ABD Kimin İpini Çekti?

ABDİsrail himayesinde ve Körfez finansörlüğündeki Mısırlı p(m)aşalarla kanlı bir siyasi mühendislik hayata geçirilmişken aynı çevrelerin, Türkiye'de siyasi mühendislik çabası içerisine girmesi uçuk kaçık bir iddia değil.

Wall Street Journal’ın Hakan Fidan makalesi, Abramovitz-Edelman ikilisinin Washington Post’taki “Türkiye’ye rot-balans ayarı çeken” makaleleri, Dışişleri Bakanlığı’ndaki VIP toplantının sızdırılması ve Seymour Hersh-Robert Fisk ikilisinin kimyasal silah makaleleri, çok farklı çevreleri ortak bir noktada birleştirmiş gibi görünüyor. Sıklıkla dillendirilen iddia şudur ki ABD değişik sebeplerle Türkiye’ye karşı bir yıpratma ve hatta tasfiye süreci başlattı. Dillendirenlerin bir kısmı da Gezi’nin, 17 Aralık’ın dış bağlantılarını yazanlara burun kıvıranlar.

İddialar doğru olabilir mi? Konu ABD olunca her zaman kullandığım jenerik cevapla, hangi ABD sorusunu soruyorum. ABD’de Türkiye’den rahatsız olan çevrelerin olduğu aşikar. Türkiye’nin İsrail politikası, ABD’deki bazı çevrelerde neredeyse İsrail’dekinden daha fazla nefret topladı. Arap Baharı ve el birliğiyle bir türlü batıramadıkları Türkiye örneği, aynı çevreler için bir karın ağrısı hükmünde. Bölgenin statüko karşıtı kampı her ne kadar kıyıma uğradıysa da hâlâ Türkiye’den medet umuyor. Mısır’da ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin deyimiyle “demokrasiyi yeniden inşa eden” Sisi ve bölgesel destekçileri, nefret edilenler listesine Türkiye’yi yerleştirmiş durumda. Kapasitesi tartışılır ama Türkiye statükoya karşı bir “meydan okuyucu” ülke konumunda.

MISIR’DA OLAN TÜRKİYE’DE OLUR MU?

ABD\İsrail himayesinde ve Körfez finansörlüğündeki Mısırlı p(m)aşalarla kanlı bir siyasi mühendislik hayata geçirilmişken aynı çevrelerin, Türkiye’de siyasi mühendislik çabası içerisine girmesi uçuk kaçık bir iddia değil.

Bu iddiaları mazoşist bir zevkle dillendirenler de var. “ABD hükümetin ipini çekti” seviyesindeki müflis zihinler, yılların verdiği kaybetmişlik psikolojisiyle analizden çok temennilerini dile getiriyorlar. Bu sürecin hayrı, kendisine serhat milliyetçisi, cumhuriyetin kurucusu diyen sahte vatanseverlerin gerçek yüzlerini ifşa etmesi. Yabancı bir ülkenin ip çekmesine bel bağlamış ve yabancı bir ülkenin milli hükümete kastetmesinden medet uman “X Muhipleri Cemiyeti”nin sefil mensupları… Yabancı gazetecilerin zırvalarına vahiy ciddiyetinde yaklaşan ve “bu iddialar doğru değildir umarım” ciddiyetsizliğiyle kara propaganda değirmenine su taşıyan medet umucular…

17 ARALIK NEYE PARALEL?

Bu iddiaların doğru olup olmadığı bir tarafa, doğruysa Türkiye için ne anlama geldiği asıl önemli konu. Diyelim iddialar doğru. Türkiye’nin ne yapması bekleniyor? Dükkanı kapatıp gitmesi mi? On küsur senelik iktidar bir konunun altını tüm medet umuculara rağmen kalın bir şekilde çizdi. Bu tarz siyasi mühendislik çabaları, Türkiye’de artık başarıya ulaşamıyor. Sarsıyor, karıştırıyor ama yıkamıyor. Bu sefer karşı cephe geniş, eyvallah. Ama Türk halkının ferasetinden geniş değil… Şansınıza küsün, iyi veya kötü, ülkede demokrasi var.

Şimdi gelelim asıl konuya. Nasreddin Hoca’nın deyimiyle “doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun?” Madem “ip çekme” iddialarına inanıyorsunuz, Gezi olaylarının veya 17 Aralık darbesinin uluslararası bir komplo olduğu iddialarına neden burun kıvırdınız?
Türkiye’yi değişik sebeplerden dolayı baş ağrısı olarak gören çevrelerin Gezi olaylarında sırf imaja oynaması ve sokak olaylarını körüklemesi, ardından 17 Aralık darbesiyle senelerdir antrenman yaptırdıkları paralelleri sahaya sürmesi ve direkt hükümeti devirmeyi hedef alması, sizce bu ip çekme operasyonlarının neresinde? Sakın demokrasi, otoriterleşme, özgürlükler, El-Kaide falan demeyin; bu kavramları ABDli mezkur çevrelerle veya paralellerle birlikte anarsanız insanlar sesli bir şekilde güler.

Bağlantı arıyorsanız, TIR’ları durduranlarla Seymour Hersh’e zırva üfleyen “adı bende saklı” istihbaratçılara bakın. Bağlantıyı gördüğünüzde 7 Şubat’tan Gezi’ye, kimyasal silahlardan 17 Aralık’a her şey daha rahat anlaşılacak.

[Akşam, 13 Nisan 2014]

Etiketler: