7 Haziran’da Seçim Vaatleri Ne Kadar Etkili Olur?

7 Haziran seçimlerine yaklaşırken, Türkiye'nin 2000'li yıllarda yakaladığı dinamizmin ve yaşadığı dönüşümün iyi analiz edilmesi gerekiyor siyasi partiler tarafından.

7 Haziran 2015’de Türkiye 2000’li yıllardaki üçüncü genel seçimini yaşayacak. Siyasi gündemin başlıca konusu olan seçim, ekonomik ve sosyal konularda da birinci sırada yer alıyor. Seçim öncesinde en fazla konuşulan konular ise siyasi partilerin iktidar olma adına ortaya koydukları vizyon.
Bu vizyonun en önemli parçasını siyasi vaatler ve söylemler oluşturuyor. Seçim kampanyalarının etrafında şekillendiği siyasi vaatler konusunda Türkiye siyasi geçmişinin zengin bir içeriği var. Öyle ki, bugün birçok siyasi lider ülke için yaptıklarından çok ülkeye vaat ettikleri ancak havada kalan taahhütleriyle anılıyorlar.

VAATLERİN ŞAMPİYONU: 1990’LI YILLARIN TÜRKİYE’Sİ

Seçim kampanyalarında seçmenlerin oyuna talip olan siyasi partilerin, gelecek için planladıkları uygulama ve politikaları kamuoyuna sunmaları önemli bir siyasi iletişim aracı. Ancak geçmiş yıllarda Türkiye’de genel seçimlerin çoğu zaman olması gereken zaman da değil, erken bir tarihte yapılması vaatlerin misyonunu değiştirirken, vaatlere verilen değeri de artırdı. Bir anlamda siyasi iletişim aracından çok, iktidara giden yolun taşlarından biri olarak kabul edildi siyasi vaatler.
Bu yüzden birçok kez, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın sonucunda ekonomik çöküşün ardından tek kurtarıcı olarak seçime gitmek görülmüştü. Bu noktada, uzun yıllar Türkiye ekonomisinde kötü gidişatın maliyetini yüklenen alt ve orta sınıfın, kendisine ekonomik refahı vadeden ve bu vaatlerinde hayli cömert olan siyasi partilere yönelmesi doğal karşılanabilecek durumdu. Özellikle 1990’lı yıllar Türkiye’si tam anlamıyla vaatlerin en altın çağını yaşadığı dönem oldu.
1991 genel seçimlerinde Demirel’in herkese iki anahtar sözü, 1994 seçimlerinde Çiller’in her mahallede trilyoner olacağı vaadi, 2002’de Cem Uzan’ın mazotu 1 TL’ye indirme yemini, 2007’de Baykal’ın 1 milyon kişiye iş verme sözü ve 2011’de Kılıçdaroğlu’nun yoksul her aileye 600 TL gibi vaatleri unutulmaz seçim vaatleri arasında yer aldı.
Aslında siyasi vaatlerden çok ekonomik vaatlerin öne çıktığı seçim kampanyaları, Türkiye’nin ekonomisi hakkında da genel bir çerçeve çiziyor. 1990-2002 yılları arasında koalisyon hükümetleriyle yönetilen Türkiye’de seçim vaatleri halk nezdinde hızlı bir şekilde karşılık bulurken, ekonomideki kötü gidişatı sonlandıracağı sözünü vaatlerle süsleyen siyasi parti liderleri seçim sonrasında ise farklı bir tablo çiziyordu.

DEĞİŞEN SEÇMEN PROFİLİ

2001 krizinde ağır bir maliyet yüklenen halkın büyük çoğunluğun AK Parti’ye güvenerek partiyi tek başına iktidara taşımasının ardından Türkiye’de yaşadığımız seçim süreçleri farklılık göstermeye başladı. 2002-2007 yılları arasında ekonomide sağlanan iyileşmeyle 2007 genel seçimlerinde AK Parti’ye verilen destek arttı. Tıpkı 2011 genel seçimlerinde olduğu gibi.
Bu başarıda seçim öncesi popülist söylemlerden kaçınarak gerçekler üzerine kurulu bir seçim politikasının izlenmesinin payı büyük. Seçim sonrasında söz verilen uygulamaların hayata geçirilmesi de, seçmenlerin güveninin artmasında etkili diğer bir faktör.

7 Haziran seçimlerine yaklaşırken, Türkiye’nin 2000’li yıllarda yakaladığı dinamizmin ve yaşadığı dönüşümün iyi analiz edilmesi gerekiyor siyasi partiler tarafından.
AK Parti açısından 13 yıllık iktidar dönemindeki başarısı bir garanti olarak görülebilir. Özellikle 1990’lı yılların zor şartlarından geçmiş seçmenlerin Türkiye’nin geldiği noktayı değerlendirmesi daha kolay.
Ancak bir de, AK Parti iktidarı dışında hiçbir partinin iktidar olduğunu hatırlamayan genç bir seçmen kitlesi var. Bu kitlenin, bilgi çağının çocukları olduğu, internetle büyüdükleri, belli standartlara sahip oldukları da unutulmamalı. Yani sahip oldukları hayat standardını kaybetmek istemeyen bu kitleye sunulacak vaatlerin, verilecek vaatlerin ne kadar rasyonel olduğu da sorgulanacaktır.

Seçim vaatlerinin ne kadar uçuk veya havalı olması değil, gerçekçi olması kıymetli bu dönemde. Geçmiş dönem uygulamalarının rehavetine kapılmayarak çıtayı yükseltmek ne kadar gerekliyse, 1990’lı yılların seçimlerinde kullanılan vaat anlayışının bir kenara bırakılması ve -gerçekçi bir yaklaşımla hareket edilmesi de o kadar önemli.

[Yani Şafak, 30 Nisan 2015]

Etiketler: