Başörtüsü Kendiyle Halleşiyor

Başörtüsü Türkiye'yi anlamak için o kadar mümbit bir meselesi ki başörtüsünü tartışmanın kendisi bir tartışma konusu haline gelmiş durumda. Mesela bu yazıyı yazdığım veya sosyal medya hesabımdan bu minvalde paylaşımlar yaptığım için alacağım/aldığım tepkilerin önemli bir kısmı "yetmedi mi başörtüsü üzerinden prim yaptığınız?" olacak.

TÜRKİYE’NİN yaşadığı dönüşüm tek bir süreç üzerinden analiz edilecek olsa başörtüsü etrafındaki tartışmalara bakmak yeterli olacaktır. Bugün resmen kalkmış olan başörtüsü yasağı, örneğin, Türkiye’nin bir kesiminin eline gücü geçirdiğinde ne kadar baskıcı, yasakçı hatta kelimenin tam anlamı ile faşist olabildiğinin en net göstergesidir. Resmen kalkmış olan yasağın fiiliyatta devam etmesi ise Türkiye’de günlük siyaset dışındaki güç ilişkilerini anlamak için bulunmaz bir nimet. “Neden başörtülü kadınları özel sektörde üst düzey yönetici pozisyonlarında görmüyoruz?

Mükemmel CV’lere sahip bazı başörtülü kadınlar profesör, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi, STK yöneticisi, pilot, subay, hâkim olurken neden CEO olamıyor?” Çünkü Türkiye’de sermaye ideolojik, seçkinci ve yasakçıdır. Bu ülkenin liberal olduğunu ve batı değerlerini savunduğunu iddia eden patronlar kulübü TÜSİAD yıllardır tek tip kıyafeti ve eğitimi savunur – bugün dahi!

Başörtüsü Türkiye’yi anlamak için o kadar mümbit bir meselesi ki başörtüsünü tartışmanın kendisi bir tartışma konusu haline gelmiş durumda. Mesela bu yazıyı yazdığım veya sosyal medya hesabımdan bu minvalde paylaşımlar yaptığım için alacağım/aldığım tepkilerin önemli bir kısmı “yetmedi mi başörtüsü üzerinden prim yaptığınız?” olacak.

Başörtüsü son 5-10 yıllık istisna dışında cumhuriyet tarihi boyunca yasaktı. Bugün hala birçok alanda bu yasak fiilen devam ediyor. Yasak yetmiyor, bıktırmıyor, usandırmıyor ama henüz 5 yıl önce kısmen kalkmış olan yasağı konuşmak bıktırıyor ve usandırıyor! Biz yasaklayalım ama siz konuşmayın. Okuldan atıldığınız, memur olamadığınız, mesleğinizi icra edemediğiniz onlarca yıla karşılık kamu sektöründe elde ettiğiniz kısmı bir hürriyet ile yetinin ve kesin sesinizi!

Zannetmeyelim ki başörtüsü sadece karşı olanlarla savunanlar arasındaki bir mesele. Muhafazakâr/ dindar toplum kesimleri de başörtüsü konusunda kendi içinde bir meydan okuma ile karşı karşıya. Başörtülü kadınlar uzunca bir süredir kendi mahallelerini de başörtüsü konusunda hatırı sayılır bir şekilde sorguluyorlar.

Geniş bir yelpazeye yayılmış sorgulama başlıklarının en ucunda muhafazakâr erkeklere yöneltilen – benim kısmen haklı ancak çokça acımasız bulduğum- bir eleştiri var.

Bazı başörtülü kadınlar “muhafazakâr erkeklerin bir simge olarak başörtüsünü savunduğunu ancak bir birey olarak başörtülü kadına yaklaşımlarının sorunlu olduğunu” söylüyorlar. “Karşı taraftan” yapılan “aslında bu kızların başını babaları, abileri, kocaları zorla örtüyor” saçma itirazının bir yansıması olarak değerlendirdiğim için bu eleştiriyi acımasız buluyorum! Başörtülü kadınların kendi mahallelerine getirdikleri esaslı eleştiri ise yıllardır muhafazakâr kadın ve erkeklerin beraber yürüttükleri başörtüsü mücadelesinde günün sonunda başörtülü kadınların yalnız kaldığı yönünde. Bazı muhafazakâr erkekleri için kamuda ve eğitim hayatında başörtüsü yasağının kalkması sorunun çözüldüğü anlamına geliyor. Ancak sayısı hiç de azımsanmayacak başörtülü kadın ise mücadelenin devam ettiğini özel sektördeki adı konulmamış yasaktan, toplumsal dışlanmaya; nefret söyleminden ayrımcı muameleye kadar birçok alanda başörtüsü karşıtlığı ile yüz yüze olduklarını söylüyorlar – tamamen katıldığım bir hakikat!

Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?

Başörtüsü mücadelesi önce rakibine karşı kazandı. Şimdi ise kendiyle halleşiyor. Sadece kendi hakkını almayacak, mahallesini ve Türkiye’yi de dönüştürecek.

Mücadelenin sonucunu merakla bekliyorum diyemeyeceğim; tarafım elhamdülillah!

[Takvim, 27 Haziran 2020]

Etiketler: