ABD-Türkiye İlişkileri Nereye Gider?

Türkiye-ABD ilişkilerini yeni dönemde sadece Suriye bağlamında oluşacak ihtilaflar ve sahip olunan güvenlik kaygılarının "itici" etkileri şekillendirmeyecek.

ABD’nin 1945 sonrasında kurmaya çalıştığı uluslararası düzenin iki temel sacayağından söz edilebilir:

  1. Serbest ticaretin teşvik edildiği bir küresel ekonomik sistem.
  2. ABD’nin başını çektiği ittifaklar üzerine kurulu bir küresel güvenlik sistemi.

II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD başkanları dış politika yapımında bu iki unsuru esas aldı. Bir kişi hariç. Donald Trump. Trump bu iki ilkeye meydan okuyarak başkanlık yarışına girdi ve bu yarışı kazandı.Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra da serbest ticarete dayalı küresel ekonomi sistemini ve NATO merkezli küresel güvenlik sistemini hedefe koydu. Trump’a göre mevcut uluslararası düzen ABD’nin değil, Çin’in çıkarlarına hizmet ediyor, onu büyütüyor ve bir tehdit haline getiriyor.

***

Trump öncesinde ABD’li yöneticiler Çin’i yatırım ve ticaret alanında önemli bir partner olarak gördü. Sağladığı ucuz mallarla ABD’li tüketiciye, sunduğu geniş pazarla da ABD’li girişimcilere hizmet ettiğini düşündü. Dolayısıyla ABD’li yöneticiler Çin’in ekonomik büyümesine destek verdi. Diğer yandan ABD siyasi elitleri Çin’in bir siyasi tehdit oluşturmaması için de kendilerine göre bir çaba içinde oldu. Bu meyanda Çin’i Japonya ve Güney Kore üzerinden kontrol altında tutmaya çalıştılar.

“Önce ABD” sloganıyla başkan seçilen Trump Çin’i yayılmacı bir siyasi güç ve ABD’yi zarara uğratan bir ekonomik aktör olarak gördü. Nitekim 2009’da ABD’nin de önüne geçerek dünyanın en büyük ithalatçısı konumuna yükselen Çin, bundan 3 yıl önce de satın alma gücü bakımından dünyanın en zengin ekonomisi payesini kazandı.

“Küresel ekonomi” yerine “korumacı ekonomi”den yana olan Trump, ekonomi ve ticaret yönetimini uzun yıllardır Çin’in ABD ekonomisinin en büyük düşmanı olduğunu savunan Wilbur Ross, Peter Navarro ve Robert Lighthizer gibi isimlere emanet etti.

Öte yandan Trump Çin’i kontrol altında tutabilmek için G. Kore ve Japonya’yı “hiçbir şey karşılığında beslemek” yerine ABD’nin “caydırıcılık kapasitesi”nin geliştirilmesi ve bunun üzerinden Çin’in kontrol altında tutulması gerektiğini savunuyor.

***

Çin’in yönetici elitleri ise ABD’nin küresel alandaki gerilemesini durdurmak, sahip olduğu imtiyazları elinden kaçırmamak için Çin’i haksız şekilde baskılamaya çalıştığını iddia ediyor. Küresel ticarette liderliği elde tutmak ve buna uygun bir küresel alan oluşturmak için devasa projeler yapmaya devam ediyor. 5 milyara yakın insanı doğrudan ilgilendiren, Çin’i Rusya ve Anadolu üzerinden Avrupa’ya bağlayan “Kuşak ve Yol Projesi” Batı dünyasının merkezinde değil, çevresinde olduğu yeni bir küreselleşme ağı inşa ediyor.

***

Salı günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Trump’la görüştü. Biz bugüne dek bu görüşmeye “ABD’nin YPG’ye silah yardımı yapması” konusu etrafında yaklaştık. Bu konu elbette Türkiye için son derece hayati bir konu. Fakat bu önemli görüşmenin bu konuya endekslenmesi ne yazık ki Türk-ABD ilişkilerinin normalleşmesini istemeyen, bürokraside ve medyada konuşlanmış Türkiye karşıtlarının bir başarısı.

Kabul etmeliyiz ki karşımızda acısıyla tatlısıyla çok daha genel bir tablo var. Türkiye-ABD ilişkilerini yeni dönemde sadece Suriye bağlamında oluşacak ihtilaflar ve sahip olunan güvenlik kaygılarının “itici” etkileri şekillendirmeyecek. ABD’nin bölgemizde Obama yönetiminin

başarısız politikalarında ısrar etmesi elbette Türkiye’yi itecektir. Aksi Türk-ABD ilişkilerinin normalleşmesine hizmet eder.

Öte yandan Türk-ABD ilişkilerini küresel boyutta ortaya çıkan yeni fırsat alanları ve onların “çekici” etkileri de şekillendirecek. Trump yönetiminin bu noktada ortaya koyacağı performans Türkiye’nin ABD’ye yönelik yaklaşımına da yansıyacak.

[Sabah, 18 Mayıs 2017]

Etiketler: