Türkiye Faiz Sistemine Mahkûm mu?

İstanbul Finans Merkezi (İFM), faizsiz finansal araç alternatifi sunarak, sermaye sahiplerinin yatırımlarını Türkiye'de değerlendirmesinde öncü rol üstlenebilir.

Son dönemlerde, Avrupa Merkez Bankası (ECB), Amerika Merkez Bankası (FED), Japonya ve İngiltere’nin faiz kararına odaklanılmasının yanı sıra, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın verdiği faiz kararıyla birlikte ekonomi gündeminde faiz tartışmaları sıcaklığını koruyor.

Göz ardı edilen ise faizsiz bir ekonomik sistemin de mümkün olduğu.

Peki, faizin olmadığı, farklı alternatif finansal araçlarla bir sistem kurulamaz mı?

2008 küresel ekonomik kriz, hem gelişmiş ülkeler için hem de gelişmekte olan ülkeler için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu yeni dönem birçok dersi içinde barındırıyor, derslerden birisi de faizle ilgili. Küresel kriz sonrasında faizin olmadığı finans araçları konuşulmaya başlandı.

Krizle birlikte ekonomideki güç dengesinin gelişmekte olan ülkelerden yana değiştiği sürecin kalıcı olmaması için, birçok gelişmiş ekonomilerde bile uygulanmaya başlanan faizsiz sistemi benimseyen bankacılık ve finansal işlemlerde, gecikmiş olsa da, Türkiye’nin de son dönemde ciddi hamleleri bulunuyor.

Faizsiz sitemle bütünleşen katılım bankacılığı bunlardan birisi. Ziraat Katılım Bankası’ndan sonra Vakıf Katılım Bankası’nın da açılmasıyla, katılım bankacılığındaki kamudaki aktör sayısı 2 oldu. Bu önemli bir gelişme, çünkü finansal aktivitenin gerçekleştiği ana merkezlerden olan bankaların faizsiz bir ekonomik sistemin kurulmasında etkisi büyük.

Bu hamleleri sürdürdüğü takdirde Türkiye, bölgede faizsiz bir ekonomi ve finans merkezinin kurulmasına öncülük ederek, özellikle yatırımlarını değerlendirmek isteyen ancak faizin belirleyici olduğu finansal araçları kullanmaktan kaçınanların birinci tercihi olabilir.

Dünya finans merkezleri arasında Londra’nın birinci sırada olmasını, yalnızca İngiltere’nin ekonomik yapısıyla açıklamak, büyük resmi görmemek demektir. Avrupa’da hızlı davranarak başladığı İslami bankacılık ve faizsiz finansal araçlar konusundaki çalışmalarla öne çıkan İngiltere, Müslüman yatırımcıları ve iş aktörlerini kendine çekmeye başardı.

Oysa ki, Müslüman olmayan bir ülke olan İngiltere’nin değil bizim gibi ülkelerin inisiyatif alması beklenir. Çünkü, Türkiye’nin İslam coğrafyasındaki prestiji yüksek. Türkiye’nin bölgedeki siyasi ve ekonomik istikrarı da faizin olmadığı, farklı finansal araçların kullanılacağı bir merkezin kurulması için oldukça uygun.

İSTANBUL FİNANS MERKEZİ’NİN ÖNCÜ ROLÜ

İstanbul Finans Merkezi (İFM), faizsiz finansal araç alternatifi sunarak, sermaye sahiplerinin yatırımlarını Türkiye’de değerlendirmesinde öncü rol üstlenebilir. Bunun için faizsiz finansal sistemin gerekliliklerini ve fırsatlarını barındıran tüm uygulama ve araçların İstanbul Finans Merkezi’nde yer alması gerekiyor.

Gayrimenkul sektörünün faizsiz sisteme entegre edilmesi, yatırımcıların girişimcilik sermayesi fonları için kolaylık sağlanması ve faiz baskısının olmadığı bir alternatif geliştirilirse, İstanbul Finans Merkezi, dünyadaki İslam ülkelerinin ve Müslüman toplumların yatırımlarını değerlendirecekleri bir İslami finans merkezi olabilir.

BDDK, SPK ve Borsa İstanbul gibi ekonomik kurumlar da Türkiye’nin faizsiz bir ekonomik sistemin cazibe merkezi haline gelmesini hızlandırabilir. Sermaye Piyasası Kurulu’ndaki şirketlerin alternatif finansman kaynaklarından yararlanmasını sağlayan düzenleme, ekonomik kurumların İslami finans sistemini öncelediğini gösteriyor.

Ancak bu şekilde, İslami finans araçları veya katılım bankaları mevcut sistemin tamamlayıcısı değil alternatifi olur.

Tabi bir de bu işin akademik tarafı var. İslam iktisadı, faizsiz finansal sistem ve mevcut durumdaki finansal araçlara karşı geliştirilecek alternatif araçların teoride ve pratikte iyi öğretilmesi, “faizsiz bir sistemin mümkün olmadığı” algısını değiştirecektir. Bu amaçla, artık üniversitelerimizde başta da İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde”İslam Ekonomisi ve Finans” lisans bölümünün açılması, bu alana akademinin desteğini sağlayacak.

Türkiye’nin İslami iktisadın ve finansın merkezi olabilmesi için, siyasi aktörlerin yanı sıra ekonomik, akademik ve sivil toplum aktörlerinin özverili çalışmasına ihtiyaç var. Türkiye ekonomisinin üstleneceği bu misyon, alışılagelmiş ekonomik düzenin değişmesi ve İslam ülkeleri ve toplumlarının ekonomik işbirliğini sağlaması demek.

Böyle bir gücün bir araya gelmesinden kim rahatsız olur sorusunun cevabı ise çok açık: Yıllardır ekonomik ve finansal kaynakları kendi çıkarlarına göre düzenleyenler.

[Yenişafak, 31 Mart 2016]

Etiketler: