Bölgemizde herkes için yeni bir stratejik değerlendirme zamanı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu dün, Mısır'la "diplomatik temasların" başladığını açıkladı. Bu açıklama, istihbarat düzeyinde yürütülen görüşmelerde bir yol haritasında uzlaşıldığı izlenimini veriyor. Türkiye'nin Libya'dan sonra Mısır ile de Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanları ile ilgili anlaşma imzalaması durumunda Yunanistan'ın maksimalist taleplerine tümüyle veda edeceği açık. Zira Atina'nın aşırı talepleri Türkiye, Libya, Mısır, İsrail, Lübnan ve Filistin'in aleyhine. Doğu Akdeniz'in hakkaniyetli bir denkleme oturması Türkiye-Yunanistan ve Türkiye- AB ilişkilerini rahatlatır. Diplomatik temasın başlaması Mısır için de değerli. Ekonomik çöküş ve Nil sularının paylaşımı ile başı dertte olan Kahire'nin içeriye anlatacağı dış politika başarılarına ihtiyacı var.
Ankara'nın avantajları
Mısır ile normalleşme arayışı Ankara'nın ABD ve AB ile yeni sayfa açma iradesinin devamı mahiyetinde. Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ile de ilişkileri toparlama gündemde. Hepsini küresel-bölgesel değişimin hızlandığı bir dönemde yapılan yeni bir stratejik değerlendirmenin parçaları olarak görmeliyiz. Ana motivasyon kaynağı "çaresizlik" ya da "hatalı politikalardan vazgeçme" değil. Son dört yılda yapılan Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve hatta Dağlık Karabağ hamlelerinin getirdiği kazanımları konsolide etmek. Bu kazanımlara dayanarak küresel-bölgesel konjonktürdeki değişimin fırsatlarını kullanmak. "Neden daha önce yapmadınız?" sorusunun cevabı muhataplarınızın yeni sayfa açmaya şimdi hazır olmasıdır. Sorunlu ilişkileri toparlamanın doğru zamanını yakalamak elzemdir. Trump döneminde Körfez-İsrail yakınlaşmasının iddialı günlerinde Kahire, Riyad, Tel Aviv ve Abu Dabi ile normalleşmek için taşıyamayacağınız tavizler vermeniz gerekirdi. Halbuki bu yeni dönemde gücünüzü sahada gösterdikten sonra sorunları paranteze alarak ve ortak menfaatlere odaklanarak yürümek daha mümkün.
Ortadoğu'daki aktörlerin yeni konumlanmasında İran ve İsrail'in etkin yerleri olacak. Tahran, Trump yönetiminin "maksimum baskısına" direndi. Filistin, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki nüfuzunu korudu. Arap-İsrail blokunun hamlelerini büyük ölçüde savuşturdu. Halbuki Körfez kendi içinde bölündü. Trump'ın gidişiyle Washington'dan alınan silahların İran vekillerine karşı savunmayı sağlamadığı görüldü. İran lideri Hamaney'in "siyasal İslam İran'dır" açıklamasından da anlaşılacağı üzere Tahran'ın Şiici ideolojik yayılmayı, vekillerini ve balistik füzelerini terk etme niyeti yok. Aksine ABD'nin baskısını azaltma ihtimalini ve Körfez'in dağınıklığını abartılı özgüven ile okuyabilir. Halbuki Mısır'ın Türkiye ile "diplomatik teması" BAE, Suudi Arabistan ve hatta İsrail'in Türkiye'ye yaklaşımındaki değişim ile birlikte değerlendirilmeli. Körfez, Türkiye'yi sınırlandırma çabasını bırakarak iş birliğine yönelirse İran'ın jeopolitik çıkarları çoklu meydan okumalarla yüzleşir. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov'un Riyad, Abu Dabi ve Doha seyahatleri ayrıca not edilmeli. Moskova, önümüzdeki dönemde Körfez'in zayıflamasının getirdiği fırsatları kollayacak.
Tel Aviv'in pozisyonu
Geçtiğimiz dört yılda Yunanistan ve Körfez ile yakınlaşan Tel Aviv'in Ankara ile normalleşme için motivasyonu düşüktü. Doğu Akdeniz'deki bloklaşmayı da riske atmak istemiyordu. Ancak şimdi bölgedeki yeni konumlanmalar sebebiyle Tel Aviv'in pozisyonu değişiyor. İsrail enerji bakanının Türkiye'nin Doğu Akdeniz Gaz forumuna katılması fikrini işlemesi bunun işareti. İbrahim anlaşmaları zaten cepte. Biden yönetimi döneminde dağınık Körfez ile İran'ı sınırlandırmanın zorlaşacağını gören Tel Aviv, bu ayki seçimlerden sonra Ankara ile toparlamayı gündemin başköşesine koyabilir. Normalleşme için Ankara'nın (Kudüs davası dahil) Filistin'in menfaatlerine zarar verecek yerde olmayacağı açık.
[Sabah, 13 Mart 2021].