Türk-Amerikan İlişkilerinde Kritik Dönem

İki liderin görüşmesinde bu krizlerin kaçınılmaz olduğu kabul edilmekle birlikte mevcut sorunların çözülmesi yönünde irade gösterilmesi Türk-Amerikan ilişkilerindeki kritik dönemin yapıcı adımlarla aşılmasını sağlayacaktır.

Geçtiğimiz hafta sonu diplomatik çabalar sonucu aşılan büyükelçiler krizinin hemen akabinde gerçekleşecek Biden-Erdoğan görüşmesi Türk-Amerikan ilişkileri açısından kritik bir önem arz ediyor. Türkiye’nin ABD’den 40 adet F-16 ve 80 adet modernleştirme kiti satın alma teklifi ikili ilişkilerde pozitif gündemli yeni bir dönemin başlayacağı işaretini vermişti. S-400 krizi sonrasında Türkiye’nin F-35 programı dışında kalması, savaş uçağı filosunun halihazırdaki caydırıcılığını korumasını daha da elzem kılıyordu. Kongre’nin Biden yönetimine böyle bir satış için zorluk çıkarması şaşırtıcı olmayacak ancak Türkiye’nin resmen bu teklifi yapmasında Beyaz Saray’ın telkininin etkili olduğu anlaşılıyor. Buna rağmen F-16 alımının çıkmaza girmesi Türk-Amerikan ilişkilerindeki derin güven sorununun devamı anlamına gelecek.

Bu hafta sonu Roma ve Glasgow’da gerçekleşecek G-20 ve İklim zirveleri dünya liderlerini bir araya getirirken Biden-Erdoğan görüşmesinin gündemi epeyce geniş olacak. Trump döneminden S-400 yaptırımları, YPG/PKK ve FETÖ gibi çetrefilli kriz gündemlerini devralan Biden yönetimi bir süre sorunlu konuları dondurarak ilişkilerin daha da kötüleşmesini engellemeye çalıştı. Pozitif gündem arayışlarında Afganistan öne çıkarken, Türkiye’nin Libya’da Rusya’yı dengelemesi ve Suriye’deki insani krizin büyümesini önlemesi Washington’un da tercihleri arasındaydı. Ancak Türkiye’nin 6 milyar dolarlık F-16 teklifi Biden yönetiminin ikili ilişkileri düzeltme yolunda atabileceği en somut adım olarak öne çıkıyor. Beyaz Saray Türkiye karşıtı lobi gruplarının etkisiyle Kongre’den gelecek direnişe karşı koyamaması durumunda Türk-Amerikan ilişkilerinin pozitif bir ivme yakalanması zora girecek.

Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan ciddi sorunlara ve zaman zaman ortaya çıkan krizlere rağmen mevcut bölgesel jeopolitik ve küresel güç dengeleri her iki ülkenin ortak çalışma yolları aramasını zaruri kılıyor. ABD’nin Obama’dan beri devam eden odak noktasını Asya’ya kaydırma çabaları Trump döneminde Çin karşıtlığı şeklinde tezahür etmişti. Biden döneminde de Çin’in yükselen gücüne ve askeri adımlarına karşı koymak son derece popüler bir dış politika siyaseti haline geldi. Ortadoğu’daki maliyetlerini ve askeri varlığını azaltmaya çalışan Biden yönetiminin Çin’le mücadeleye odaklanabilmesi için bölgede Türkiye gibi istikrar sağlayıcı aktörlerin yapıcı adımlarına ihtiyacı var. Türkiye’nin Rusya’yla gelişen ilişkilerine rağmen birçok çatışma bölgesinde Rusya’yı dengeleyici bir güç olarak öne çıkması da Washington’un tam da takdir edemediği bir gerçek.

Türkiye’nin Afganistan’ın yeni bir iç savaşa gark olmasını önlemek için gösterdiği çaba Washington tarafından sadece diplomatik anlamda olsa da destekleniyor. Ukrayna ve Polonya gibi Rusya’nın tehdidiyle karşı karşıya ülkelerin Türkiye’den İHA ve SİHA satın alarak kendilerini korumaya çalışması da Washington’daki uzmanların gözünden kaçmıyor. Azerbaycan’a verdiği destek Kongre çevrelerinden tepki çekse de Güney Kafkasya bölgesinde Türkiye’nin hem Rusya ve İran’ı dengeleyici bir aktör olarak öne çıkması dikkat çekiyor. BAE ve Mısır gibi ülkelerle ilişkilerin iyileştirilmesi yönünde atılan diplomatik adımlar da olumlu karşılanıyor. Bütün bunların Biden yönetimi tarafından Türkiye’nin önemi bağlamında anlaşıldığını söylemek mümkün olabilir ancak devam eden sorunların ve büyükelçiler krizi gibi periyodik krizlerin çözülmesinde yaşanan zorluklar Türk-Amerikan ilişkileri açısından en önemli handikap olarak öne çıkıyor.

Biden-Erdoğan görüşmesinde iklim değişikliğinden Afganistan’a, YPG meselesinden pandemiye uzanan geniş bir yelpazedeki meseleler ele alınacağı düşünüldüğünde iki ülke arasındaki sorunların yarattığı güvensizliğin azaltılması için somut adımların atılması gerektiği aşikar. Washington yönetiminin halen İran ve Suriye politikalarında devam eden belirsizlikler göz önünde bulundurulduğunda Biden yönetiminin kapsamlı bir Türkiye politikası olduğunu söylemek mümkün değil. İki liderin görüşmesinde pozitif gündem adına atılacak adımlar, F-16 satın alımının Kongre ikna edilerek gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin Suriye’deki çözüm sürecinde elini güçlendirecek mesajlar verilmesi ve Türkiye’ye atanan yeni ABD Büyükelçisi Jeff Flake’in yaratabileceği farklılıklar ikili ilişkilerin güçlendirilmesini sağlayacak ivmeyi sağlayabilir.

Bütün iyimser senaryolara rağmen gerek bölgesel gerekse küresel meselelerin Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni krizler üretme potansiyelini göz ardı etmemek gerekiyor. İki liderin görüşmesinde bu krizlerin kaçınılmaz olduğu kabul edilmekle birlikte mevcut sorunların çözülmesi yönünde irade gösterilmesi Türk-Amerikan ilişkilerindeki kritik dönemin yapıcı adımlarla aşılmasını sağlayacaktır. Küresel güç dengelerinin son derece kaygan bir zeminde ilerlemesi, İran nükleer meselesi gibi bölgesel sorunlarda çatışma ihtimalinin hala tamamen yok olmaması, Suriye iç savaşının büyük maliyetler üretmeye devam etmesi ve Doğu Akdeniz’de enerji güvenliğinin sağlanmasında yaşanan jeoekonomik mücadele gibi meseleler iki NATO müttefikinin daha iyi iletişimini zorunlu kılıyor. NATO gibi uluslararası ittifaklara ve BM gibi kurumlara büyük önem atfettiğini göstermeye çalışan Biden yönetiminin Türkiye’yle ilişkilerine özen göstermesi gerekiyor. Zira Rusya ve Çin gibi konularda Avrupalı müttefiklerini dahi yanına çekmekte zorlanan Washington’un Türkiye’yi yabancılaştırma lüksü yok.

[Sabah, 30 Ekim 2021]

Etiketler: