanmasına yardım ederken öte yandan bu anlayışın yerleşmesi için çabalayabilir.

[Sabah, 8 Ağustos 2020]

Etiketler: