5 Soru: Erdoğan’ın Rusya Ziyareti Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkileri

Üst Düzey İşbirliği Konseyi,Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri hep söylenen çok boyutlu ortaklık seviyesine yükseltmek için çok faydalı bir platform görevi görüyor.

1. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet 4. Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) toplantısına katılmak üzere Rusya’ya gitti. ÜDİK’in mahiyeti ve Türkiye-Rusya ilişkilerine katkıları noktasında neler söylenebilir?

Türkiye ile Rusya arasındaki Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) Dmitri Medvedev’in Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olarak 11-12 Mayıs 2010 tarihlerinde gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde kuruldu. ÜDİK toplantıları Türkiye ve Rusya Federasyonu’nda yılda bir kez düzenleniyor. Son ziyaretle birlikte 4. ÜDİK toplantısı gerçekleşmiş durumda. ÜDİK toplantılarına Türk tarafından Başbakan, Rus tarafından ise Devlet Başkanı eşbaşkanlık yapmakta. ÜDİK bünyesinde Dışişleri bakanlarının başkanlık ettiği Ortak Stratejik Planlama Grubu (OSPG) ve Dışişleri bakanlarının eşbaşkanlığındaki Karma Ekonomik Komisyon (KEK) toplantıları düzenlenmektedir. ÜDİK’e bağlı olarak iki ülke arasında sivil toplum düzeyindeki temaslar üzerine yoğunlaşan bir Türk-Rus Toplumsal Forumu da bulunmakta. ÜDİK yapısı itibariyle adeta iki ülke Bakanlar Kurulu gibi faaliyet gösteriyor. Başbakan ve Devlet Başkanının başkanlık ettiği ÜDİK toplantısında yukarıda saydığımız alt kurumların yaptığı çalışmalar ele alınıyor, değerlendiriliyor ve karşılıklı görüş alış-verişi yapılıyor. ÜDİK’in ilişkilerdeki önemi oldukça fazla. Öncelikle iki ülke arasındaki üst düzey siyasi diyaloğa oldukça seviyeli bir katkı sağlıyor. İlişkiler doğrudan her yıl masaya yatırılabiliyor. En önemlisi ÜDİK, iki ülke arasındaki ilişkileri hep söylenen çok boyutlu ortaklık seviyesine yükseltmek için çok faydalı bir platform görevi görüyor. 2010 yılında kurulan ÜDİK Türkiye ve Rusya’nın özellikle bölgesel konulardaki farklı yaklaşımlarına rağmen başarılı bir şekilde devam ediyor. Türkiye benzer toplantıları “komşularla sıfır sorun” politikası çerçevesinde Suriye, Irak ve Mısır ile de yapmaktaydı ama son birkaç yılda yaşanan gelişmeler sebebiyle artık yapılamıyor. Bu açıdan bakıldığında, bazı bölgesel sorunlara yönelik farklı yaklaşımlara rağmen iki ülke arasındaki ÜDİK toplantısının devam etmesini oldukça anlamlı, faydalı ve gerekli buluyorum.

2. Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde Rusya-Türkiye ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini ifade etti. Bu minvalde, ziyaretin Rusya-Türkiye ticaretine etkisinin ne düzeyde olacağını düşünüyorsunuz?

100 milyar dolar hedefi aslında birkaç yıldır dile getirilen bir hedef. Verilere baktığımızda Rusya’nın Türkiye’nin ikinci ticari ortağı olduğunu görmekteyiz. 2012 yılında iki ülke arasındaki toplam dış ticaret hacmi 34,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamda Türkiye’nin ihracatı 7 milyar dolar civarında. 2013’te 35 milyar dolar olması bekleniyor. İki ülke arasındaki ticarette bazı sorunların çözülmesiyle 100 milyar dolar hedefine orta vadede ulaşılması hiç de hayal değil. Küresel ekonomik krizin ve gümrüklerde yaşanan sorunların olumsuz yansımaları olmasa belki çok daha yüksek bir rakamdan bahsediyor olabilecektik. Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacminin zaman içinde gösterdiği artış, tarafları karşılıklı ekonomik çıkarlara dayalı işbirliğinin geliştirilmesi yönündeki girişimleri yoğunlaştırmaya teşvik ediyor. İki ülke ticari-ekonomik ilişkilerini artırarak ve çeşitlendirerek daha da geliştirmek suretiyle aralarındaki mevcut ve muhtemel politik sorunları daha kolay ve iki ülke açısından da uygun olan koşullarda çözebilme imkânına kavuşuyorlar. Müzakerelerde Rusya ve Türkiye’nin enerji, basitleştirilmiş gümrük hattının genişletilmesi, turizm gibi konularda aldıkları kararlar ticari-ekonomik ilişkileri artırma potansiyeline sahip. Toplantıda Rusya Devlet Başkanı Putin’in, turizm alanında önümüzdeki yıllarda Türkiye’de Rusya turizm ve Rusya’da da Türkiye turizm yılı yapılması teklifi, bu sene ülkemizi ziyaret eden yaklaşık 4 milyon turist ve karşılıklı vize rejiminin kolaylaştırılması düşünüldüğünde imkân dâhilindeki hedefler olarak görünüyor. Burada Türkiye açısından sorun ihracatımızın ithalatımızın oldukça gerisinde kalması. Türkiye’nin Rusya ile geliştirdiği ticari-ekonomik işbirliğini çeşitlendirmesi ve genişletmesi gerekiyor. Yani 100 milyarlık hedefe ulaşıldığında payımıza düşenin 25 milyarda kalması sanırım arzu etmeyeceğimiz bir şey olur.

3. Görüşmelerin ardından iki tarafın Suriye üzerindeki tavrında bir değişiklik bekliyor musunuz?

Ekonomik, ticari, siyasi, turizm ve kültürel alanda ilişkileri çok boyutlu ortaklık seviyesine çıkaran Türk-Rus ilişkileri günümüzde Suriye üzerinden ciddi bir dayanıklılık testinden geçiyor. Rusya bütün gücüyle Esad’ın kalması için çaba harcarken, Türkiye Esad’sız bir Suriye planları yapıyor. Türkiye Esad’sız bir yönetim istemekte ve muhaliflerle görüşmektedir. Rusya ise Suriye’de bir rejim değişiminden yana değildir. Rusya, Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahalenin veya Esad’sız bir geçiş döneminin ülkede çok daha olumsuz gelişmelere yol açacağını ileri sürmektedir. Türkiye uluslararası toplumun dikkatini Suriye’de yaşanan çatışmalara, mültecilere ve sivil kayıplarına çekerek BM kararıyla bu ülkeye daha sert bir politika izlenmesini istemektedir. Rusya ise Suriye’ye yapılacak her türlü müdahaleye karşı olup her fırsatta Esad yönetimine desteğini göstermektedir. Suriye konusunda iki ülke arasındaki görüş farklılığının temelleri temelde iki ülkenin farklı dış politika hedeflerine dayanmaktadır. Genel tabloya bakıldığında Rusya ve Türkiye, Suriye krizinin çözümünde Esad’ın devre dışı bırakılması dışında benzer yaklaşımlara sahipler. Sonuçta iki ülke de barış olsun istiyor Suriye’de. Türkiye ve Rusya Suriye’de iç barışın sağlanması, kan dökülmesinin sona erdirilmesi, toprak bütünlüğünün korunması ve Suriye halkının kendi geleceğine kendilerinin karar vermesi konularında benzer yaklaşımlar sergiliyorlar. Suriye Rusya açısından Ortadoğu’da vazgeçilemez derecede önemli bir müttefiktir. Türkiye açısından Suriye hem Ortadoğu politikasının önemli bir parçası olması hem de tarihsel, kültürel ve ticari bağları olduğu yakın bir komşusu olması nedeniyle önemli bir ülkedir. Ancak, Türkiye için Esad yönetiminde bir Suriye ile artık normal ilişkiler kurulması mümkün görünmemektedir. Suriye’de kriz daha uzun yıllar sürecek gibi görünmekte. Bu açıdan, Suriye krizi Türkiye-Rusya ilişkilerini bir süre daha ciddi bir şekilde meşgul etmeye devam edebilir. İki ülkenin bu durumu ikili ilişkilerini olumsuz etkileyecek seviyeye getirmemeye dikkat etmeleri gerekmektedir. Son ziyaretle de görüldüğü üzere bunu şimdiye kadar başarılı bir şekilde sürdürebildiler. Bu durum ilişkilerin Suriye krizi, füze kalkanı, uçak krizi, Arap Baharı ya da başka diğer sorunlarla yıpranmayacak kadar sağlam bir kurumsal yapıya dönüştüğünü ortaya koyuyor. Ben iki ülkenin Suriye’ye yönelik tavırlarında bir değişiklik beklemiyorum. Her şeye rağmen her iki ülke de Suriye konusunda istişareler yapabiliyorlar, görüş alışverişinde bulunabiliyorlar ve hatta birbirlerini eleştirebiliyorlar. Bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerin ne kadar güçlendiğinin göstergesidir.

4. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye yaptığı ziyareti göz önüne aldığımızda, bu ziyaretin Dağlık Karabağ sorununun çözümüne etkisi beklenebilir mi?

Dağlık Karabağ sorununun çözümünde kilit ülke Rusya’dır. Rusya ayrıca Minsk Grubu’nun eşbaşkanlarından birisidir. Günümüzde Rusya, Ermenistan’ın en önemli müttefiki durumdadır ve gerek Türkiye ile Ermenistan arasında, gerekse Ermenistan ile Azerbaycan arasında arabuluculuk yapabilecek en etkili ülkedir. Erivan’ın stratejik ortak olarak gördüğü Rusya, Ankara’nın büyük beklentilerine rağmen, Ermenistan’ın Batı’ya yakınlaşmasından çekindiğinden Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinde Ankara’nın beklediği tavrı tam olarak göstermemiştir. Rusya’nın Ermenistan’daki askeri varlığının yanı sıra Ermenistan ekonomisinde de büyük yatırımları bulunmaktadır. Dünyanın en kalabalık Ermeni diasporası Rusya’da yaşamaktadır. Rusya’da eğitim, sanayi, ticaret gibi birçok alanda Ermeniler oldukça etkin durumdadırlar. Ermenistan ile tarihi ve kültürel bağları bulunan Moskova açısından Erivan Güney Kafkasya’daki en önemli müttefik konumundadır. Moskova, Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecini desteklediklerini ve Dağlık Karabağ meselesinin çözümünü arzu ettiklerini ileri sürse de her fırsatta bu iki konunun birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmesini istemektedir. Bir taraftan sorunun çözülmesinden çekinmekte, diğer taraftan sürecin dışında da kalmak istememektedir. Türkiye’nin normalleşme sürecindeki çabaları istenilen sonucu vermese de başta Rusya olmak üzere Minsk Grubu’nun ve uluslararası kamuoyunun dikkatini Dağlık Karabağ’a çekmeyi başardı. Çözümün önemli paydaşlarından birisi de Türkiye. Aliyev’in ziyareti sorunun çözümü yönünde atılacak adımlara ivme kazandırma adına önemli olmakla birlikte sorunun kısa ve orta vadede çözülmesini beklememek lazım. Göründüğünden daha girift bir sorunla karşı karşıyayız çünkü.

5. Gerçekleştirilecek toplantıların Akkuyu Nükleer Santrali Projesi ve Güney Akım Boru Hattı başta olmak üzere enerji konusuna etkisi ne ölçüde olacaktır?

İki ülke ilişkilerinden bahsedildiğinde genellikle ilişkileri “stratejik” olarak nitelendirmek artık kanıksanır hale geldi. Her ne kadar her alanda ve her anlamda stratejik ilişkilere sahip olamasak da şurası kesin, enerji alanında iki ülke ilişkileri gerçekten stratejik içeriğe bürünmeye başladı. Akkuyu Nükleer Santrali Projesi’nde bu durum açıkça gözlemleniyor. Türkiye-Rusya Karma Ekonomik Komisyon (KEK) Eşbaşkanı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Suriye konusundaki farklılığın özellikle iki ülke arasındaki enerji alanındaki projelerinin kesileceği anlamına gelmediğini söyledi. Şu anda yapım süreci devam eden nükleer santral projesinin hangi safhada bulunduğuna dair görüşmeler yapıldı bu toplantıda. Hatta iki ülke arasındaki enerji alanında işbirliğinin üçüncü ülkelerle işbirliğine de yansıtılabileceği konuşuluyor. Türkiye’nin ısrarlı takipçisi olduğu nükleer santral projesi ilişkileri geliştiren çok önemli bir adımdır. 1990’lı yılların katalizörü ekonomik ilişkilerdi, 2000’li yılların katalizörü ise enerji ilişkileridir diyebiliriz. Türkiye’nin, Güney Akım projesine Karadeniz’deki münhasır ekonomik bölgesini kullandırma izni vermesi Türkiye’nin bir jesti olarak Rusya ile olan ilişkilerine ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. 2011 yılı sonunda dönemin Rusya Başbakanı Vladimir Putin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ı kabulünde, Türkiye’yi tüm sözlerini yerine getiren “güvenilir ortak” olarak ilan etmiş ve Türkiye’nin verdiği izni “yılbaşı hediyesi” olarak değerlendirmişti. Güney Akım projesinin hayata geçirilmesi Rusya açısından çok önemli. Projeyle Karadeniz’in altında inşa edilecek denizaltı hattıyla Rusya’dan Bulgaristan’a kadar uzanan 900 kilometrelik bir boru hattı inşa edilecek. Son toplantı bu konulardaki kararlılığı en üst düzeyde ve ilk elden teyit etme açısından önemli bir görüşme oldu.

[Söyleşi: Sadık Şanlı]

Etiketler: