5 SORU: Ensar Beytil Makdis Örgütü

Mısır'da 3 Temmuz Darbesi'yle birlikte toplum ikiye bölünürken, bu süreçte darbe yönetimine karşı silahlı mücadele metodunu benimseyen Ensar Beytil Makdis gibi direniş örgütleri adlarını her geçen gün daha fazla duyurmaya başladı.

1. Mısır’da darbe sonrası sürecin ülkeyi radikalizme ve fiili bir çatışma ortamına sürükleyebileceği konuşuluyor. Böyle bir ihtimal mümkün mü? 

3 Temmuz sonrası darbeye karşı büyük bir direniş ortaya çıkınca, darbe aktörleri şiddete başvurarak bu direnişi kırabileceklerini ve darbeyi tahkim edebileceklerini düşündüler. Dolayısıyla, İhvan ve onu destekleyen pozisyonların oluşturduğu Darbe Karşıtı Ulusal Koalisyon direnişin doğasını barışçıl bir şekilde dizayn etmelerine rağmen, yoğun bir şiddete maruz kaldılar. Şimdiye kadar binlerce gösterici hayatını kaybetti. Darbe aktörlerinin faşizan uygulamaları ile kaos ve şiddet tüm Mısır’ı kuşatırken, reaktif bir şekilde darbeye karşı direnişte barışçıl yöntemlerin dışındaki metotlar her geçen gün daha fazla taraftar bulmaya başladı. Mısır toplumu adeta ikiye bölünmüş bir halde birbirini düşman olarak kodlayarak bir mücadelenin içine girdi. Bu süreçte silahlı mücadeleyi benimsemiş Ensar Beytil Makdis gibi direniş örgütleri adlarını her geçen gün daha fazla duyurmaya başladı.

2. Ülkede son dönemde eylemleri ve yayımladığı bildirilerle gündeme gelen Ensar Beytil Makdis nasıl bir örgüt ve bu kadar öne çıkma sebepleri neler?

Mısır’da darbe ile birlikte yaşanan kaos ve çatışma atmosferinden en fazla yararlanan yapılanma el-Kaide’ye yakınlığı ile bilinen Ensar Beytil Makdis örgütü oldu. Demokatik mücadelenin sadece bir oyun olduğunu düşünen ve bu yönde propaganda yapan örgüt için, seçimle iş başına gelmiş Muhammed Mursi’nin devrilmesi ve ardından göstercilere yönelik yaşanan katliamlar önemli bir alan açmış oldu. Genel olarak el-Kaide’nin silahlı direniş fikrini benimseyen ve İsrail’e karşı Gazze’de kurulmuş olan bir yapılanma olan Ensar Beytil Makdis, Hamas ile İsrail arasında gerçekleştirilen ateşkes antlaşmasından sonra İsrail’e yönelik saldırılarını devam ettirmek isteyince Gazze’de daha fazla barınamadı ve Sina yarımadasına geçiş yaparak, burada “Tevhid ve Cihad” hareketi ile birleşti. Yayımladıkları bildiride Mısır’da gerçekleştirdikleri saldırılara binaen, “Mısır’daki Müslümanlardan oluşan bir cemaatiz. Onlara isabet eden acılardan dolayı biz de acı çekiyor ve üzülüyoruz. Mazlum Müslüman Mısır halkının katledilmesi, Mısır Cumhuriyet Sarayı önünde secdede olan insanların kesilmesi, Nahda ve Rabia meydanlarında insanların öldürülmesi, içerisinde yaralıların ve ölülerin olduğu mekânların yakılması, çocuklara ve kadınlara karşı yapılan zulümler ve Kinane’nin hür insanlarının hapislere atılması, Ramsis ve Rabia’daki mescitlere el uzatılması, Sina’daki mescitlerin bombalanması, İslam’la alakalı her şeye hücum edilmesi bizim canımızı yakmış ve sabrımızı taşırmıştır. Tüm bunlardan dolayı Müslüman kardeşlerimize yardım etmek onların canlarını, mallarını ve namuslarını korumak bizim üzerimize vazife olmuştur. Bu sebeplerden dolayı bu gazveleri (saldırıları) gerçekleştirdik.” açıklamasında bulundular. Örgütün savaşçı sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, el-Kaide’nin küresel lojistik ağından yararlandıkları ve Mısır ordu ve polis birliklerine yönelik etkili, sofistike eylem kabiliyetleri olduğu görülüyor.

3. Örgütün toplumsal tabanı var mı ve eylemleri toplumsal bir karşılık buluyor mu?

Sina yarımadasında yaşayan Bedevi kabileler uzun yıllar ihmal edilmişlikten dolayı Mısır devletine olan aidiyet bağlarını büyük oranla kaybetmişlerdi. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ilk kez bölgeye ihtimam göstermiş ve bu bağı tekrardan kurma noktasında adımlar atmıştı ancak Mursi’nin kanlı bir darbe ile devrilmesi bölgede büyük rahatsızlık yarattı ve büyük gösteriler yaşanmasına neden oldu. Barışçıl bir şekilde eylem yapan göstericilerin öldürülmesi ise bölgede bir direnişi ateşledi ve Ensar Beytil Makdis gibi silahlı direnişi savunan örgütlere olan teveccühün artmasına neden oldu. Aynı sebeplerle, daha önce İhvan ve Cemaat-i İslami gibi yapılanmalar içinde bulunan gençlerin de her geçen gün daha fazla Beytil Makdis gibi örgütlere yöneldiğini görüyoruz. Ayrıca bölgedeki en büyük bedevi kabilelerden biri olan Es Sevarike Kabilesi’nin de Ensar Beytil Makdis Cemaati ile birlikte hareket ettiği düşünülüyor. Nihayetinde örgüt her geçen gün etki alanını genişletiyor.

4. Ensar Beytil Makdis’in bugüne kadar öne çıkan eylemleri neler?

Ensar Beytil Makdis daha önce de birçok saldırıyı üstlenmiş olmasına rağmen, adını ilk defa İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim’e yönelik suikast girişimi ile duyurdu. Yine aynı örgütün, 11 Eylül’de Sina yarımadasında yer alan Refah kentinde Askeri İstihbarat Merkezi’ne ve Devlet Televizyonu binasına yönelik gerçekleştiği bombalı intihar saldırılarında 6 asker hayatını kaybederken, en az 17 asker yaralandı. Bu saldırılara paralel bir şekilde, el-Kaide’nin Mısırlı lideri Eymen el Zevahiri bir video yayınlayarak, Mısır’da darbecileri hedef alıp işledikleri suçların cezasını çekeceklerini ifade etti. Zevahiri ayrıca, tüm Mısırlılara demokrasi oyununu bir kenera bırakıp, İslam Şeriatı altında birleşmeleri çağrısında da bulundu. 17 Kasım 2013’te ise Ulusal Güvenlik Ajansı (UGA) üst düzey yetkilisi Yarbay Muhammed Mebruk, başkent Kahire’de Medünetül Nasır’daki evinin önünde gerçekleştirilen bir suikast ile hayatını kaybetti. Mebruk’un devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, İhvan ve diğer İslami hareketlere yönelik operasyonları yöneten isim olduğunun ortaya çıkması Mısır kamuoyunda büyük yankı buldu ve İhvan gerçekleştirilen suikasttan sorumlu ilan edildi. Ancak Ensar Beytil Makdis bu saldırıyı yayınladığı bir bildiri ile üstlendi. 2011’den beri defalarca saldırıya uğrayan Sina’dan İsrail ve Ürdün’e doğalgaz taşıyan boru hatlarına yapılan eylemleri de hep Ensar Beytil Makdis üstlendi. Bu saldırılarından birinden sonra Eymen el-Zevahari eyleme katılanları öven bir açıklamada bulundu. Yine örgütün üstlendiği diğer saldırılarda ise 20 Kasım’da Mısır’ın Sina yarımadasındaki Ariş şehri yakınlarında bomba yüklü bir aracın patlamasıyla en az 10 asker hayatını kaybederken, 35 asker ise yaralandı. 24 Aralık’ta ise Dehaliyye eyaletinde Mansura Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan intihar saldırsında’da 18 üst düzey Emniyet amiri hayatını kaybetti. 100’den fazla kişi ise yaralandı. Bu saldırıdan sonra ise Biblavi başbakanlığındaki hükümet İhvan’ı terör örgütü ilan etti. 20 Ocak’ta ise Sina yarımadasından İsrail’in Elyat şehrine karadan karaya atılan iki füzeyle saldıran örgüt, son olarak 24 Ocak’ta başkent Kahire’yi bombalarla sarstı. Aynı gün Kahire’nin 4 ayrı yerinde bombalı saldırı gerçekleştiren örgüt, Kahire Emniyet Müdürlüğünü, evinin önünde İç İşleri Bakanı Muhammed İbrahim’in yardımcılarınadan Polis Generali Muhammed Said’i ve çeşitli güvenlik noktalarını hedef aldı. Ensar Beytil Makdis’in üstlendiği saldırılar sonucunda, aralarında General Muhammed Said’in de bulunduğu 6 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırıların dışında ise Sina yarımadasında Ürdün’e giden doğalgaz hattının tekrardan bombalanması, Mısır ordusuna ait bir savaş helikopterinin Sina bölgesinde düşürülmesi ve 5 subayın ölümü gibi eylemler de yine Ensar Beytil Makdis’in yaptığı ve üstlendiği önemli eylemler arasında yer aldı.

5. Ensar Beytil Makdis ve benzeri örgütlerin sahne almasının Mısır’ı Suriyeleşmeye götürebileceğine dair değerlendirmeler konusunda neler düşünüyorsunuz?

Mısır’da, darbeden bugüne değin 400’e yakın asker ve polisin öldürüldü belirtiliyor. Bu tablo, Ensar Beytil Makdis ve diğer direniş örgütlerinin Mısır’da her geçen gün güç kazandığını ortaya koyuyor. Darbecilerin katliamlarına maruz kalan ve şimdiye kadar barışçıl direniş yöntemlerini muhafaza etmeye çalışan geniş İslami kesim ise daha fazla silahlı direniş fikrine eğilim gösteriyor. İhvancı gençler arasında Seyyid Kutub’un fikirleri tartışılıyor. Bu anlamda Mısır adım adım, düşük yoğunluklu da olsa Suriyeleşiyor. Mısır’da, Cemal Abdul Nasır’ın 1952 Devrimi’nden sorna kendi diktatöryel rejimini konsilide etmesi ve başta İhvan olmak üzere İslami hareketlere karşı sert bir politika izlemesiyle birlikte, bu hareketler yer altına çekilmeye başlamış, Cemaat-i İslamiyye gibi yapılanmalarla da rejime karşı silahlı direnişe geçmişlerdi. Özellikle Sina yarımadasında ve Aşağı Mısır olarak adlandırılan ülkenin güney bölgelerinde bu hareketler ciddi etkinlik kazanmışlardı. Ancak son yıllarda, özellikle de 25 Ocak Devrimi sonrasında bu hareketlerin çoğu silah bırakmış ve meşru siyasi sistemin içine entegre olmaya başlamışlardı. Sina bölgesinde Cihadi faaliyetlerde bulunan yapılanmalar da, mücadelelerini genellikle İsrail temelli yürütüyorlardı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muhammed Mursi’yi destekleyen İslami hareketler ve mensupları açısından Mursi’nin bir darbe maarifeti ile devrilmesi ve akabinde göstericilere yönelik gerçekleştirilen katliamlar büyük bir travma yaşanmasına sebebiyet verirken, demokratik mücadele fikrinin de zemin kaybetmesine neden oldu. Bugün, Mısır’da rejime karşı silahlı mücadele fikri her geçen gün güçlenme eğilimindeyken, yerel insiyatiflerin dışında küresel bir yapılanması olan el-Kaide ise daha fazla alan kazanmış durumda. Pew International tarafından 2013 yılında el-Kaide üzerine yapılan bir kamuyou araştırmasında el-Kaide’ye yönelik olumlu bakış Lübnan’da yüzde 1, Türkiye’de yüzde 7 çıkarken, Mısır’da yüzde 20 ile en yüksek oranına ulaştı. Darbe yönetiminin İslami hareketleri siyasal sistem dışına iten politikaları ve göstericilere yönelik gerçekleştirilen katliamlar sonrası bu desteğin daha da artması mümkün. Darbe yönetimi ile karşıtları arasında bir siyasi uzlaşı gerçekleşmediği takdirde, Mısır darbe yönetiminin önüne geçemeyeceği ölçüde silahlı bir direnişin tüm ülke sathına yayılması ve ülkeyi kaos atmosferine sokması olası görünüyor.

[Söyleşi: Sadık Şanlı]

Etiketler: