Başörtüsü, AK Parti ve Laiklik: Anayasa Mahkesinden İki Karar Bir Gerekçe

Türkiye’de 1937 yılından itibaren anayasal bir ilke haline gelen laikliğin tanımı ve gerekleri konusunda sürekli tartışma yaşanmıştır. Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı, bu tartışmalı alanların belki de en yakıcısı olmuştur. Başörtüsü yasağı, sadece bazı öğrencilerin yüksek öğrenim hakkını kullanamaması sonucunu doğurmakla kalmamış, aynı zamanda yargı-siyaset ilişkisini de etkileyen bir meseleye dönüşmüştür. Bu yasağı kaldırmaya yönelik tüm yasal ve anayasal girişimler yargı engeline takılmıştır.Diğer yandan, başörtüsü yasağına dair söylem ve eylemlerin siyasi bedeli de çok ağır olmuştur. Yasağın kalkması gerektiğini savunan iki siyasi parti laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldikleri gerekçesiyle kapatılmıştır. Başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişikliğine destek veren iktidar partisi de kapatılmaktan bir oyla kurtulmuş, ancak hazine yardımından mahrum bırakılmıştır.

Türkiye’de 1937 yılından itibaren anayasal bir ilke haline gelen laikliğin tanımı ve gerekleri konusunda sürekli tartışma yaşanmıştır. Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı, bu tartışmalı alanların belki de en yakıcısı olmuştur. Başörtüsü yasağı, sadece bazı öğrencilerin yüksek öğrenim hakkını kullanamaması sonucunu doğurmakla kalmamış, aynı zamanda yargı-siyaset ilişkisini de etkileyen bir meseleye dönüşmüştür. Bu yasağı kaldırmaya yönelik tüm yasal ve anayasal girişimler yargı engeline takılmıştır.Diğer yandan, başörtüsü yasağına dair söylem ve eylemlerin siyasi bedeli de çok ağır olmuştur. Yasağın kalkması gerektiğini savunan iki siyasi parti laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldikleri gerekçesiyle kapatılmıştır. Başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişikliğine destek veren iktidar partisi de kapatılmaktan bir oyla kurtulmuş, ancak hazine yardımından mahrum bırakılmıştır.

 

Analizin tamamını indirin

Bu analiz, Anayasa Mahkemesinin son anayasa değişikliğinin iptaline ve AK Partinin devlet yardımından mahrum bırakılmasına ilişkin kararlarını incelemektedir. Gerekçeleri bir süre önce yayınlanan bu iki karar, hukuki ve siyasi boyutlarıyla değerlendirilmektedir.

***

Türk Anayasa Mahkemesi kurulduğu andan itibaren sürekli siyasi ve hukuki tartışmaların odağında olmuştur. Mahkeme, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından demokrasi korkusu üzerine inşa edilen ve hâlen temel parametreleri bakımından devam eden anayasal düzenin en önemli koruyucusu haline gelmiştir. Mahkemenin sadece kararları değil, aynı zamanda kritik dönemlerde yürütme ve yasama organlarına yönelik uyarıları da çok tartışılmıştır. Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmaya yönelik girişimler üzerine yayınladığı basın bildirisiyle, bunun rejimi korumasız bırakacağını beyan etmesi ve “367 kararı”nı eleştirenlere Anayasayı yorumlama tekelinin sadece kendisine ait olduğunu hatırlatması bu uyarılardan sadece ikisidir. Anayasa Mahkemesi “yorum tekeli” iddiasıyla, siyasal sistemin işleyişine sık sık müdahale etmiş ve iktidar haritasının sınırlarını yeniden çizmiştir. Bu müdahaleler sonuçta temel hak ve özgürlüklerin alanını daraltmış ve demokratik siyasi irade üzerindeki bürokratik vesayeti pekiştirmiştir.

Mahkemenin bu bağlamda ele alınabilecek onlarca kararı vardır. Ancak, son anayasa değişikliklerinin iptaline ve iktidar partisinin hazine yardımından mahrum bırakılmasına ilişkin kararları özel bir öneme sahiptir. Bu kararlar, gerekçelerinin hukuki tutarlılığından ve değerinden ziyade, taşıdıkları siyasal ve anayasal anlam bakımından üzerinde durmayı hak etmektedir. Söz konusu kararların gerekçelerini anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik bir okuma, demokratik siyasetin bundan sonraki iktidar alanını ve muhtemel eylem planlarını tartışmak için ön şarttır. Dolayısıyla, bu yazının amacı Mahkemenin bu iki kararda öne çıkardığı gerekçeleri analiz etmek suretiyle anayasal açılımlara dair tartışmalara katkıda bulunmaktır.

Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik yasal girişimlerin sonuç doğurmaması üzerine, anayasa koyucu bu meseleyi anayasa değişikliği yoluyla çözmek istemiştir. Burada amaç, Anayasa Mahkemesinin denetleyemeyeceği varsayılan bir normla uygulamadaki yasağı kaldırmaktı. Bu amaçla Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddenin 4. fıkrasına “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi eklenmiştir. Böylece 10. maddenin son fıkrası şu hali almıştır: “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Anayasanın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddesine de 6. fıkradan sonra gelmek üzere şu hükümler eklenmiştir: “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.” Anayasa Mahkemesine açılan davada, bu değişikliklerin yok hükmünde sayılması veya iptal edilmesi, ayrıca yürürlüğünün durdurulması istenmiştir.1 “Yokluk” talebi reddedilmiştir. Mahkemeye göre, bu kanun “TBMM’nin Anayasayı değiştirme yetkisi kapsamındadır.” Ancak, iptal talebini incelerken Mahkeme fikrini değiştirmiş, bu kez Meclisin “teklif edilemez” nitelikte bir anayasa değişikliği yaptığına hükmetmiştir. Mahkeme, bu anayasa değişikliklerini iptal ederken usul ve esas incelemesi yapmıştır. Usul yönünden yaptığı incelemede, (a) kurucu/kurulu iktidar ayrımından hareketle, parlamentonun asli kurucu iktidarın koyduğu “değişmezlik” kuralını ihlal ettiğini ve (b) bu ihlalin Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebileceğini ileri sürmüştür. Esas bakımından da söz konusu değişikliklerin laiklikle bağdaşmadığına karar vermiştir. Mahkemenin bu gerekçelerine biraz daha yakından bakalım…   

Analizin tamamını indirin  

Etiketler: