ABD’de Seçim Dalaşı

Halk, çoğu ülkede olduğu gibi, seçmenin zayıf hafızasının anımsayabildiği, hemen yakın geçmişteki ekonomik gidişata bakarak iktidardaki partinin notunu verecek.

ABD’de Başkanlık yolunda ön seçim maratonu devam ederken, özellikle Donald Trump’ın şovlarıyla cümbüşleşen ve eski zamanlara nazaran düşük bir profil çizen çekişmelere şahit oluyoruz. Bu çekişmelerde, komik ve tuhaf dalaşmalar bir yana, gerek ABD’nin gerekse dünyanın düzenini tehdit eden argüman ve vaatlere de rastlanıyor. Özellikle Trump, bu anlamda en endişe verici isim olarak öne çıkıyor.

Sonuç ne olacak bilinmez ancak bir gösterge olarak, şu ana kadar kimler ne kadar yol aldı diye bakmakta fayda var. Mevcut süreçte, bildiğiniz üzere, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, Başkan adaylarını belirlemek için her eyalette ön seçimler yapıyor. Çoğu eyalette “primary” denilen genele dönük bir yoklama yapılırken, bir kısmında ise parti kurullarının oylarına başvurulan “caucus” yöntemi geçerli. Bu oylamalarda adayların amacı, her eyaletten mümkün olduğunca delege toplamaya çalışmak. Zira kazanılan delege sayıları, ön seçim tamamlandığında, partilerin, adaylarını finalize etmek için Temmuz’da yapacakları kongrelere gidişin bileti…

Ve toplam delege sayısının çoğunluğunu, yani yarısından 0,5 ya da 1 fazlasını alabilen bir aday, partinin Başkan adaylığını resmen kazanıyor. ABD’liler buna, magic number (sihirli sayı) diyor. Sihirli sayı, Demokratlar için 2383 iken, Cumhuriyetçiler için 1237. Bu bilgiler ışığında;

Maratonun ilk etabında Demokrat Parti’den Hillary Clinton’ın, bu hafta da yoğun geçen oylamalar sonunda 1606 delege desteğine ulaştığı, diğer aday Bernie Sanders’ın ise 851 ile geriden geldiği görülüyor. Önümüzde duran henüz oy vermemiş eyaletler elbette gidişatı etkileyebilir ancak Demokrat kanatta Clinton’ın ipi göğüslemesi şimdilik daha muhtemel görülüyor. Cumhuriyetçi cümbüşte ise, Trump şu ana kadar 673 delegeye ulaşmışken, onu 410 ile Ted Cruz takip ediyor.

EKONOMİ VE VAATLER

Adaylar hızla ilerleyen süreçte, gerek önseçim ile Kongre sonuçlarını, gerekse Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerini şekillendirecek pek çok vaat ve iddia ortaya atarak kıyasıya mücadele ediyor. Bu bağlamda, gerek iç gerekse dış politikaya dair çeşitli başlıklar manşetleri süslemekle birlikte, hiç şüphe yok ki; halk, cebini de düşünmek durumunda. Dolayısıyla, ABD Başkanlık seçimlerinin önemli bir belirleyicisi olan ekonomi de, oy fonksiyonunun içindeki güçlü yerini haliyle alacak.

Buradan hareketle, iki noktanın altını çizmek gerek. Birincisi; halk, çoğu ülkede olduğu gibi, seçmenin zayıf hafızasının anımsayabildiği, hemen yakın geçmişteki ekonomik gidişata bakarak iktidardaki partinin notunu verecek. İkinci faktör olarak da, iki tarafın da adaylarının ekonomik vaat ve iddiaları, terazinin bir köşesinde tartılacak.

İlk faktöre bakacak olursak; ABD’deki ekonomik toparlanmanın fena gitmediği ancak zaman zaman çelişkili veriler de içerdiği söylenebilir. Kasım ayına gelindiğinde oy verirken yakın geçmişe bakacak olan halk, ne çok pohpohlayacağı ne de yerden yere vuracağı bir ekonomi yönetimi algılayacağa benzer. Tabii bu noktada, işin içine ister istemez, FED kararları da girecek. Nitekim bu süreçte gereğinden fazla şahin davranacak bir FED, zaten coşkulu gitmeyen ekonomiyi yavaşlatma potansiyeline sahip. Bu ihtimal ise, 1. faktör kanalıyla Cumhuriyetçilere, 2. faktör kanalıyla ise Trump, Sanders, Cruz gibi FED’le çatışan isimlere yarayabilir.

Bununla birlikte, şahsen, FED’in şahin bir görünüm sergilemesi ihtimalini oldukça zayıf görüyorum. Bu görüşümü, bu hafta Yellen’ın verdiği güvercin mesajlar da destekliyor ve FED bu süreçte daha ziyade bebek adımlarla hareket edecek gibi duruyor.

“YELLEN POLİTİZE” İDDİASI

Öte yandan, FED’in ismi, onunla çatışan adayların ağzından da düşmüyor. Buna en vurucu örnek olarak; bankanın Government Accountability Office tarafından denetlenmesi talebini verebiliriz. Söz konusu bazı adaylar, FED’in hiç hoşlaşmadığı bu düşünceyi desteklerken, özellikle Cumhuriyetçi olanlar Merkez Bankası’nın faizleri bir türlü hayallerindeki gibi artırmamasından da şikâyetçi…

Hatta Trump bunu malzeme edip kullanırken, işi, Yellen’ın Obama’ya ve dolayısıyla Demokrat kanada hizmet ettiğini iddia etmeye kadar vardırıyor. Birkaç ay önce “Faizlerin artması gerektiğini ve Yellen’ın politik sebeplerle buna yeltenmediğini” ifade eden Trump, bunu “Zira Obama, kendi yönetiminde bir resesyon ya da daha kötüsü olsun istemiyor” argümanına bağlarken, kendisiyle ne kadar çeliştiğinin farkında olmasa gerek.

Öte taraftan, vergilerden finansal sisteme kadar çeşitli alanlarda adayların farklı görüş ve vaatlerinin de, destekleri etkileyeceğinin altını çizeyim. Özellikle kamu maliyesi tarafında Cumhuriyetçilerin vaatlerinin daha çekici gelmesi mümkünken, Sanders ve Trump’ın dış ticarette fazla korumacı söylemleri kimilerine endişe veriyor.

SEZGİLER

Ve sona gelmişken, yine en başa ve en merak edilene dönecek olursam; sihirli sayıya ulaşmadığı farzıyla yola çıktığımızda, Trump’ın önünün Kongre’de tıkanması, sönük olmayan bir ihtimal. Hatta bunu hissetmiş olsa gerek ki; kendi de birkaç gün önce, Cleveland’daki Kongre’de aday çıkarılmaması halinde, insanların ayaklanma yapacağı öngörüsünü nahoş bir şekilde paylaştı.

Doğrusu Trump’ın, aday olamama kaygısı yersiz değil. Zira Trump, destek alamadığı bir kısım Cumhuriyetçiler tarafından zaten benimsenmezken, farzımuhal Clinton ile yarışacağı bir ortamda bir kısım oyun Demokrat Parti’ye meyletmesini tetikleme riski taşıyor. Nitekim kanaatimce; bu tuhaf seçimlerde en kritik mevzulardan biri, Başkanı Trump olan bir ABD’nin, Amerikan ruhunu ve bunun dünyadaki tezahürünü bambaşka bir noktaya taşıyacak olması…

Bu doğrultuda, yaşanmışlıklarla karışık sezgilerim, ABD halkının son tahlilde bu noktayı önemseyerek karar verebileceğini söylüyor. Dolayısıyla da, 2016 Başkanlık yarışında halkın, Trump’ın eskimeyen bir tavsiyesini kale alacağını düşünmüyor değilim: Listen to your gut…

[Yeni Şafak, 18 Mart 2016]

Etiketler: