Başkaldırıyorum Hey…

Önce "her yer Taksim"di. Sonra, "Kobani" oldu. Aldığımız son haberlere göre, artık "her yer Çağlayan, her yer direniş"miş. Çağlaya, çağlaya büyüyen bir devrim geliyormuş.

“Ben bir bıçak ucuyum / Kavga vermiş halkına / Başkaldırıyorum işte / Herkes varsın farkıma.”

Ahmet Kaya’nın meşhur ettiği bu dizeleri nereden mi hatırladım? Sağımız solumuz, “başkaldırı” edebiyatıyla doldu da ondan. “Her yer bir Şey, her yer direniş” muhabbeti sardı dört yanımızı. Sanırsın yeni bir Fransız Devrimi çıkardık, çıkarıyoruz. Önce “her yer Taksim”di. Sonra, “Kobani” oldu. Aldığımız son haberlere göre, artık “her yer Çağlayan, her yer direniş”miş. Çağlaya, çağlaya büyüyen bir devrim geliyormuş. Ama, bu sefer bir kitle yok ortada. Geniş açı çekimlerle, photoshop müdahaleleriyle üretilen bir kitle var. Bindirilmiş kıtalar var orada. Hem de nöbet usulüyle çalışan kıtalar.

***

Bizimkiler, bir ara “barış ve diyalog” hareketiydi. Şimdi devrimci oldu. Ayarları başkaldırı moduna alındı. İsyan çağrısı yapıyorlar. Elbette bu da bir pozisyondur. Bir karardır. Mücadele tekniğidir, falan. Ama burada böylesi bir başkaldırı retoriği tutturup da dışarıda ağlamaklı tonda, şekva edince, garabet bir durum çıkıyor ortaya.

“Türkiye’de McCarthizm var, ey düvel-i muazzama.
Azıcık yardım edin.
Kurtarın bizi bu A-K-A-P-E’nin elinden.
Aykırı sesler susturuluyor.
Bakın gazeteciler hapiste.
Basın özgürlüğüne kast ediliyor.”

Bunları duyunca insanın aklına ilk şu soru geliyor: Acaba, 2011 sonrasında tutuklu gazeteci sayısı neden birden arttı ve Paralel yapıyla mücadele sürecinde bunların birçoğu niçin serbest bırakıldı? Sizinkilerin bir parmağı var mıydı bu işte? KCK tutuklamalarının arkasındaki akıl, kaç gazeteciyi tutuklatmıştı?

***

CPJ (Committee to Protect Journalists) 2014 raporunda Türkiye cezaevlerinde 7 gazetecinin tutulduğu söyleniyor. Adalet Bakanlığı’na durumu sorduğumuzda aldığımız cevap şu: 7 kişiden 3’ü yaralama, öldürme, banka soygunu, patlayıcı madde bulundurma, gasp vb. suçlar nedeniyle müebbet hapis cezası almış. 3 kişi sahte belge taşıma, ateşli silah bulundurma, ateşli silahla yaralama, küçük yaştaki çocukları örgütün dağ kadrosuna kazandırma vb. suçlara binaen 10 yılın üstünde hapis cezası almışlar ve cezaları Yargıtay tarafından onanmış. Bir kişi ise “uzun namlulu silah ve mermi bulundurma ve ayrıca kolluk birimlerine ait bilgileri ele geçirme” suçuyla yargılanıyor. Bakanlık yetkilileri, CPJ ve IPI heyetleriyle ekimde görüştüklerini ve bu bilgileri bütün açıklığıyla paylaştıklarını belirtiyorlar. Buna rağmen, bu söylemin tutturulması ne anlama geliyor? Cevabı, çok zor olmasa gerek.

***

Türkiye siyasetinde yeni bir evreye girdik. Paralel yapıyla mücadele siyasetin sahici bir meselesi haline geldi. Erdoğan, mücadele edilmesi gereken bir “paralel devlet yapılanması” olduğunu topluma anlattı. Bu yapının nasıl işlediğini, mevcut ve muhtemel zararlarını da. Hem de birçok AK Parti eliti henüz vaziyetin farkına varmamışken. Bugün devletin bütün katmanları ve AK Parti paralel yapıyla mücadele konusunu temel bir mesele olarak kavramış durumda. Bu meyanda adımlar da atılıyor. Bu adımlar atıldıkça, kamuoyu önünde Cemaat liderliği pozisyonunu dahi kabul etmeyen, yapıp edilenlerden “arkadaşların çalışmaları” diye bahseden Hocaefendi, “açıktan savaş” ilan eder pozisyona geldi. Bu adımlar atıldıkça hareket militanlaşıyor. Militanlaştıkça, kitlesi daralıyor, çatlıyor. Geriye, giderek radikalleşen ve marjinalleşen aktörler kalıyor. Toplumsal hareketler tarihine bir bakın isterseniz, bu akıbeti yaşayan hareketlere sonra ne oluyor.

[Sabah, 22 Aralık 2014]

Etiketler: