Türkiye, Rusya, İran

İstanbul'da üç ülke lideri Suriye'nin kaderini ele aldı.Astana'da başlayan süreç devam ediyor. Sahadaki üç aktör Suriye'deki savaşta konumlarını netleştiriyor. Kazanımlarının altını çizerek kurumsallaşmasını sağlıyor.

İstanbul’da üç ülke lideri Suriye’nin kaderini ele aldı.Astana’da başlayan süreç devam ediyor. Sahadaki üç aktör Suriye’deki savaşta konumlarını netleştiriyor. Kazanımlarının altını çizerek kurumsallaşmasını sağlıyor. Yeni adımlara hazırlanıyor.
Bu sürecin ne anlama geldiği veya nereye kadar gideceği merak konusu. Şunu söyleyelim. Bu toplantılarda aslında tek başına büyük sonuçlar doğurmuyor. Aksine sahada kurulan gerçekliğin masada netleşmesi anlamına geliyor. Bu bakımdan Cenevre sürecinden oldukça farklı bir diplomatik görüşme örneğidir. Çok daha reelpolitiğe uygun. Zira Cenevre, aslında sonuçsuzluk üretmek için kurgulanmıştı. Bu sürece öncülük eden Obama yönetiminin Suriye’deki derdi savaşı sürdürmekti. Amerika’nın ne bir çözüm fikri ne de çözüm yolunda gerekli adımları atma niyeti vardı. Bu nedenle Cenevre, bir gürültüye boğuldu. Gerçek bir aktör olsun olmasın her türlü gereksiz figüran dolduruldu. Gerçeklikten oldukça uzak bir kurumla konuya yaklaşıldığı için zaten süreç ölü doğmuştu. Öyle de devam etti. İşte Astana süreci dediğimiz ve son ayağını İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz süreç burada dolan boşluğu doldurdu.
Bu yeni süreç gerçek bir diplomatik kurgu olduğunu gösterdi. Laf olsun diye toplanan bir kurum değil, sahada varlığı olan gerçek aktörlerin sahada elde ettiklerini masada tartışmak için üretilen bir diplomatik mekanizmadır.
Peki neye hizmet ediyor bu mekanizma? Kabaca söylersek dört amaca hizmet ettiği söylenebilir.
Öncelikle Türkiye, İran ve Rusya’nın sahadaki varlıklarından doğan uzlaşıyı kolaylaştırıcı ve tabiri caizse yağlayıcı bir etki yapıyor. Yani arada doğabilecek pürüzleri ortadan kaldırmaya hizmet ediyor. İkincisi bu mekanizma alan markajı yapan bu aktörler arasında geriye kalan az sayıdaki bölgenin kaderini tayin etmek için yapılıyor. Mesela, Tel Rıfat, İdlib gibi bölgelerde atılacak adımların altyapısı hazırlanıyor. Ama asıl sonuç bu zirve diplomasisinden değil günlük ortaya çıkan krizler esnasında ikili görüşmelerden doğuyor diyebiliriz. Üçüncüsü bu mekanizma tarafların kazanımlarını netleştirip, kurumsallaştırıyor. Taraflar bir anlamda karşılıklı olarak bir barış anlaşmasına benzer bir nitelikte birbirlerinin etki alanlarını tanımış oluyor. Son olarak ve belki de en önemlisi bu mekanizma Amerika’nın karşısına bir blok hazırlıyor. Bu ayrılmaz bir ittifak anlamına gelmesin. Aksine birbirlerine güveni oldukça zayıf olan bu üç aktör Amerika’nın alacağa tavra göre kendisini garanti almak için ve yalnızlaşmaktan kurtulmak için gündem belirlemeye çalışıyor. Yani Amerika bir gün hareket etmeye karar verirse karşısında bir blok bulması hedefleniyor.
Ama dediğimiz gibi diplomasi, tek başına uluslararası ilişkilerin akışını belirlemez. Genelde akış diplomatik sonuçları belirler. Yani Amerika’nın sahada atacağı adımlar bu diplomatik mekanizmanın yeni baştan elden geçmesine neden olacaktır. Bu bakımdan en şanslı tarafın Türkiye olduğunu düşünebiliriz. Amerika gerçekten Suriye’den çekilirse, bu üçlü mekanizma Suriye’deki tek güç olur. Her taraf sahip olduğu kapasite oranında etkinlik üretir. Bu yeni paylaşımdan Türkiye belki çok karlı çıkmayabilir ama PYD kesin kaybeder. Bu da Türkiye’ye yeter.
Diğer taraftan Amerika sahneye gerçekten dönerse o zaman iki ihtimal var. İran’a karşı da gelse, Rusya’ya karşı da gelse Türkiye’yi rahatsız etmez.
Hatta Türkiye’yi Amerika için değerli kılar. Bu da PYD’yi bozar. Son bir ihtimal Amerika’nın PYD’ye verdiği destekte ısrar etmesidir. Bu durumda da Türkiye şimdiki konumunu sürdürür. Kaybetmez. Mücadelesini zamana yayar. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı tarzı operasyonlar belirleyip sahneye koyar. Bu da çok fena sayılmaz.

[Takvim, 7 Nisan 2018]

Etiketler: