5 Soru: Rus Uçağının Düşürülmesi ve Uluslararası Hukuk

Türk hava sahasını ihlal eden Rus uçağının düşürülmesinin uluslararası hukuk açısından değerlendirmesini Prof. Dr. İbrahim Kaya yaptı.

1. Rusya’ya ait SU-24 savaş uçağı neden düşürüldü?

 24 Kasım 2015 günü sabah saatlerinde Rusya Federasyonu’na ait bir savaş uçağı düşürülmüştür. Konu ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay’ın resmi açıklamaları; milliyeti bilinmeyen bir uçağın müteaddit defalar uyarılmasına rağmen Türk hava sahasını ihlal etmiş olduğu ve bunun üzerine Türk F-16 uçaklarınca yapılan müdahale sonucu uçağın düşürüldüğü yönündedir. Türkiye, NATO ve BM nezdinde girişimlerde bulunmuş ve ihlale ilişkin detaylı bilgileri paylaşmıştır. Rusya yaptığı açıklamalar ile uçağın hasmane bir niyetinin olmadığını ve Suriye hava sahasında vurulduğunu belirtmiştir. Ayrıca gerek Türk yetkililer gerekse Türkiye’nin müttefikleri yaptıkları açıklamalar ile Türkiye’nin kendini savunma hakkına işaret etmişlerdir.

2. Uçağın düşürülmesini uluslararası hukuk temelinde nasıl değerlendirmek gerekir?

Uluslararası hukuk devletlerin ülkesel bütünlüklerini ve egemenliklerini temel almaktadır. Devletin hava sahası da toprağı gibi ülkesel bütünlük içerisinde değerlendirilmektedir. Hava sahasına yapılan bir müdahale devletin ülkesel bütünlüğüne yapılmış demektir. Birleşmiş Milletler Antlaşması madde 2(4) ile bir devletin ülkesel bütünlüğüne karşı kuvvet kullanılmasını ve hatta kuvvet kullanma tehdidinde bulunulmasını açıkça yasaklamaktadır. Uluslararası Adalet Divanı’nın da birçok kararında belirttiği gibi bu yasak uluslararası hukukta en yukarıda bulunan bir buyruk kural (jus cogens) düzeyindedir. Yine Birleşmiş Milletler Antlaşması madde 51 ile devletlerin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde meşru müdafaa hakkını tanımaktadır. Meşru müdafaa hakkını devletler tek başlarına kullanabilecekleri gibi NATO gibi savunma örgütleri içerisinde ve müttefikleri ile birlikte de bu haklarını kullanabileceklerdir.

Uluslararası hukuk doktrini basit sınır ihlallerini silahlı saldırı kabul etmemektedir. Ancak 24 Kasım tarihinde yaşanan ihlalin bunu çoktan aştığına hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Her şeyden önce bu bölge ciddi bir çatışma bölgesidir. Bu tür ortamlarda tüm tarafların çatışmaları ve riskleri tırmandırma eğiliminden kaçınmaları gerekmektedir. Yakın geçmişte benzer durumların yaşanmış olduğu ve bunun üzerine Türk tarafının gerek resmi kanallardan gerekse açık kanallardan muhatapları ciddi şekilde uyardığı bilinmektedir. Türk resmi açıklamalarında geçen uçağın aidiyetinin belli olmaması hususu uçak pilotunun iletişime kapalı olduğuna işaret etmektedir. Pilot kendisini tanıtmamış ve hasmane niyeti olmadığını ispat etmekten kaçınmıştır. Uyarılara rağmen Rus pilotun ısrarlı bir şekilde ihlalini sürdürmesi de resmi açıklamalara yansımıştır. Rusya tarafının uçağın Suriye hava sahası içerisinde ve sınırdan bir kilometre uzakta vurulmuş olduğunu belirtmesinin hukuken bir önemi bulunmamaktadır. Nitekim bahsi geçen mesafeler birkaç saniyede kat edilebilecek mesafelerdir. Uçak bir daha ihlalde bulunmayacağını kanıtlayamamıştır. Şüphesiz ihlalde bulunan uçağa müdahale hukukun tanımış olduğu bir haktır. Bu hakkın kullanılması ilgili devletin takdirine bırakılmıştır. Bir hakkın kullanılması da hiçbir şekilde sorumluluk gerektirmez.

3. Rusya’nın kendi uçağının düşürülmesine karşı pozisyonu nedir?

Rusya devlet başkanı sırttan bıçaklanma metaforu kullanarak ABD ile anlaşmış olduklarını ve Türkiye’nin buna riayet etmediğini belirtmiştir. İçeriği tam olarak bilinmemekle birlikte bu tür anlaşmalar Türkiye gibi üçüncü tarafları bağlamaz. Anlaşmalar sadece taraflar için yükümlülükler doğurur. Türkiye’nin vermiş olduğu bir taahhüdü bulunmadığı için bu argüman Türkiye’ye karşı öne sürülemez.

Rusya’nın başka bir argümanı da terörle mücadele çerçevesinde Suriye’de kuvvet kullandığıdır. Ayrıca Türkiye’nin teröre destek verdiğini de ima etmektedir. Burada kast edilen DEAŞ (IŞİD) terörüdür. DEAŞ’a karşı ABD öncülüğünde uluslararası bir koalisyonun uzun süreden beri faaliyette olduğu bilinmektedir. Ancak Rusya bu koalisyonun bir parçası olmamış, Suriye rejimi ile birlikte hareket etmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yaşanan son Paris saldırılarını müteakiben 20 Kasım’da toplanarak 2249 sayılı kararı almıştır. Bu karar ile imkana sahip her devlete DEAŞ’a karşı “her türlü” önlemi alması yönünde çağrı yapılmıştır. “Her türlü önlem” tabiri kuvvet kullanmayı da içerecek çağrışımlar yapmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bu çağrı sadece Irak ve Suriye’de DEAŞ kontrolü altındaki topraklar için geçerlidir. Rusya’nın son zamanlarda bombaladığı yerlerde DEAŞ unsurlarının bulunmadığı ve yerel Türkmen güçlerinin de DEAŞ ile mücadele halinde olduğu bir gerçektir. Nitekim Türkmen bölgelerinde DEAŞ varlığı olduğuna dair bir Rus iddiası da mevcut değildir. Rusya da Suriye rejimi gibi rejimin tüm muhaliflerini terörist olarak nitelemektedir. Ayrıca DEAŞ ile mücadele ederken bile 2249 sayılı karar uyarınca uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’na uygun davranmak gerekecektir. Yerel Türkmen gruplar ve Özgür Suriye Ordusu gibi hem DEAŞ’a karşı hem de terörü yöntem olarak benimseyen Suriye rejimine karşı mücadele veren ve kendilerini savunan oluşumlar Birleşmiş Milletler’in terörist listesinde bulunmamaktadır. Türkiye’nin DEAŞ’ı desteklediği yönündeki Rusya iddiası ise mesnetlendirmeye ihtiyaç duymaktadır.

4. Uluslararası hukuk açısından Rusya’nın Türkiye’ye meşru bir askeri yanıt vermesi mümkün müdür?

Olay sonrası Rusya’nın yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Rusya tepki vermek durumundadır. Ancak belirtmek gerekir ki Rusya’nın verebileceği tepkiler içerisinde silahlı kuvvet kullanmak seçeneği uluslararası hukuka göre mümkün değildir. Nitekim Rusya’ya yöneltilmiş bir Türk saldırısı bulunmamaktadır. Ekonomik, ticari ve benzeri tepkiler vermek ise uluslararası hukukun çizdiği sınırlar içinde kalmak kaydıyla Rusya’nın takdirindedir. Hemen işaret etmek gerekir ki doğalgazın kesilmesi gibi bir tepki hem hukuken hem de enerji politikaları gereği mümkün gözükmemektedir. Zaten Rusya da yaptığı açıklama ile enerji ile ilgili olarak Türkiye ile yaptığı anlaşmalara sadık kalacağını belirtmiştir. Ayrıca enerji arz eden devletlerin arzın devamlılığı için güvenilir olması gerekliliği enerji politikalarının en temel unsurudur. Bu güvenilirliği bir kez kaybeden devletin artık uluslararası enerji piyasasında itibarı kalmaz ve orta ve uzun vadede ekonomik olarak çok zarar görür.

5. Olası bir saldırı durumunda Türkiye uluslararası hukuk temelinde hangi tepkileri verme hakkına sahiptir?

Rusya’nın bu bağlamda alacağı önlemlere karşılık yine uluslararası hukuk dahilinde Türkiye’nin de tepki verme hakkı bulunmaktadır. Silahlı çatışma olasılığı durumunda Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümleri uyarınca hareket edebilecektir. Sözleşme Türk boğazlarından geçiş rejimi kurmuş ve Karadeniz’de bulundurulabilecek savaş gemilerine sınırlandırmalar getirmiştir. Türkiye, Rusya-Gürcistan savaşında Sözleşme’yi harfiyen uygulamış ve neticesinde Rusya’nın çıkarlarına halel gelmemiştir. Montrö’ye göre Türkiye savaşta ise savaştığı ülkenin ticaret gemilerine boğazı kapayabilecektir. Yine Montrö’ye göre Türkiye savaşta ise veya Sözleşme’nin 21. maddesine göre “Türkiye’nin kendisinin yakın bir savaş tehlikesi ile tehdit edildiğini sayması durumunda” savaş gemilerinin boğazlardan geçişi tamamen Türkiye’nin takdirine bırakılacaktır. Görüleceği gibi uluslararası hukukun verdiği bu hakkın kullanılması Rusya’nın çıkarlarını ciddi ölçüde olumsuz etkileyebilecektir.

Netice itibarıyla denebilir ki, Rusya tarafından Türkiye bir meydan okuma ve sınama ile karşılaşmış ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde mukabelede bulunmuştur. Umulur ki tüm taraflar birbirlerinin hassasiyetlerini tam olarak anlamış olsunlar ve bu çerçevede hareket etsinler. Gerginliğin tırmandırılmasından Rusya çok ciddi olarak kaybedecektir. Uluslararası hukuk bu alanda Türkiye’ye gerekli hakları vermektedir ve Türkiye’nin de bunları uygulama kapasitesi bulunmaktadır.

Etiketler: