Beşar Esad’ın Seçimi

Esad, ya reformcu lider kişiliğini ön plana çıkarıp değişimin mimarı olacak, ya da değişimin yol haritasının şiddet ile tayinine göz yumacak.

Tunus’ta başlayan değişim hareketliliğinin son durağı Suriye. Suriye’nin güneybatısındaki Deraa kentinde duvara “Mısır ve Tunus’tan mülhem” yazılar yazan çocukların gözaltına alınmasıyla başlayan olaylar, yavaş ve küçük ölçekli de olsa Şam ve Halep’in de dâhil olduğu ülkenin diğer kentlerine sıçradı. Cuma günleri ve hafta sonları yoğunlaşan gösterilerde yolsuzlukların önlenmesinden Beşar Esad’ın görevi bırakmasına kadar uzanan geniş yelpazede talepler dile getirilmekte. Ortadoğu ülkeleriyle sosyoekonomik ve siyasal alandaki tüm benzerliklerine rağmen Suriye’nin kendine has bir takım özellikleri, bu ülkedeki değişimin kaçınılmaz olduğunu; aynı zamanda da diğer bölge ülkelerinden farklı bir yol haritası izleme potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymakta.

Esad “isterse” fark yaratır

Beşar Esad, bölgedeki diğer otoriter liderlerle kıyaslanamayacak kadar genç olmasının yanında her ne kadar göreve geldiği 2000 senesinden itibaren zayıf bir reformcu profili ortaya koyduysa da hala halkın belli kesimleri (özellikle Nusayriler, diğer dini azınlıklar, bir kısım sekülerler ve Sünni burjuvazi) nezdinde itibarını korumaktadır. Belki de bu sebepten Suriye’deki gösteriler en başlarda Esad’ı hedef almazken; Esad özellikle büyük hayal kırıklığı yaratan ilk meclis konuşmasından sonra okları kendi üzerine çevirmiştir. Özellikle dış politika bağlamında Suriye’deki siyasal elitlerle halk arasında örneğin Mübarek’in Mısırı’ndakine benzer bir uçurum söz konusu değildir. Suriye’nin, ABD-İsrail eksenli bölge politikaları doğrultusunda Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle çatışmasının ve özellikle Filistinli gruplara ve Hizbullah’a verdiği destekle İsrail’e direniş kampında yer almasının halk nezdinde büyük karşılığı var. Ayrıca ABD’nin bölgede giriştiği “demokratikleştirme” faaliyetlerinin felaketle sonuçlanması da Suriye rejiminin “istikrar” güdümlü meşruiyetine hizmet etmektedir. Suriye’nin 2000’lerin ortasından itibaren Türkiye ve Avrupa ile geliştirdiği ilişkiler, bir yandan Suriye halkına ekonomik ve sosyal alanlarda bir hareket alanı sunarken; yönetime ise uluslar arası izolasyondan kurtulma ve İran’la olan “mantık evliliğini” dengeleme imkânı verdi. İki ülke arasındaki ticaret hacmindeki patlama, Suriyelilerin Türkiye’ye rekor sayıdaki ziyaretleri, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi çerçevesindeki siyasal ve ekonomik alışveriş ve etkileşim, belki de oğul Esad döneminin şimdiye kadarki en önemli değişim projesi olarak kayda geçti.

Şiddet bitip reform başlamalı

Suriye’de gösterilerin nispeten geç başlamasında yukarda anlatılan hususlar etkili olurken; Deraa’daki olaylardan bugüne kadar Suriye hükümetinin ortaya koyduğu kötü performans, şiddetin tırmanmasına ve Esad’ın reformcu kişiliğinin ciddi olarak sorgulanmasına sebep oldu. Şiddetin sona erdirilememesi, mezhep çatışması kartının sürekli açık tutulması ve reform yönünde beklenen öncelikli adımların henüz atılmaması ülkede suların durulmasının önündeki en büyük engellerdir. Şiddetin tüm sorumluluğunu, Müslüman Kardeşler, Selefiler, Lübnan’daki Müstakbel Hareketi ve Suudi Arabistan’ın eski ABD büyükelçisi Bender bin Sultan’ın başını çektiği uluslar arası guruplara atma ve güvenlik güçlerini- özellikle Lazkiye çevresinde etkili, Nusayri gençlerden oluşan Şebbiha adı verilen çeteleritartışmalardan uzak tutma çabası, Esad’ın halk nezdinde inandırıcılığını kaybetmesine sebep oldu. Gösterilerde bu güne kadar mezhep vurgusu yapılmasa da özellikle ülkedeki imtiyazlı azınlık, b

Etiketler: