ABD'nin Minnesota ve Louisiana eyaletlerinde 2 siyahi Amerikalının polis tarafından vurularak öldürülmesi, Washington'daki Beyaz Saray önünde protesto edildi. ( Samuel Corum - Anadolu Ajansı )

Avrupa’nın Çivisi Çıkmak Üzere

İslam düşmanlığı, mülteci ve göçmen karşıtlığı ile körüklenen Brexit kampanyası sonrası Birleşik Krallık'ta yabancılara yönelik ırkçı saldırılar birkaç hafta içerisinde görülmemiş boyutlara ulaştı.

Avusturya Anayasa Mahkemesi, aşırı sağcı Hofer’in sosyal demokratların adayı Van der Bellen’e karşı kıl payı kaybettiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu iptal ettiğini açıkladı. Gerekçe; oyların sayımı sırasında yapılan usulsüzlükler. Seçimler eylül ayında tekrarlanacak. Yenilenecek olan seçimleri Brexit sonrası Avrupa çapında iyice güçlenen aşırı sağın adayının kazanması yabana atılmaması gereken bir ihtimal. Böyle bir durumun sadece Avusturya siyasetindeki değil Avrupa genelindeki siyasi krizi de daha da derinleştireceği ise apaçık ortada. Zaten seçimlerin ilk turunda kendi adayının başarısız olmasından sonra Başbakan Feyman görevinden istifa etmişti.

Yenilenecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini aşırı sağcı Hofer’in kazanması durumunda ise Avusturya’nın genel seçimlere gitmesi büyük olasılık. Zira Hofer de kampanyası sırasında Avusturya cumhurbaşkanlarının daha önceden hiç kullanmadığı yetkilerini kullanacağını ve parlamentoyu feshederek ülkeyi erken seçimlere götüreceğini açıklamıştı. Böyle bir durumda ise yapılan tüm kamuoyu yoklamaları aşırı sağcı FPÖ’nün iktidara geleceğini göstermektedir. FPÖ lideri Strache’nin Brexit sonrasında Avusturya’nın da Avrupa Birliği’nden çıkması için referandum çağrısı yapması AB’nin geleceği için ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Buna karşılık güya bu dalgayı yavaşlatmak isteyen yeni Başbakan Christian Kern’in ise sadece Türkiye’nin AB’ye katılması durumunda AB’den çıkmak için referandum düzenlenmesi fikrini ortaya atması Avrupalı siyasetçilerin içerisinden bulundukları krizden ne kadar bihaber olduklarını göstermesi açısından ibret vericidir.

Diğer taraftan Birleşik Krallık’ta kendi partisinin lideri David Cameron’a bayrak açarak Brexit kampanyasının başını çeken eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, David Cameron’un istifasından sonra bütün beklentilerin tersine genel başkanlığa aday olmayacağını açıkladı. Aslında Johnson’un hesabı basitti. Johnson, referandum sonucunda Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nde kalacağını hesaplıyordu. Buna rağmen Brexit kampanyasının liderliğine soyunarak aşırı sağcı popülizmden sonuna kadar faydalanarak Muhafazakar Parti içindeki konumunu sağlamlaştırmayı ve ilk fırsatta David Cameron’un yerine geçmeyi hesaplıyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı ve hiç beklenmeyen bir şey gerçekleşerek halk AB’den çıkma yönünde karar kıldı. Johnson ise küçük siyasi hesaplar uğruna kendi yarattığı bu kaosun faturasını ödemek istemedi. Zira şimdiden İskoçya Başbakanı, Birleşik Krallık’tan ayrılmak için yeni bir referandum yapılacağını açıkladı. Johnson’un karşı yangın çıkararak yangını kendi kontrol altına alma stratejisi tutmadı ve yangın kontrolden çıktı.

Birleşik Krallık’ta Brexit sonrasında ortaya çıkan siyasi hava bize Avrupa’yı nelerin beklediğini göstermektedir. Zira İslam düşmanlığı, mülteci ve göçmen karşıtlığı ile körüklenen Brexit kampanyası sonrası Birleşik Krallık’ta yabancılara yönelik ırkçı saldırılar birkaç hafta içerisinde görülmemiş boyutlara ulaştı.

Bütün bu resme baktığımızda Avrupa’nın aşırı sağ popülizm dalgasına teslim olmak üzere olduğunu görmekteyiz. Avrupalı siyasetçiler ise gemilerini selamete çıkaran sorumlu siyasetçiler olmak yerine günübirlik hesaplarla kopardıkları fırtına ile yelkenlerini şişirmenin derdine düşmüş görünmektedirler. Fakat geminin nereye gideceği konusunda ise hiçbir fikirlerinin ve hazırlıklarının olmadığı görülmektedir. Bu konuda tahmin yürütmek için ise çok uzağa gitmeye gerek yok. Lisedeki tarih kitaplarına bakmaları yeterli olacaktır.

[Zaman, 2 Temmuz 2016]

Etiketler: