Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde toplandı. ( Cumhurbaşkanlığı / Yasin Bülbül - Anadolu Ajansı )

65. Hükümetin Ekonomide Önceliği Ne Olacak?

Türkiye'nin yüksek büyüme rakamları ile yüksek gelirli ekonomiler arasına girme zamanı geldi. İhracattan savunma sanayiine, Ar-Ge'den enerji projelerine, her alanda ciddi adımlar atılması elzem.

AK Parti’deki Genel Başkanlık ve Başbakanlık değişiminden sonra, hızlı bir şekilde 65. hükümetin kurulması, zaman kaybı gibi bir lüksü olmayan Türkiye ekonomisi için olumlu bir adım.

Piyasalar tarafında oluşturulan karamsar hava ve sonrasında dolardaki hareketlilik kısa sürdü. Başbakan Binali Yıldırım’ın Bakanlar Kurulu’nu açıklamasıyla birlikte, piyasalardaki göstergelerin normal seyrine geri dönmesi, piyasaların ekonomi yönetimindeki değişimi satın aldığını gösteriyor.

Bu durum, Türkiye ekonomisinin kredibilitesinin yüksek olması demek. Bu kredibilitenin somut örneklere kanalize edilmesi gerek. Neler mi bu somut örnekler?

İlk olarak 65. hükümet programında da belirtilen ekonomide uygulanmaya devam eden yapısal reformlar var. Yapısal reformların etkisinin artması için ise, ekonomi kurumları ve siyasi karar alma mekanizmaları arasındaki uyum ve en önemlisi de sistematik hatalar veren şu andaki mevcut sistemin değiştirilerek sorunların çözüme kavuşturulması gerekiyor.

Çünkü karar alma mekanizmasının işlemeyişi ya da kararların geç alınması, sorunların artmasına sebep oluyorken aynı zamanda bu durum bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için belirsizlik anlamı taşıdığında, ekonomik maliyeti çok daha ağır oluyor.

Diğer taraftan, ne yazık ki Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, siyasi ve ekonomik istikrardan uzak ve maliyeti yüksek bir coğrafya. Dolayısıyla, Türkiye’nin hem siyasi hem ekonomik hem de sosyal açıdan bucoğrafyanın maliyetini yüklenmemesi için sistematik hata üreten ve belirsizlik oluşturan bu yapıdan kurtulmalı. Yani Türkiye, artık partili cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemine mutlaka geçmelidir.

EKONOMİDE ÖNCELİKLER

Türkiye’nin patinaj yapmadan üretimini artırması yani yüksek büyüme rakamları ile yüksek gelirli ekonomiler arasına girme zamanı geldi, hatta geçiyor. İhracattan savunma sanayiine, Ar-Ge’den enerji projelerine, eğitim ve istihdam ilişkisinden tasarruflara kadar ülke ekonomisini geliştirecek her alanda ciddi adımlar atılması elzem.

Ayrıca Türkiye’nin, bölgesel enerjide gücünü artıracak enerji projelerine, katma değeri yüksek üretime ve ihracata, kadın işgücüne katılım oranının yükselmesine, doğrudan yabancı yatırımların artışına veticari, finans veya enerji alanlarında bir üsse dönüşmesi için yeni bir ivme kazanmasına ihtiyaç var.

Ayrıca, ekonomideki iyileşmelerin sosyal yaşamda karşılık bulmaya devam etmesi için, eğitim, sağlık, ulaşım gibi alanlarda, bireyim yaşamına dokunan sosyal politikalarda daha güçlü ve daha etkili bir ajanda bekleniyor. Ekonomik istikrarın yapı taşı siyasi istikrarsa, siyasi istikrarı güçlü tutan en önemli faktör sosyal refahtaki artış ve kazanımlardır.

Dolayısıyla, ekonomideki gelişimin ve elde edilen sosyal ve ekonomik kazanımların sürekli olabilmesi için ekonomi ve sosyal politikalar eşanlı ilerlemeli.

MERKEZ BANKASI FAİZ İNDİRMEYE DEVAM EDİYOR

Merkez Bankası’nda Murat Çetinkaya ile beraber başlayan yeni dönemde,faiz indirimleri yapılan son üç Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında devam etti. Hem iç koşullarla ilgili olarak enerji ve gıda fiyatlarının düşmesi, hem de dış piyasalarda özellikle de FED’in yapacağı faiz artırım kararlarının gecikmesi Merkez Bankası’na da faiz indirimleri için bir alan açmış oldu.

Bu şekilde, adım adım alınan faiz indirim kararlarının piyasalar tarafından kolayca kabul edilebilir olması nedeniyle hissedilmeden toplam olarak anlamlı bir rakama ulaşılmış olacaktır.

Geçmişte sıklıkla eleştirdiğimiz ve piyasalar tarafından da Merkez Bankası’na yöneltilen eleştirilerin temelinde konjonktürün uygun olduğu durumlarda ve zamanlarda, Merkez Bankası’nın faizlerin indirilmesi konusunda cesaretli davranmaması bulunuyordu. Bu da faizlerin artık bir maliyet unsuru olarak yüksek kalmasına, Türkiye’nin enflasyon ve faiz sarmalının içinden çıkamamasına neden oluyordu.

Artık faiz mi enflasyona yoksa enflasyon mu faize neden oluyor? tartışmalarının sona ermesi için, fırsat varken Merkez Bankası faiz indirimlerinde cesaretli olmalı. Ayrıca, bu indirimlerin ekonomik göstergelerde etkisini göstermesi için bankalar da tüketicilere ve yatırımcılara kullandırdıkları kredilerde bu faiz indirimlerini mutlaka yansıtmalılar.

Diğer taraftan, 65. hükümetle aynı güne denk gelen PPK faiz kararı, bu dönemde hükümet ve Merkez Bankası’nın ekonomiye bakış açısının koordineli ve uyumlu olacağını gösteriyor. Yani siyaset ve ekonomi kurumlarından beklenen senkronizasyon sonunda gerçekleşiyor.

Anlaşılan o ki, 2008’den sonra birçok ülkede Merkez Bankalarının görevleri ve sorumluluklarında meydana gelen değişim,Türkiye’de de yaşanacak. Böylece, ekonomik büyüme, istihdam ve yatırım gibi göstergeler yalnızca siyaset mekanizmasının değil baştaMerkez Bankası olmak üzere ekonomik kurumların da öncelediği hedefler olacak.

[Yeni Şafak, 26 Mayıs 2016]

Etiketler: