Yılmaz Ensaroğlu

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olan Yılmaz Ensaroğlu, lise yıllarından itibaren çeşitli sosyal hareketlerde yer adlı, öğrenci derneklerinde yöneticilik yaptı. 1978–1980 yıllarında Öz Gıda İş Sendikasında Genel Sekreterlik ve Genel Başkanlık yapan Ensaroğlu, 1992’de İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneğinin (MAZLUMDER) Genel Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. 1996-2004 yılları arasında bu kurumun genel başkanlığı görevinde bulundu. 2005–2006 öğretim yılında, İngiltere’de Durham Üniversitesi bünyesinde insan hakları ve güvenlik konularında araştırmalar yaptı ve TESEV’in güvenlik sektörü reformu alanındaki çalışmalarında yer aldı. 2005–2009 yılları arasında İnsan Hakları Ortak Platformu Yürütme Kurulunda yer alan ve halen MAZLUMDER, İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD) ve İnsan Hakları Araştırmaları Derneğinin (İHAD) üyesi olan Ensaroğlu, SETA'da Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü olarak yer almıştır. “Tamamlanmamış Bir Değer: İnsan Hakları” adlı kitabının yanında, insan hakları, sivil toplum, demokratikleşme, güvenlik sektörü reformu, asker-sivil ilişkileri, darbeler, din özgürlüğü, laiklik, Kürt sorunu, nefret suçları konularında çeşitli kitap, dergi ve gazetelerde yayımlanmış yazıları bulunmaktadır.
  • Resim Yok
    SETA ve Pollmark tarafından 2497 noktada toplam 10577 kişi üzerinde gerçekleştirilen bu çalışma Türkiye'de bu konuda yapılmış en kapsamlı araştırma.
  • Yenişafak'a konuşan SETA Ankara Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, Çözüm Süreci'nde gelinen noktayı ve yaşanan hareketliliği değerlendirdi. Ensaroğlu, “Bütün yükü sadece hükümete veya HDP'ye yıkıp kenara çekilemeyiz. Herkese büyük görevler düşüyor.” dedi.
  • Cumhuriyet'in kuruluşundan beri yargı, sürekli tartışılan bir erk olmuştur. Bu tartışmaların, son dönemlerdeiyice arttığı ve yargıya yönelik bir güven ve meşruiyet sorunu doğurmaya başladığı görülmektedir.
  • Bu Tasarı, tarihi bir öneme sahip; çünkü son yıllarda devlet aklında gördüğümüz paradigma değişikliğini yasaya dönüştüren bir metin. Dolayısıyla önemsenmeyi gerçekten hakediyor.
  • Bir haftadan beri Türkiye, 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'ni tartışıyor. Paket etrafında yapılan tartışmaların ana odağını ise, açıklanan paketin beklentileri ne ölçüde karşıladığı ve çözüm sürecine muhtemel etkileri oluşturuyor. Aslında açıklanmadan önce de, hazırlanan paketin, toplumun farklı kesimlerinin kimi sorunlarına kısmi çözümler getirecek bir paket olması bekleniyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan da, konuşmasına başlarken, bu paketin Türkiye'yi ağırlıklarından kurtaracak bir son paket olmadığını belirterek, tüm taleplerin bir paketle karşılanmasının makul ve rasyonel olmadığını vurguluyor ve devamının geleceğini beyan ediyordu. Ancak tüm beklentileri karşılamıyor oluşu, paketin önemini de azaltmıyor. Çünkü birden çok özgürlük alanına ilişkin düzenlemeler öngören bu paketi, aynı zamanda, bir “insan hakları paketi” olarak tanımlamak da mümkün. Demokratikleşme ve insan hakları ise, dinamik kavramlardır ve gelişen koşullar veya ortaya çıkan yeni sorunlar karşısında, yeni taleplerle sürekli yeni düzenlemeler yapmayı gerektirirler. O yüzden de, hiçbir paketin tüm talep ve beklentileri karşılaması düşünülemez ve beklenmemeli.
  • Anayasa'da devlet "...insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak tanımlanır. Yani demokrasi, laiklik, hukuk devleti gibi temel nitelikler, Atatürk milliyetçiliği ve Anayasa'nın en sorunlu bölümü olan "Başlangıç" ilkeleriyle kuşatılarak sınırlandırılmıştır. Daha doğrusu, bu temel nitelikler, kendilerini devletin sahibi olarak gören bürokratik elitin keyfi tasarruf ve yorumlarına açık hale getirilmişlerdir.