5 Soru: Mısır’da İnsan Hakları

SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörlüğü Araştırmacısı Yavuz Güçtürk, darbe sonrası Mısır'da yargı mekanizmasının işleyişini, yaşam hakkı alanındaki sistematik ihlalleri ve insan hakları ihlalleri özelinde Mısır'ı nelerin beklediğini yorumladı.

1. IŞİD’in Mısır’da gerçekleştirdiği son saldırıların ardından darbe yönetiminin kolluk kuvvetleri 13 İhvan liderini öldürdü. Ocak 2011’den bu yana istikrarın iniş-çıkışlı bir seyir izlediği Mısır’da son dönemdeki yaşam hakkı ihlalleri incelendiğinde nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Mısır’da son beş yılın tarihine bakıldığında yaşanan pek çok gelişme ve değişimden söz edilebilir. Ancak değişmeyen ve artarak devam eden önemli bir şey var: yaşam hakkı alanında gerçekleşen sistematik ihlaller. Bu zamana kadar uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekmeyi başarabilen büyük çaplı ölümlerin yaşandığı bazı vakalar tarihe geçti. Örneğin, 25 Ocak 2011 Devrimi sırasında Mübarek yönetimince 846 kişi öldürülmüş, binlerce kişi yaralanmıştı. Yüksek Askeri Konsey döneminde Şubat 2012’de bir futbol karşılaşmasında çıkan çatışmalarda ise 74 kişi öldürülmüştü. Mursi döneminde de hükümet karşıtı göstericilere müdahalede en az 8 kişi öldürülmüş, 650’den fazla kişi yaralanmıştı. Yaşam hakkı ihlallerinin zirveye ulaştığı darbe sonrasında ise, yalnızca 14 Ağustos 2013 tarihinde Kahire ve diğer kentlerde gerçekleşen darbe karşıtı gösterilere müdahalelerde 1000’den fazla kişi yaşamını yitirdi. Darbe sonrası Mısır’da toplamda en az 2600 kişinin öldürüldüğü, binlerce kişinin ise yaralandığı kayıtlara geçti.

2. Peki tüm bu yaşam hakkı ihlalleri karşısında idari ve adli süreç nasıl işliyor?

Yaşam hakkı ve işkence vakalarında sistematik ihlallere paralel şekilde bir cezasızlık politikası da hâkim. Az önce verdiğim örneklerin yanı sıra ülke genelinde medya ve insan hakları örgütlerinin ulaşamadığı pek çok ölüm vakası bulunuyor. Bugüne kadar cinayetler nedeniyle yapılan suç duyuruları ya takipsizlikle sonuçlandı ya da bazı alt düzey memurlara göstermelik ceza verilerek geçiştirildi. Bu durum, kolluk birimlerinin başta hükümet karşıtı gruplar olmak üzere tüm Mısırlılara karşı hukuk tanımaz ve pervasız bir biçimde hareket etmesine neden oluyor.

Son dönemde bu cezasızlık politikasına son verilebilmesi açısından en büyük umut, 25 Ocak 2011 Devrimi sırasında gerçekleşen cinayetlere ilişkin ortaya çıkmıştı. Bu dönemde 846 kişinin öldürülmesine ilişkin insan hakları örgütleri ve kamuoyu yoğun bir kampanya ve baskı oluşturmuştu. Ancak buna rağmen etkin bir soruşturma yürütülmedi ve failler ceza almadı. Benzer bir vaka darbe sonrası 14 Ağustos’ta gerçekleşen katliamın ardından karşımıza çıktı. Hükümet katliamı gerçekleştiren güvenlik güçlerinin yerine; gösteriler sırasında “şiddeti teşvik ettikleri” gerekçesiyle, başta İhvan olmak üzere darbe karşıtlarına çeşitli cezalar verdi.

3. Darbe sonrası cezaevlerinde özellikle siyasi mahkûmların baskı gördüğü ve kötü şartlar altında tutulduğu eleştirileri var. Cezaevlerinde ne gibi sistematik ihlaller söz konusu?

Mısır’da cezaevlerinin koşulları ve cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri yeni değil. Bugün Mısır cezaevlerindeki mahkûm sayısını tam olarak bilmiyoruz ancak insan hakları örgütleri 22 bin ile 40 bin arasında siyasi mahkûmun bulunduğunu belirtmekte. Ulusal ve uluslararası insan hakları örgütleri Mübarek döneminden beri sürekli cezaevlerindeki ihlallere vurgu yapmakta. Aşırı kalabalık olan, sağlık hizmetleri eksikliğinin yanı sıra yemek, ısınma vb. açıdan temel yaşam koşullarının yetersiz olduğu cezaevlerinde sistematik işkence ve kötü muamele ihlalleri değişmezken, hem devrim hem de darbe sırasında yargısız infazlar yaşandı. Ölümlerin cezaevine girmeden başladığına ilişkin en çarpıcı örnek ise Ağustos 2013’te yaşandı: Müslüman Kardeşler Teşkilatı mensubu 37 kişi Kahire’nin kuzeyindeki bir hapishaneye nakledildikleri sırada araç içerisinde öldürüldü.

4. Cezaevlerindeki siyasi mahkûm sayısı, Mısır’da yargı mekanizmasının işleyişine ilişkin hangi ipuçlarını veriyor?

Mısır’da Mursi’nin askeri vesayete kısa süreli son verdiği dönem dışında devlet kademelerinde ve yargıda düzen hemen hemen hiç değişmemişti. Bu nedenle, yargı mekanizması, darbe sonrası darbe karşıtlarına yönelik bir araç olarak hızlı bir biçimde devreye sokuldu. Darbenin ilk aylarında Müslüman Kardeşler üyelerinin maruz kaldığı kitlesel tutuklamaları kapatma davası takip etti. İhvan’ın kapatılmasının ardından siyasi kanat olan Hürriyet ve Adalet Partisi de kapatıldı. Dahası İhvan “terör örgütü” ilan edildi. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii’nin de aralarında bulunduğu yüzlerce kişi idam cezasına, binlerce kişi başta müebbet olmak üzere çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Darbe sonrası yargının baskısı ağırlıklı olarak İhvan’a yönelikti ancak darbe karşıtı diğer gruplar da kısa sürede yargı baskısına maruz kaldı. Örneğin 25 Ocak Devrimi’nin mimarlarından olan 6 Nisan Hareketi kapatıldı. Pek çok insan hakları örgütü hakkında da soruşturma açıldı.

Bu dönemde görülen davaların birçoğunda sanıkların avukatları duruşma salonuna alınmazken, avukatların hazır bulunabildiği duruşmalarda, tanıklara soru sorulmasına ve onların savunma yapmalarına engel olundu. İşkence altında alınan ifadeler mahkemeler tarafından geçerli kabul edildi.

Bir diğer sindirme amacı ise mahkemeye bile çıkarmamak. Bugün Mısır’da binlerce siyasi mahkûm halen ilk duruşmaya çıkarılmayı bekliyor. Hükümet mahkûmları uzun süre mahkeme önüne çıkarmadan hapiste tutarak, bir cezalandırma politikası uyguluyor.

5. İnsan hakları ihlalleri özelinde bundan sonraki süreçte Mısır’ı neler bekliyor?

Mısır’da yürüttüğü siyasi mücadelenin tarihine bakıldığında, silahı temel bir mücadele aracı olarak kullanmayı reddeden İhvan, maruz kaldığı saldırılara ve cinayetlere rağmen sivil itaatsizlik çağrısını yineliyor. Bu durum Mısır için bir kazançtır. Ancak Mısır’ın genç Müslüman kuşağı şiddet yoluyla mücadele eden IŞİD ve Boko Haram gibi terör örgütleri yerine, yarım asırlık sivil mücadele sonrası iktidara gelir gelmez uzaklaştırılan ve yöneticileri hapse atılan İhvan’ı daha ne kadar kendilerine model olarak seçerler? Bu sorunun dinamiklerine eğilmek gerekir.

Mısır’da tekrar istikrar, güven ve demokrasi yolunun açılması için darbe yönetiminin çekilmesi, özgür ve bağımsız seçimlerle sivil bir yönetimin işbaşına gelmesi, son dört yılda gerçekleşen insan hakları ihlallerinin ortaya çıkarılması ve sorumluların cezalandırılması gerekiyor. Ancak bu konuda halen bir umut gözükmüyor. Uluslararası kamuoyu Mısır’da insan hakları ihlallerine karşı adım atmak bir yana, darbeye karşı kararlı bir tutum alamadı. Başta Batı kamuoyu olmak üzere Orta Doğu’da da pek çok ülke, Mısır’da yaşananları “darbe” olarak nitelendirme konusunda birbirleriyle karşı karşıya geldi. İslam ile demokrasinin birbiriyle çelişmediğini savunan ve barışçıl mücadele ile iktidara ulaşmak isteyen İhvan, bazı rejimler için “kötü bir örnek” olabilir ancak demokratik rejimler açısından İhvan’ın darbe ile uzaklaştırılmasına ses çıkarılmaması kabul edilemez.

 

Etiketler: