AFP PHOTO / FREDERICK FLORIN

AB’nin Stratejik İflası

AB teröre açtığı kucakla, yaygın İslamofobik ve ırkçı söylemleriyle, içinde bulunduğu krizden Türkiye’ye saldırarak kurtulabileceğini düşünmesiyle velhasıl Türkiye düşmanlığını seçim kazanmanın bir aracı olarak kullanmasıyla Türkiye’deki tüm özgül ağırlığını yitirmiş durumdadır.

Avrupa’da popülizm tavan yapmış durumda. AB’nin üye ülkeleri birbiriyle popülizm, aşırı sağcılık ve İslamofobi konusunda yarışır hale geldi. Almanya, Hollanda, Danimarka, Fransa birer birer aşırı sağ ve ırkçı siyasete teslim oluyor. Bunun en büyük bedelini de öteki olarak görülen Türkler ve Müslümanlarla birlikte bir entegrasyon projesi olan AB ödüyor. Kurulduğunda büyük bir başarı hikayesi olan AB, an itibarıyla absürt bir birliğe dönüştü. Ortaya koydukları değerleri, idealleri ve kriterleri birer birer çiğniyorlar. Fransa mülteci kamplarını yakıyor, birliğin doğudaki üyeleri mültecilere karşı dikenli teller örüyor. İşkence, gayri insani muamele ve tabii ki ölüme terk etme, AB’nin kağıt üstündeki tüm ideallerini ayaklara alır nitelikte.

Neresinden bakarsanız bakın, AB bir kriz içerisinde. Her kriz içerisinde olan siyasi yapıda olduğu gibi bu yüzden AB’de de popülizm, ırkçılık, izolasyonculuk ve hatta saldırganlık prim yapıyor. Bir suçlu arayışı içerisindeler; faturayı kesecekleri ve dikkatleri kendilerinden başka tarafa yönlendirecekleri bir günah keçisi arıyorlar. Bu günah keçisi bazen Türkiye, bazen Müslümanlar, bazen de mülteciler oluyor. Kendilerinde hiç suç yok; çünkü suç kavramının tanımını kendileri yapıyor.

Tıpkı terör tanımını kendilerinin yaptığı gibi. Yüksek perdeden uzun süredir Türkiye’nin terörle mücadelesini eleştiriyorlar. Örneğin AP, Kati Piri diye bir raportör bulmuş; AP’deki PKK temsilcisi gibi çalışıyor. AB tüm kurumlarıyla PKK terörünün sırtını dayadığı merci halinde. PKK her başı sıkıştığında soluğu Avrupa’da alıyor. Teröristler AB vatandaşı rahatlığında üye ülkelerde geziyor, eylem yapıyor, Türklere saldırıyor. Yani PKK zaten AB’ye üye olmuş. Müzakereler yapılmadan tam üyeliğe geçiş yapmış; AP’ye temsilci gönderecek yasal zemine erişmiş.

Aynı AB, ne kadar Türkiye karşıtı TC vatandaşı varsa hepsini PKK gibi tam üyelik zırhına sokmuş durumda. Darbe girişiminde mi bulunuyorsun? Oturma iznin hatta vatandaşlığın hazır. Devlete karşı espiyonaj faaliyetlerinde mi bulunuyorsun? Vatandaşlığı bırakın ödüller de peşi sıra gelir. PKK’ya silah mı taşıyorsun? AB kurumlarında VIP muamelesi görmen garanti.

Bütün bunların üzerine AB’nin Türkiye’de herhangi bir ağırlığının olmasını beklemesi absürt ötesi bir durum. AB teröre açtığı kucakla, yaygın İslamofobik ve ırkçı söylemleriyle, içinde bulunduğu krizden Türkiye’ye saldırarak kurtulabileceğini düşünmesiyle velhasıl Türkiye düşmanlığını seçim kazanmanın bir aracı olarak kullanmasıyla Türkiye’deki tüm özgül ağırlığını yitirmiş durumdadır. Aldığı kararların (tavsiye niteliğinde olsa bile) Ankara’da hiçbir karşılığı yoktur. AB, Türkiye siyasetinde etkin bir aktör olma şansını teröre verdiği kesintisiz destekle, Türkiye’ye verdiği sözleri birer birer yemesiyle, şoven söylemlerle Türkiye’ye alakalı-alakasız her konuda yüklenmesiyle, FETÖ darbe girişimine karşı Türkiye demokrasisine destek çıkmamasıyla, PKK’yı Türkiye’ye tercih etmesiyle çoktan kaybetmiştir. Bu sebepten AP’nin zaten fiilen dondurulmuş olan bir müzakere sürecini geçici olarak dondurulmasını tavsiye etmesinin haber değeri bile tartışılır. Bu absürt kararı yeniden düşünmesi ve değerlendirmesi gereken AB’nin kendisidir. Müzakereleri hızlandıracakken dondurma iradesi ortaya koyması, AB’nin stratejik iflasını da gösterir ki stratejik olarak müflis ve ideolojik olarak absürt bir noktaya gelen AB’nin Ankara’dan çok da cazip göründüğünü söyleyemem.

[Akşam, 25 Kasım 2016]

Etiketler: