ABD – İran Gerginliği: ABD’nin Stratejisi

ABD'nin İran'ı ekonomik yaptırımlarla sıkıştırma hamleleri sürerken, medyaya yansıyan çeşitli haberler askeri müdahale seçeneğinin daha fazla tartışılmasına neden oluyor.

ABD ile İran arasında tansiyon yükseliyor.

Bu süreci üç yazıda analiz etmeye çalışacağım. Bu yazıda ABD’nin stratejisini, sonraki yazıda İran’ın karşı hamlelerini ve en son ise olası senaryolar üzerinde duracağım.

ABD’nin İran’ı ekonomik yaptırımlarla sıkıştırma hamleleri sürerken, medyaya yansıyan çeşitli haberler askeri müdahale seçeneğinin daha fazla tartışılmasına neden oluyor.

Nereye konuşlandırıldığı açıklanmamış olsa da Patriotların bölgeye gönderilmiş olması, Abraham Lincoln savaş gemisinin Basra Körfezine yönlendirilmesi ve 120 bin askerin bölgeye gönderilebileceğine dair haberler bu açıdan ön plana çıkıyor.

Dahası Irak Büyükelçiliği’nin boşaltılması talimatı ve Lübnan’da resmi görevli olmayan Amerikalıların ülkeyi terk etmesine yönelik tavsiyeleri de çekincelerine işaret ediyor.

Peki, ABD İran’da ne yapmak istiyor, İran’la derdi ne? Nükleer programı mı, konvansiyonel silah kapasitesi mi yoksa rejimin kendisi mi?

Belli bir strateji çerçevesinde mi hareket ediyor, daha açık bir ifadeyle somut olarak odaklandığı bir hedefi var mı?

ABD BU NOKTAYA NASIL GELDİ?

Trump’ın İran’la nükleer anlaşmayı askıya aldıktan sonra müzakerelerin yeniden başlaması için on iki maddelik talep listesini ilan etmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti.

Bu taleplere bakıldığında üç temel kategori ön plana çıkıyor. Birincisi nükleer çalışmaları, ikincisi konvansiyonel kapasitesi ve üçüncüsü de bölgesel faaliyetleri.

Talep listesini açıklayan Dışişleri Pompeo, gerekli adımları atmaması durumunda ABD’nin ciddi tedbirlere başvuracağını dile getirmişti.

Nitekim İran’a karşı ekonomik yaptırımları da bu çerçevede devreye soktu.

Üçüncü ülkeleri de bu yaptırımlara uyması için zorladı ve nitekim an itibariyle başarılı olduğunu da söyleyebiliriz. Burada amaç İran’ı ekonomik alanda sıkıştırarak silah kapasitesini artırmasının önüne geçmek ve bütün bir Orta Doğu’da yürüttüğü askeri faaliyetlerin finansmanını zora sokmaktı.

Bu hesaba göre İran ekonomik olarak zor duruma düştüğü ölçüde ABD’nin taleplerini daha fazla dikkate almak zorunda kalacaktı.

İçerde de ekonomik sıkıntılar baş gösterdikçe halk nezdinde yaşanma potansiyeli olan hoşnutsuzluklar da benzer bir etkiye sahip olacaktı.

Öte yandan askeri tedbirleri de devreye sokarak caydırıcılık etkisini daha fazla hissettirmeye çalıştı. Abraham Lincoln savaş gemisinin körfeze yönlendirilmesi ile Patriotların yerleştirilmesi İran’ın atabileceği adımlara karşı hem bölgedeki Amerikan varlığı hem de ABD müttefiklerinin korunması amacını taşıyor.

ABD SONUÇ ALIR MI?

Ambargoların sonuç üretip üretmemesi üç koşula bağlıdır. Birincisi somut bir hedefe yönelik olması, ikincisi süreklilik taşıması ve üçüncüsü de karşı tarafın alternatif bulabilmesinin önüne geçmesidir.

Birinci kriter açısından bakıldığında ABD’nin on iki talepten oluşan listesi oldukça somut hedeflerden oluşuyor. Ancak Bolton’un ulusal güvenlik danışmanı olarak atanması ile birlikte ABD yönetiminden rejim değişimi meselesi de yüksek sesle dile getirilir oldu.

El yükseltmek için dile getirilmiş olması dışında bir rasyonalitesi yok.

İkinci kriter açısından bakıldığında ise ABD’nin ambargoları devam ettirebilecek kapasiteye sahip olduğunu söylemek mümkün. En fazla zorlanacağı konu, İran’la yoğun ticari ilişkilere sahip Türkiye ve Irak gibi ülkelere alternatif ticari partnerler bulmak ve kayıplarının telafi edilmesini sağlamak. Ayrıca petrol fiyatlarında aşırı bir yükselme yaşanması da önemli bir sorun alanı.

Üçüncü kriter açısından bakıldığında ise ABD, ambargonun maliyetini düşürmek için Çin ya da Avrupa ülkelerini İran’la yeni bir ilişki geliştirmesinin önüne geçmek durumunda.

[Fikriyat, 17 Mayıs 2019]

Etiketler: