Yemen, İran-Suudi Arabistan Mücadelesine Sahne Oluyor

Abdullah Yegin, Yemen'de Ensarullah hareketinin (Husiler) meclisi feshederek yönetimi ele geçirmesinden sonra yaşanan krizin, İran ve Suudi Arabistan arasındaki mücadelenin yeni bir aşaması olduğunu belirtti.

Yemen’de Husilerin Meclisi feshederek yönetimi ele geçirmesi bazı kesimler tarafından “darbe”, bazıları tarafından da “devrim” şeklinde algılandı. 2011’de 30 yıldan fazla bir zaman ülkeyi yöneten Ali Abdullah Salih’in Arap Baharı olayları sonucu devrilmesinden sonra Yemen’de devlet otoritesinin oldukça zayıfladığı görülüyordu. Bu bağlamda, Husilerin yönetimi ele geçirmesi, ülkede devlet düzeninin yeniden sağlanmasına yönelik bir halk hareketi veya İran’ın Yemen’i kontrolüne almak için desteklediği Husilere yaptırdığı bir darbe olarak iki şekilde değerlendirildi.

SETA Dış Politika Uzmanı Abdullah Yegin Anadolu Ajansı (AA) muhabirine yaptığı açıklamada, Yemen üzerinde bölgesel ve küresel güçlerin farklı hesaplar yaptığını ve ülkenin uzun yıllar istikrarsızlığa mahkum edildiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Arabistan yarımadasının bu en kalabalık ülkesi on yıllardır ayrılmalar, birleşmeler, iç savaşlar gibi birçok sorunla boğuşuyor. Son dönemde buna ek olarak ordunun zayıflaması, güvenliğin sağlanamaması ve ekonominin kötüleşmesi gibi etkenler de Yemen’de genel bir memnuniyetsizliğe yol açtı. Elbette bu, meselenin bir boyutu iken, şu anda Yemen’in karşı karşıya kaldığı diğer boyut, dış güçlerin ülkeye müdahaleleri ve bu müdahaleler neticesinde yaşanan çatışmalardır. Yemen’de bir yandan Suudi Arabistan diğer yandan da İran nüfuz alanını sürekli genişletmeye çalıştı.”

İRAN’IN KIZIL DENİZ’E HÂKİM OLMA HEVESİ

Yemen’deki olayların İran ve Suudi Arabistan arasındaki mücadelenin yeni bir aşaması olduğu değerlendirmesinde bulunan Yegin, şöyle devam etti:

“Son olaylarda İran’ın rolü ve etkisi inkar edilemez bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. İran tarafı da bu durumu gizleme ihtiyacı hissetmiyor. İran tarafı, Husilerin Yemen devletini ele geçirme girişimleri ve bunun bir noktaya kadar başarılı olmasını sadece bu ülkede ‘dost ve kardeş’ bir grubun başa geçmesi olarak değil, İran İslam Devrimi’nin başarısı olarak lanse etti. İran’ın bir yandan Şii eksenli Husi hareketini desteklemesi, öte yandan “Kültürel İran” dedikleri projenin bir parçası olarak Yemen’e geri döndüğünü belirtmesi ve en önemlisi Kızıl Deniz’e hakim olma hevesini bu derece açık ifade etmesi, Husi ayaklanmasının karakterini de ortaya koyuyor. Son tahlilde Yemen’de bugün olan biten her şey büyük oranda İran-Arabistan mücadelesinde yeni bir aşama ve ileri bir raundun varlığının göstergesidir.”

YÖNETİMİ ÜSTLENİP SÜRDÜREBİLECEK GÜCE SAHİP DEĞİLLER

Yegin, Husilerin, İran destekli bir hareket olduğu izlenimi verirken açıklamalarında bunu ısrarla reddetmelerini, Yemen’in sosyolojisi ve politik ikliminin özelliklerinden kaynaklandığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yemen’de Husiler de dahil hiç bir grup tek başına yönetimi üstlenip sürdürebilecek güce sahip değil. Bu yüzden Husiler diğer gruplarla ilişkilerinin onarılmaz zedelenmelere maruz kalmasının, ülkeyi yönetme kabiliyetlerini ortadan kaldıracağını düşündüklerinden, görünürde İran bağlantılarını reddetmeyi politikaları açısından daha akıllıca görmektedirler. Bu gerçeklik, İran ve Husiler arasındaki işbirliğinin geleceğini de etkileme potansiyeli taşımaktadır. Yani günün birinde Husiler, Yemen’de yönetimlerini mümkün ve sürdürülebilir kılmak için İran ile olan ilişkilerini gözden geçirebilir.”

SUUDİ ARABİSTAN DAHA ÖNCE YAPTIĞI GİBİ YEMEN’E MÜDAHALE EDEBİLİR

Bahreyn’deki Şii halk hareketlerini kendi güvenliğine tehdit kabul ederek, bu ülkeye doğrudan müdahale eden ve gösterileri bastıran Suudi Arabistan’ın, Yemen’de İran’la mücadele sahnesinde yönetimi ele geçiren Husiler’e karşı etkisiz kalmasını da değerlendiren Yegin, ülkede yakın zamanda yaşanan yönetim değişikliğinin, Suudi Arabistan’a Yemen’de, Husileri engelleyebilecek şekilde hızlı müdahale fırsatı vermemiş olabileceğine dikkati çekti.

Yegin, Suudi Arabistan’ın Yemen’de İhvan Hareketine karşı Husiler’i tercih edebileceğinin de göz önüne alınması gerektiğini dile getirerek, “Suudi Arabistan, Yemen İhvanı’nın Husiler tarafından zayıflatılabileceğine inandığından, şu anda Husilere karşı ciddi bir girişimde bulunmuyor olabilir. Eğer böyleyse Suudi Arabistan, Husileri İhvan’a tercih ediyor demektir ki bu ilerisi için ilginç sonuçlara gebe bir yaklaşım olur. Yemen tarihine göz attığımızda Suudi Arabistan’ın bu ülkede iç savaş ve ayrılma gibi büyük olayları tetikleyen faaliyetlerden geri durmadığını görebiliriz. Suudi Arabistan’ın daha önce yaptığını tekrar yapmayacağının garantisi yok. Yani Güney Yemen’in Kuzey’den ayrılması için tekrar devreye girebilir ve bunun da Yemen ve bölge açısından ciddi sonuçları olur” dedi.

YEMEN’DE YAŞANANLAR TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL PLANLARINI ETKİLEYEBİLİR

Yemen’de yaşananların sadece o bölgeyi değil yakın bölgemizi de ilgilendirdiğini ve gelişmelerin Türkiye’nin gelecek planlarını etkileyebileceğini vurgulayan Yegin, “Türkiye bu bölgeyle oldukça yakın dönemde ilgilenmeye başladı. Oyuna geç dahil olduğu için de Yemen’deki gelişmelerden birincil derecede etkilenmesi zamana ihtiyaç duyan bir meseledir. Bununla birlikte, Türkiye’nin bölgeye dair gelecek perspektifi dikkate alındığında bugün yaşanan gelişmelerin gelecek planlarımızı etkileyeceği ortadadır. Bu yüzden, Türkiye’nin bir yandan bölgeye dönük gelecek perspektifini, diğer yandan da mevcut durumu ve gücünü dikkate alarak gerçeklikten kopmadan ve duygularının yanılgısına düşmeden, gerekli girişimlerde bulunması gerekir. Bu konuda oldukça titiz davranmak gerekiyor zira Yemen’de yaşananlar sadece o bölgeyi değil yakın bölgemizi de yakından ilgilendiriyor” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE VE İRAN BÖLGENİN SELAMETİ İÇİN ORTAK BİR NOKTAYA GELMELİ

Türkiye ve İran’ın bölgedeki rekabetine de dikkati çeken Yegin, iki ülke arasındaki rekabetin gerginliğe dönüşmemesi gerektiğinin altını çizerek, şunları söyledi:

“Sadece son bir kaç yıldır bölgede yaşanan olaylar, ne İran’ın Türkiye’ye, ne de Türkiye’nin İran’a rağmen bölgede tek başına sorunları yönetme imkanına sahip olmadığını bir kez daha gösterdi. Görüyoruz ki iki devlet de diğerine rağmen mutlak hakimiyet elde edemiyor. Dolayısıyla da rekabetin gerginliğe, gerginliğin düşmanlığa evrilmesinin ne Türkiye, ne İran ne de bölge için bir faydası yok. Hal böyle olunca, bölgenin bu iki en güçlü ülkesinin tüm bölgenin selameti için ortak bir noktaya gelmelerinin gerekli olduğunu düşünüyorum.”

İRAN VE ABD’NİN ORTAK DÜŞMANLARI IŞİD VE EL KAİDE

Yegin, Yemen’deki gelişmeler karşısında yeterli etkide bulunmamakla eleştirilen ABD’nin, nükleer konuda anlaşmaya çalıştığı İran’la Yemen’de karşı karşıya gelmek istemiyor olabileceğine dikkati çekerek sözlerini şöyle tamamladı:

“İran ve ABD’nin Irak ve Suriye’de ortak düşman IŞİD’e karşı ortak tutumlarına bir yenisi Yemen’de El Kaide konusunda eklenebilir. IŞİD karşıtı mücadele Hizbullah tarafından, El Kaide karşıtı mücadele Ensarullah tarafından yürütülebilir ve ABD’nin buna bir itirazı olacağını düşünmüyorum. Bir de ABD, nükleer konuda anlaşmaya çalıştığı İran ile Yemen üzerinden karşı karşıya gelmeyi istemiyor olabilir.”

[Anadolu Ajansı, 18 Şubat 2015]

Etiketler: