Türkiye’nin Irak’taki Öncelikleri-1

PKK’nın mobilizasyon kabiliyetini sınırlayacak işbirliğine odaklanmak Türkiye'nin güvenlik alanındaki önemli bir önceliğidir.

IKBY bölgesinde gerçekleşen referanduma ilişkin tartışmalar Türkiye’yi çatışan taraflardan birine mahkûm etme çemberinin dışına çıkamadı. Barzani ya da İran’la birlikte hareket etmenin maliyet ya da faydalarına sürekli vurgu yapılıyor. Türkiye’nin başka alternatifi yokmuşçasına, bu iki taraftan birini tercih etmesi gerekiyormuş gibi konuşuluyor. “Dün Barzani ile dosttuk, bugün Haşdi Şabi’ye sarıldık” gibi jenerik cümleler hem siyasilerin hem de bir çok yorumcunun ağzından sıkça duymak mümkün. Bu noktaya nasıl gelindiğine dair resim açık olduğu için şimdilik bu tartışmayı da atlayalım.

Bu yaklaşımlar kimi zaman meseleyi yanlış okumaktan kaynaklanıyor; çoğu zaman ise pozisyon almanın bir uzantısı olarak karşımıza çıkıyor. Her iki bakış açısına da sirayet eden hastalık Türkiye’yi merkeze almaktan kaçınmasıdır.

Hâlbuki Türkiye ne Barzani’ye ne de Haşdi Şabi’ye mahkûm.

Ortada bir kriz var. Her gün yeni gelişmelerle uyanıyoruz. Bir gün Kerkük’ün tamamen Haşdi Şabi’nin kontrolünde olduğu haberleri dolaşırken ertesi gün falanca yeri peşmergeye bıraktığı haberleri flaş olarak geçiliyor. Bu haberler gerçek de olabiliyor propaganda amaçlı olarak da üretilebiliyor. İşin bu kısmı kamuoyunu mobilize etmeye dönük.

Bu tablo karşısında aklı başında her karar alıcının yapacağı şey öncelikleri çerçevesinde hareket etmektir. Öncelikler imkân ve kapasite ile doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla imkânsız seçenekler üzerinde durmaya gerek yok.

Peki, nedir Türkiye’nin öncelikleri, başka bir deyişle Türkiye Irak’ta ne yapabilir?

Türkiye’nin hem Irak’ın geneli hem de çatışmanın/tartışmanın merkez noktasını teşkil eden Kerkük’ü dikkate alarak önceliklerini üç başlık altında değerlendirmek mümkün: Güvenlik, siyasi ve ekonomik.

Güvenlik noktasının ağırlık noktasını PKK tehdidi oluşturuyor. Siyasi boyutun en önemli konusu ise Türkmenlerin durumu ve Irak siyasetinde oynayacakları rol. Bunun yanında IKBY bölgesinin siyasi olarak nasıl şekilleneceği meselesi de Türkiye’nin yakından ilgilenmesi gereken bir diğer başlık. Ekonomik alanda ise hem petrol akışı hem de Irak’la yapılan ticaret önemli noktalar olarak karşımıza çıkıyor.

Güvenlik başlığının en önemli konusu tabi ki PKK. PKK’ya karşı belirlenen ofansif strateji Türkiye sınırları içinde etkin bir şekilde işliyor. Zorluklarını göz önünde bulundurmakla birlikte sınır dışı operasyonlarının aynı etkinlik düzeyine ulaşması PKK tehdidinin bertaraf edilmesi için elzem görünüyor.

DEAŞ’a karşı hem içerde hem de Fırat Kalkanı ile sınır boyunda operasyon düzenlenerek bu örgütün beli kırıldığı ortada.

PKK’nın da Türkiye’de faaliyet yürütmekle birlikte son beş yıl içinde hedef büyüttüğü ve mobilizasyon kabiliyetini artırdığı biliniyor. Dahası şehirlerden ciddi anlamda lojistik destek sağlarken “sivil” kamplardan militan devşirebiliyor. Bazı siyasi partilerle yakın ilişkilere sahip olduğu da biliniyor. Irak sınırları içindeki Kandil’den Sincar üzerinden Suriye’ye uzandığı ve bu hattı oldukça etkin bir şekilde kullandığı da ortada. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu tablo örgütün Irak’taki varlığına karşı atılabilecek adımlara işaret ediyor. Kısacası örgütün mobilizasyon kabiliyetini sınırlayacak işbirliğine odaklanmak Türkiye’nin güvenlik alanındaki önemli bir önceliğidir. İran ve Irak merkezi yönetimi ile koordinasyon halinde Türkiye tek başına inisiyatif üstlenebilir ya da ortak operasyonlar söz konusu olabilir. Bu seçeneklerden hangisinin ne zaman devreye gireceği sorusu aktörlerin üzerinde müzakere edeceği konular.

Aksi takdirde PKK’nın bu süreçte Türkiye’yi doğrudan daha fazla tehdit edecek imkâna kavuşması ya da rahatsız edecek adımlar atması daha da kolay olacaktır. Örgütün Kerkük’e girdiğine dair haberler bu açıdan önemli bir gösterge. Bu tablo Türkiye’nin hareketsiz kalamayacağının önemli bir göstergesi.

[Fikriyat, 19 Ekim 2017]

Etiketler: