Avrupa’nın Doğu Akdeniz ve Orta Doğu ile Sınavı

Kendisini Avrupa’nın siyasi ve askerî lideri (ve muhtemelen zamanın Napolyon’u) zanneden Macron’un maceracı Libya politikasını seyretmekle meşgul diğer Avrupa ülkeleri. İçlerinden “Rusya’yı kapımıza kadar getirdi ama vardır bir bildiği” ya da “gayri-meşru, isyancı Hafter’i destekliyor ama Avrupa’nın çıkarları için gerekliyse olsun” diyorlardır belki ama büyük ümitler bağlanan Macron’u başarıya ihtiyacı olduğu için desteklemek zorunda hissediyorlar. Zira Macron’un başarısızlığı Fransa’nın aşırı sağcı Le Pen’in eline düşmesi ve bu da AB’nin sonu anlamına gelecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta başında yaptığı bir açıklamada “Kıbrıs, Suriye ve Libya’da iyi bir sınav veremeyen Avrupa ülkelerinin hiç değilse Doğu Akdeniz’de tutarlı bir çizgi izlemelerini umuyoruz” ifadeleriyle Doğu Akdeniz sorununun çözümü konusunda Avrupa’dan beklentilerini dile getirdi.

Avrupa ülkelerinin Kıbrıs, Suriye ve Libya’daki karnelerine bakmak iki açıdan önemli.

İlk olarak, bu sorunlara ilişkin tavırları Doğu Akdeniz’de bundan sonra nasıl bir yol izleyecekleri konusunda aydınlatıcı olacaktır. Şu ana kadar Doğu Akdeniz’de de diğer meselelere yaklaşımlarına benzer şekilde yapıcı olmayan bir rol oynadıkları görülüyor.

İkinci olarak, Avrupa ülkelerinin tutarsız tavrının ortaya konması bütün bu sorunlarda Türkiye’nin politikasını eleştiren iç ve dış çevrelerin yeniden düşünmelerini ve eleştirilerini olması gereken yere yöneltmelerini sağlayabilir.

Kıbrıs meselesinden başlayalım.

1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla adada Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla kurulan devletin uzun ömürlü olmamasında, bu devleti yıkıp adayı Yunanistan’la birleştirmek isteyen cuntacıları destekleyen Avrupalıların payı büyüktür. 1974 darbesinin ardından Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak müdahalesinden sonra da barış görüşmelerinde Rum kesiminin maksimalist taleplerinin arkasında durarak çözümün önündeki engellerden biri yine Avrupa ülkeleri olmuştur. En son 2004’te yapılan Annan Planı’na dair referandumda çözüme hayır diyen Rumları bir hafta sonra AB’ye üye yaparak ödüllendiren de aynı Avrupa ülkeleri oldu. Yine çözüme karşı çıkan taraf Rumlar olmasına rağmen, 2006 yılında Rumlara taviz verilmediği gerekçesiyle Türkiye ile üyelik müzakerelerini çıkmaza sokan da AB idi.

Bu şekilde açıkça Yunanistan ve GKRY’nin yanında tavır alarak Türkiye’yi giderek Batı’dan uzaklaştıran AB’nin Türkiye politikası tam bir başarısızlıktır.

Suriye meselesinde Avrupa ülkelerinin tavrına bazı sorular eşliğinde bakalım.

Avrupa ülkeleri, Suriye’deki Muhaliflerin Esad yönetimi, DEAŞ ve PKK/PYD terör örgütleri karşısındaki özgürlük mücadelesine destek verdiler mi?

PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul etmelerine ve PYD/YPG’nin onun Suriye uzantısı olduğunu açıkça bilmelerine rağmen bütün Suriye stratejilerini neden bu örgütle iş birliği üzerine kurdular?

Rusya’nın Suriye’de şehirleri yerle bir edip sivil katliamı yapmasına, Avrupa için en büyük sorunlardan biri olan mülteci dalgalarını tetiklemesine ve Doğu Akdeniz’deki nüfuz alanını genişletmesine neden seyirci kaldılar?

Bu sorulara verilecek cevaplar, Avrupa ülkelerinin Suriye politikasının da, bırakın sürekli sözcülüğünü yaptıkları insan hakları ve demokrasiyi desteklemeyi, kendi çıkarlarını bile korumaktan aciz bir politika olduğunu gösterir.

Şimdi de Libya meselesinde Avrupa’nın tavrına bakalım.

Kendisini Avrupa’nın siyasi ve askerî lideri (ve muhtemelen zamanın Napolyon’u) zanneden Macron’un maceracı Libya politikasını seyretmekle meşgul diğer Avrupa ülkeleri. İçlerinden “Rusya’yı kapımıza kadar getirdi ama vardır bir bildiği” ya da “gayri-meşru, isyancı Hafter’i destekliyor ama Avrupa’nın çıkarları için gerekliyse olsun” diyorlardır belki ama büyük ümitler bağlanan Macron’u başarıya ihtiyacı olduğu için desteklemek zorunda hissediyorlar. Zira Macron’un başarısızlığı Fransa’nın aşırı sağcı Le Pen’in eline düşmesi ve bu da AB’nin sonu anlamına gelecektir.

Libya, AB için gerek enerji tedarikçilerinin çeşitlendirilmesi gerekse mülteci sorununun çözümü açısından çok önemli bir ülke olmasına rağmen Fransa’nın bu ülkeyi daha fazla istikrarsızlaştırmaya dönük politikalarına Almanya ve İtalya’nın yeterince itiraz yükseltememesi Avrupa’nın başarısızlığının göstergesidir.

Kıbrıs, Suriye ve Libya konularında bu şekilde başarısız bir politika izleyen Avrupa ülkelerinin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorununda da şimdiye kadar benzer bir tavır içerisinde olduğu görülüyor. Sorunun hakkaniyetli bir şekilde çözümü üzerinden bölgesel istikrarı desteklemek yerine, Yunanistan ve GKRY’nin maksimalist politikalarına destek vermeye devam etmek Avrupa için yeni bir başarısızlık doğuracaktır.

[Türkiye, 9 Eylül 2020]

Etiketler: