23 Aralık 2018 | Türk Kızılayı heyeti, Yemen'in doğusundaki Taiz ilinde savaştan zarar gören bölgeye bir dizi ziyarette bulundu. (AA)

Yemen’de Ateşkes Anlaşması ve Kalıcı Barışın İmkanı

Ateşkes anlaşması Yemen’in bazı bölgelerinde çatışmaların yavaşlayacağı anlamına gelse de ülkenin tamamı için geçerli bir anlaşma olmadığından yerel ve bölgesel aktörler arasındaki mücadelenin sürmesini de engellemeyecektir. Bununla birlikte anlaşma, İran destekli Husilerin ilk kez merkezi bir cepheden geri çekilmeyi kabul etmesi bakımından da önem taşımaktadır.

Yemen’de 2011 yılında başlayan devrim hareketi kısa bir süre içerisinde dış aktörlerin müdahil olduğu kanlı bir vekalet savaşına dönüşmüştür. Çatışmaların başladığı ilk günden bu yana en az 10 bin Yemenli hayatını kaybederken binlercesi de yaralanmıştır. Çatışmalar, ablukalar, terör saldırıları ve işsizlik ülke içi göçün artmasına neden olurken Yemen, tarihinin en büyük insani krizlerinden birisiyle karşı karşıya kalmıştır.

Bu süreçte dikkat çeken hususların başında dış aktörlerin Yemen’deki iç savaş sürecine müdahil olmaları gelmektedir. Bu bağlamda ülke, bir tarafta Suudi Arabistan ve BAE’nin desteğini alan yerel aktörler diğer tarafta da İran ve bu ülkenin desteklediği Husi güçleri arasında cereyan eden mücadeleye sahne olmuştur.

Bu süreçte Husiler özellikle 2014 yılından itibaren önemli kazanımlar elde ederken, aralarında başkent Sana’nın da bulunduğu ülkenin kuzey kesimlerindeki birçok şehri ele geçirmişlerdir. Husilerle ülkedeki diğer gruplar arasındaki ayrışmaların derinleşmesi üzerine Yemen dış aktörlerin daha fazla müdahil olduğu bir sürece sürüklenmiş ve ülkede iki farklı güç merkezi ortaya çıkmıştır.

Husilerin ilerleyişini durdurmayı hedefleyen Suudi Arabistan ve BAE, 2015’te başlatılan Kararlılık Fırtınası operasyonu ile ülkenin özellikle güney kesimlerinde etkili olmuştur. Bu operasyon ülkede can kayıplarının ciddi boyutlara ulaşmasına neden olurken, bazı bölgelerde uygulanan abluka nedeniyle açlık ve salgın hastalık gibi krizler ortaya çıkmıştır.

Hudeyde operasyonu   

2018’in Kasım ayında Suud ve BAE destekli güçlerin Kızıldeniz kıyısındaki stratejik kentlerden olan Hudeyde’yi Husilerden geri almak üzere başlattıkları operasyonun kısa sürede yüzlerce can kaybına neden olması, uluslararası camianın dikkatini Yemen’e yöneltmiştir. Ülkenin ithalatında en önemli limanlardan birisini barındıran Hudeyde’de çatışmaların artması Yemen’de son dönemde yaşanan açlık ve salgın hastalık gibi insani krizlerin daha da büyümesine yol açabilecek ve bu da sivil ölümlerinin ciddi boyutlara ulaşmasına neden olabilecektir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler ve birçok ülke operasyonların sonlandırılmasını talep ederken ateşkes sağlanması hususunda girişimlerde bulunmuştur.

Bu süreçte özellikle Birleşmiş Milletler’in Yemen’deki taraflar arasında devam eden çatışmaları sonlandırmaya yönelik çabaları görülmektedir. Eylül ayında İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılması planlanan barış görüşmelerinin Husilerin katılmayı reddetmesi üzerine gerçekleşmemesinin ardından yeni görüşmelerin İsveç’in Rimbo kentinde yapılmasına karar verilmiştir. Yaklaşık bir hafta süren ve Yemen’in uluslararası düzeyde tanınan hükümetinin temsilcileri ile Husilerin bir araya geldiği görüşmeler sonucunda ateşkese varıldığı açıklanmıştır.

BM’nin Yemen özel temsilcisi Martin Griffiths’in öncülüğünde yürütülen görüşmeler sonucunda yayınlanan açıklamada Stockholm anlaşmasıyla üç temel konuda uzlaşıya varıldığı belirtilmiştir. Bunlardan ilki Hudeyde cephesinde kalıcı bir ateşkesin başlatılması ve kentte bulunan askeri unsurların şehir ve liman bölgelerinin dışına taşınmasıdır. Bu şekilde ülkeye gelen ithal ürünlerin güvenli bir biçimde Yemenlilere ulaştırılması hedeflenmektedir. İkinci maddede ise karşılıklı hapis tutulan mahkumların takasının gerçekleştirileceği öngörülmüştür. Son olarak da Taiz şehrinin konumuna yönelik işbirliği konusunda uzlaşılmıştır.

Her ne kadar bu anlaşma, Yemen’in bazı bölgelerinde çatışmaların yavaşlayacağı anlamına gelse de ülkenin tamamı için geçerli bir anlaşma olmadığından yerel ve bölgesel aktörler arasındaki mücadelenin sürmesini de engellemeyecektir. Bununla birlikte anlaşma, İran destekli Husilerin ilk kez merkezi bir cepheden geri çekilmeyi kabul etmeleri bakımından da önem taşımaktadır.

Anlaşmanın gerçekleşmesi önünde bir takım engellerin bulunduğu da unutulmamalıdır. Bunlardan en önemlisi Husi güçlerinin uzun zamandır Hudeyde şehrinde güçlü bir ağ kurmuş olması ve yerel unsurların da Husilerle birlikte hareket etmesidir. Bu durum Husilerin şehirden çekilecek olmalarına rağmen etkilerinin devam edeceği anlamına gelmektedir. Bu da gelecekte olası bir anlaşmazlık durumunda kentte yeniden çatışmaların alevlenebileceği ve Husilerin saldırılarda bulunabileceği şeklinde değerlendirilebilir.

Uluslararası aktörlerin rolü

Öte yandan Yemen’de savaşın son bulması ve kalıcı bir barışın sağlanması için uluslararası aktörlerin de rollerini ve pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bu anlamda en kritik rol Suudi Arabistan’a düşmektedir. Yemen’deki iç savaşın son bulması noktasında atılacak en hayati adım Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu ülke siyasetine müdahalelerini sonlandırmalarıdır. Bu noktada, Batılı aktörlerin, insan hakları ihlallerine göz yuman Riyad ve Abu Dabi yönetimlerine yönelik eleştirilerini artırarak baskı unsuru oluşturmaları gerekmektedir.

Nitekim ABD’de bazı çevreler son dönemde bu iki ülkenin Yemen politikalarına eleştiriler getirmektedir. Özellikle Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki konsolosluğunda öldürülmesini izleyen dönemde ABD’de birçok senatör, sivil toplum lideri, kanaat önderi ve medya mensubu Riyad ve Abu Dabi’yi sert biçimde eleştirerek Trump yönetimine bu iki ülkeye Yemen konusunda daha fazla baskı uygulama çağrısında bulunmuştur. Ekim 2018’de ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Savunma Bakanı James Mattis’in BM tarafından önerilen barış görüşmelerine yönelik desteğini kamuoyu önünde açıklamaları Washington yönetiminin de Yemen konusunda ateşkes taraftarı olduğunun işareti şeklinde okunabilir.

Silah satışı sonlanmalı

Öte yandan ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok Batılı ülkenin Suudilere yönelik silah satışını sonlandırması da Yemen’deki savaşın son bulmasına katkı sağlayacaktır. Uluslararası medya kuruluşları ve insan hakları örgütleri Suudi yönetiminin Yemen’de misket bombası kullanmak da dahil olmak üzere birçok savaş suçu işlediğini iddia etmektedir. Bu noktada Yemen’deki iç savaşın giderek uzaması ve farklı aktörleri içeren bir vekalet savaşı haline dönmesinden İngiltere ve ABD başta olmak üzere silah tedarikçileri de sorumludur.

Yemen’deki savaşın bir diğer tarafı olan İran’ın da izlediği yayılmacı politikalarla Ortadoğu’da sebep olduğu insani kayıpların sorumluluğunu dikkate alarak bölgesel pozisyonunu yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir. Suriye’de Esed rejiminin yanında pozisyon alarak yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesinde pay sahibi olan İran’ın benzer bir hatayı Yemen’de tekrarlamaması gerekmektedir. Bu anlamda Yemen’deki çatışma ortamının derinleşmesine katkıda bulunabilecek müdahalenin kabul edilemez olduğu unutulmamalı ve Tahran yönetimin de bu doğrultuda hareket etmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Her ne kadar bölgesel bir güç olsa da İran’ın kaynaklarını yayılmacı politikaları teşvik etmek yerine kalkınma ve ekonomik gelişmeye kanalize etmesi Tahran açısından daha rasyonel bir tutum olacaktır.

Son olarak uluslararası toplumun Yemen’deki savaşın sonlanması için daha aktif bir tutum takınması gerekmektedir. Gerek uluslararası örgütlerin gerekse de sivil toplum kuruluşlarının tepkisiz tutumu Yemen’e müdahil olan aktörleri daha da cesaretlendirmiştir. Bu nedenle öncelikle Birleşmiş Milletler, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası aktörlerin daha sonra da Yemen’de savaşan taraflar üzerinde baskı kurabilecek olan uluslararası sivil toplum kuruluşlarının aktif bir tutum izlemesi gerekmektedir.

Sonuç olarak savaşın son bulması için gereken formül sahadaki bütün meşru aktörlerin masada olmasından geçmektedir. Bu noktada özellikle Yemen’de çatışma halinde olan başta meşru hükümet ve Husiler olmak üzere yerel aktörlerin bir araya geleceği bir uzlaşı sürecinin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun yanında Islah Partisi gibi ülke siyasal ve sosyal yaşamında ciddi bir karşılığı olan toplumsal grupların da bu sürece dahil edilmesi hayati önem taşımaktadır. Yemen’e müdahil olan bölgesel ve uluslararası aktörlerin ülkede hayata geçirilecek olan uzlaşı sürecine destek olmaları olası bir barışın kalıcı hale gelmesi açısından önem taşımaktadır. Siyasi müzakerelerin başlaması, askeri çatışmaların ve müdahalelerin son bulması adına önemli bir adım olacaktır.

[Star, 23 Aralık 2018]

Etiketler: