Mustafa Güçlü - Anadolu Ajansı

Astana’da Türkiye’nin Odağı Ne Olmalı?

Halep’teki yıkımın müsebbiplerinden şimdilerde ise Doğu Guta’yı gözüne kestirmiş Rusya ile fikir ve siyasa ayrılıklarımız çok. Yine de Rusya kendini Suriye’de ABD’den daha makul bir muhatap olarak tesis etti.

Suriye konusunda Türkiye’nin Rusya’yla müzakereleri yoğunlaşmıştı. Yılbaşı öncesinde Suriye’nin geneline yayılmış bir ateşkes planının hayata geçirilmesi için mutabakata varıldı. Görüşmelerin bir tarafında İran olsa da merkezde Türkiye ve Rusya yer alıyor. İran sahadaki yabancı terörist savaşçıları himayesine ve oyun bozucu potansiyeline binaen İran da Türk-Rus dışişleri bakanları tarafından yürütülen sürece müdahil durumda. Amaç, iyi çözümlerin mümkün olmadığı Suriye’de, kötü seçeneklerden en iyisini seçmek. Üç dışişleri bakanının yayınladığı metin de ideal ifadeler içeren ve uygulama safhasında asıl rengine bürünecek bir metindi. Şu an ise ateşkesin sağlanmasının ardından Astana süreciyle siyasi müzakerelerin canlandırılması hedefleniyor. Astana Cenevre’ye alternatif değil deniliyor ama ister istemez bir alternatife doğru evriliyor.

Haklı olarak sorulacak soru, bu sürecin öncekilerden hangi açılardan farklı olduğudur. Zira şimdiye kadar yapılan tüm barış görüşmeleri, ateşkes çabaları gibi birer birer başarısızlığa uğradı. Yeni sürecin en büyük farkı, görüşmeleri yapan aktörlerin terkibi. Türkiye, İran ve Rusya, söz konusu Suriye’nin kuzeyi olduğunda sahada manivela kuvveti olan, askeri muhalefet ve rejim tarafında ağırlığı olan aktörler. Özellikle Rusya ve İran, ciddiyetle bir ateşkesin ve siyasi sürecin başlamasını isterse rejimin bunu kabul etmeme lüksü yok. Muhalifler safında durum biraz daha karışık. Çünkü muhalefet herkesin malumu olduğu üzere kendi içerisinde fraksiyonlara ayrılmış durumda. Türkiye’nin sözünün geçtiği gruplar olduğu gibi, kendi ajandalarını takip eden gruplar da var. Yine de Türkiye birleşme için bastırıyor.

Yeni sürecin bir diğer farkı, Rusya’nın siyasi müzakereler konusunda eskiye nazaran daha ciddi olması. Bu Rusya’nın Suriye’de yüzde yüz güvenilir bir aktör olduğu fikrini vermesin. Halep’teki yıkımın müsebbiplerinden şimdilerde ise Doğu Guta’yı gözüne kestirmiş Rusya ile fikir ve siyasa ayrılıklarımız çok. Yine de Rusya kendini Suriye’de ABD’den daha makul bir muhatap olarak tesis etti. Rusya’nın Suriye muhalefetine yaklaşımında da önceye kıyasla bazı farklılıklar var.

Daha önce konuşmayı reddettiği askeri muhalif gruplarla Ankara’da görüşüyor Rusya. Yani tüm muhalefeti “terörist” olarak kabul etme yaklaşımında erimeler var. Bir Rus yetkiliden de dinlediğim gibi, Rusya bundan sonraki süreçte askeri muhalefeti daha fazla muhatap alacak. Diasporadaki siyasi muhalefeti ise Yüksek Müzakere Heyeti dışında yok sayacak.

Suriye krizinde bariz bir kırılma anı yaşıyoruz. ABD’nin “YPG’ye silah yardımı yapmıyoruz” yalanına başvurduğu, PKK’nın Rojava’dan Kuzey Suriye söylemine geçiş yaptığı, Suriye’nin kuzeyinin ABD’nin dışarıda olduğu bir üçlü tarafından görüşüldüğü bir kırılma anı bu. Böyle kritik bir anda Türkiye üç konuya yoğunlaşmalı. Birincisi, bu süreci muhalefeti birleştirmeye vesile kılmak. El-Nusra bu noktadaki en büyük meydan okuma olacak. Muhalefet geleceğine dair şimdiye kadarki en önemli kararı verecek. İkincisi, PKK’nın mücadele edilecek terör örgütü listesine eklenmesi ve Suriye Kürtlerinin PKK boyunduruğundan kurtarılması. Üçüncüsü ise İran komutasındaki yabancı terörist savaşçıların Suriye’yi terk etmelerinin sağlanması. Sürecin genişleyip ABD gibi diğer ülkeleri de içine alacağı aşama için bu üç konuda şimdiden altyapının hazırlanması gerekiyor.

Zira muhalefetin tamamen parçalandığı, PKK’nın ırkçı projesine devam ettiği ve İran komutasındaki yabancı terörist savaşçıların Suriye’de cirit attığı bir Suriye’de siyasi çözüm mümkün değil.

[Akşam, 30 Aralık 2016]

Etiketler: