5 Soru: Ulusal Hesaplardaki Değişimi Anlamak

TÜİK ulusal hesaplarda neden güncellemeye gitti? Eski metot ile yeni metot arasında nasıl bir fark var? Verilerde ortaya çıkan değişimin yansımaları ne olacak?

  1. TÜİK ulusal hesaplarda neden güncellemeye gitti?

Ekonominin dinamikleri zaman içinde değişim geçirdiğinden, daha sağlıklı ve güncel ölçümler yapabilmek amacıyla ülkeler ulusal hesaplar sistemlerini belli aralıklarla revize ederler. TÜİK’in 12 Aralık 2016’da kamuoyuna duyurduğu revizyon da yine bu amaç doğrultusunda ve bu kez AB’nin benimsediği Avrupa Hesaplar Sistemi’ni (ESA-2010) de hayata geçiren bir yapıda dizayn edildi. Ülkemizde 2013 yılında bir yol haritası kapsamında başlayan ESA-2010 çalışmalarının aslen BM şemsiyesi altında geliştirilen SNA-2008 sistemine dayandığını eklemekte fayda var. Dolayısıyla yapılan güncelleme çalışmaları Türkiye’nin ulusal hesaplarında uluslararası standartlara uyum sağlamak ve ölçüm kalitesini artırmak amacıyla gerçekleştirildi. Bu nedenle oluşturulan stratejinin ilk aşamasında IMF ve Eurostat gibi uluslararası paydaşlarla yola çıkıldı. Yurt içinde ise Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) gibi belli başlı paydaş kurumlar sürece dâhil edildi.

  1. Eski metot ile yeni metot arasında nasıl bir fark var?

ESA-2010 kapsamında hayata geçirilen yöntemsel değişikliğin başında “zincirleme hacim endeksi” adı verilen hesap metodu geliyor. Fiyat etkisinden arındırılmış reel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’yı (GSYH) hesaplamak amacıyla kullanılan zincirleme endeks yöntemiyle, ilgili dönemde bir önceki yılın fiyatları baz alınarak mevcut yılın GSYH’si elde ediliyor. Örnek olarak 2015 yılındaki hasıla ve gelişimini reel olarak görmek için 2014 fiyatları baz alınıyor. Eski yöntemde ise TÜİK her yıl için 1998 fiyatlarını baz alarak GSYH hesaplaması yapmaktaydı. Bu tür bir sabit fiyat hesaplaması uzun dönemli olduğundan, ekonomideki değişimler de göz önüne alındığında bir önceki yıla dayalı zincirleme endeksin daha sağlıklı olduğu düşünülmektedir. Bununla beraber söz konusu güncellemelerin arka planında, hesaplama yönteminin yanı sıra bazı verilerde ESA-2010 doğrultusunda gidilen tanım değişiklikleri ve “gözlenemeyen ekonomi”ye dair bu kapsamda revize edilen bileşenler de rol oynuyor. Öte yandan GSYH serilerinde ortaya çıkan şaşırtıcı sonuçların arkasında, büyük ölçüde “veri kaynakları”na dair gerçekleştirilen yenilikler ve entegrasyonların yattığı gözleniyor. Nitekim bundan önceki dönemde TÜİK, ulusal hesaplarda kısa dönemli istatistikler ile anketleri ve dolayısıyla nispeten kısıtlı bir bilgi setini baz alıyordu. Yeni metodolojide ise sisteme “idari kayıtlar” entegre edilerek daha kapsamlı ve sağlıklı bir ölçüm yapılması amaçlanıyor. Bu ise geçmiş bazı yıllarda GSYH seviyeleri ve gelişim hızlarında belirgin güncellemeleri beraberinde getiriyor. Bu noktada, yapılan revizyon kapsamında firmaların daha hızlı fark edilip hesap sistemine dahil edilebildiğini de vurgulamak gerekiyor.

  1. GSYH hesaplarında eski seri ile yeni seri arasındaki dikkat çekici farklar hangi bileşenlerden kaynaklanıyor?

Söz konusu revizyonlar dahilinde harcamalar açısından GSYH bileşenleri arasında en dikkat çeken gelişim “yatırımlar”da gözleniyor. Diğer bir ifadeyle, geçmiş dönemde yatırımların bilinenden daha güçlü bir görünüm çerçevesinde milli gelire destek verdiği anlaşılıyor. Bunun arkasındaki sebep incelendiğinde ise yeni yöntemde yatırımlar kapsamına “AR-GE” ve “silah sistemleri” harcamalarının da girdiğini not düşmek gerekirken, 2009 ve sonrasında eski seri ile yenisi arasındaki ciddi farkın önemli ölçüde “inşaat yatırımları” kalemiyle açıklandığı gözleniyor. Bu bağlamda Türkiye ekonomisinde GSYH içinde yatırımların aldığı pay yeni seride genişlerken, özel tüketimin payında bir daralma ortaya çıkıyor. Bu doğrultuda ise Türkiye’nin, uluslararası bağlamda ait olduğu yüksek orta gelir grubu ortalamalarına daha yakınlaşan bir pay tahsisi görünümüne kavuştuğu dikkat çekiyor. Sektörler üretim açısından ele alındığında ise yine inşaat sektörünün bilinenden daha güçlü bir performans sergilemesi, eski ve yeni GSYH serileri arasındaki farkı açıklayan başlıca etken olarak karşımıza çıkıyor. Üretim yönetimine göre hesaplarda ayrıca GSYH’nin en ağırlıklı alt sektörü olan imalat sanayiinin payında bir miktar yükseliş, yine önde gelen sektörlerden olan ulaştırma ve depolamanın payında ise dikkat çeken aşağı yönlü bir revizyon görülüyor.

  1. AB ekonomisi bünyesinde yapılmış olan ESA-2010 revizyonunda neden bu denli büyük farklar ortaya çıkmamıştı?

Türkiye’nin ulusal hesaplarında yapılan söz konusu yöntemsel değişimin çıktıları gerek GSYH seviyeleri gerekse büyüme oranları açısından değerlendirildiğinde dikkat çekici bir fark yarattığından dolayı sorgulamalara tabi tutuluyor. Bu bağlamda akıllara hemen düşen bir soru ise 2014 yılında hayata geçirilen ESA-2010 metodolojisi akabinde bu tür devasa farkların neden AB’de görülmediği noktasında ortaya çıkıyor. Bunun bileşen detaylarının ötesindeki en temel yanıtı Türkiye’nin yeni GSYH serisinde önemli bir söz sahibi olan “yeni veri kaynakları” hususunda yatıyor. TÜİK revizyonda etkili olan “idari kayıtları” sisteme henüz son dönemde entegre etme çabasındayken, bunun AB tarafından on yıllar öncesinde başarıldığının altını çizmek gerekiyor. Nitekim bu bilgi, AB hesaplarında yapılan son revizyon sonucunda neden bu denli ciddi değişimler ortaya çıkmadığına önemli ölçüde ışık tutuyor.

  1. Verilerde ortaya çıkan değişimin yansımaları ne olacak?

Bu 5 soru çalışmasında öne çıkan detaylar çerçevesinde özetlenen milli gelir revizyonu uluslararası uyumlu bir güncelleme amacı güderken, aynı zamanda eski ulusal hesaplarda veri kaynağındaki sorunlardan ötürü “eksik ölçümler” yapıldığını da ortaya çıkarıyor. Bu bağlamda veri entegrasyonu hesaplardaki değişimin ana unsuru olma özelliği taşırken, bir ekonomi için veri kalitesinin ehemmiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor. TÜİK’in ise bu konuda daha ileri hedefler benimsediğini dile getirmesinden yola çıkılırsa, yapılacak ek güncellemelerle uzun vadede yeni revizyonların gelmesi beklenebilir. Daha yakın bir gelecek için düşünüldüğünde ise ortaya çıkan yeni verilerin, Türkiye’nin belirlenmiş ve belirlenecek ekonomi politikaları kapsamında dikkatle değerlendirilmesi önem taşıyacak.

Etiketler: