Terörle Mücadele ve Millî Savunma Sanayi

Dünya’da çok şaşırtıcı şeyler oluyor. Müslüman olduğunu iddia eden bir terör örgütü Türkiye’de dahil olmak üzere tüm Dünya’yı kana buluyor.

Dünya’da çok şaşırtıcı şeyler oluyor. Müslüman olduğunu iddia eden bir terör örgütü Türkiye’de dahil olmak üzere tüm Dünya’yı kana buluyor. ABD-Türkiye ilişkileri, Amerika’nın Kuzey Suriye’deki YPG güçlerine verdiği destek ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki sessizliği temelinde, daha önce  hiç olmadığı kadar kötüye gidiyor. Türkiye ise milli savunma sanayi hamleleri ile kendi kendine yetebilir olmaya çalışıyor. Bu sırada yeni ABD başkanı Donald Trump geleneksel Amerikan dış politikasını zorlayacağının işaretlerini veriyor. İşte bu kritik dönemde Türkiye’nin saygın araştırma kuruluşu Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) iki değerli güvenlik uzmanı Prof. Dr. Murat Yeşiltaş ve Merve Seren ile terörle mücadele ve milli savunma sanayi atılımlarını konuştuk.

Bildiğiniz gibi Obama’nın Orta Doğu Politikası çok fazla eleştirildi. Görevi devralan Donald Trump’ın bu konuda nasıl bir politika izleyeceğini düşünüyorsunuz?

Murat Yeşiltaş: 9/11 olayları sonrası yapılan müdahaleler Bush yönetimini eleştirilerin merkezine oturtmuş, Amerika’nın saygınlığını olumsuz yönde etkilemişti. Obama yönetimi ise bu durumu düzeltmek için diplomatik yöntemleri ön plana alarak, gerektiğinde çok taraflı askeri koalisyonlar ile bölgeye müdahale etmeyi tercih etti. Ancak, Arap baharı sonrası yaşanan süreç Obama dönemi dış politikasının da çok fazla eleştirilmesine neden oldu.  Trump, muhafazakâr söylemleri ile insanlarda olumsuz bir psikoloji yaratsa da bu dönemde,  özellikle Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışacağından, bu dönem çeşitli düzeylerde yeni imkânlar doğurabilir.

Peki, Irak ve Suriye sınırına duvar örülmesini nasıl karşılıyorsunuz? Sizce bu yeterli bir önlem mi?

Murat Yeşiltaş: Önceden bu bölgede Türkiye’nin dış politika stratejisinin bir parçası olarak fiilen sınırların kaldırılması gibi bir politika izlenmekteydi. Suriye ve Türk vatandaşlarının sınırlardan rahatça geçebilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştı. Öyle ki Schengen’e benzer bir ‘Şamgen’ bölgesi oluşturulması planlanmaktaydı. Ancak Arap Baharı ve onu takip eden süreçteki güvensizlik ortamı söz konusu Liberal sınır politikasını askıya almayı gerekli kıldı. Biliyorsunuz ki bölgede PKK-PYD ve DEAŞ gerçeği var. Hem Suriye’den Türkiye’ye illegal göçü önlemek adına hem de yurtdışından bölgedeki terör örgütlerine katılımı önlemek amacıyla böyle bir karar gerekliydi. Ortadoğu’da artık bütün ülkeler benzer sınır politikalarını uygulamak durumunda kalıyor. Bunun uzun vadeli sonuçları olacaktır. 2018 sonuna kadar Fırat Nehri’ni de içine alınacak şekilde planlanan duvarın yapımı tamamlanacak. Duvarların taşınabilir olması önemli. Ancak yine de bu sürecin siyasal ve sosyolojik sonuçları olacağına inanıyorum.

NATO müttefiki olmamıza karşın 1952 yılından beri süregelen çeşitli krizlerde, Suriye Krizi’nde ya da Rusya ile yaşanan Uçak Krizi’nde Patriot füzeleri dışında özel bir yardım görmedik. Hatta geçmişte Johnson Mektubu ya da terörle mücadelede NATO silahlarının kullanılamayacağına dair müttefiklerimizden tepkiler aldık. Bu konuda Rus yetkililerin Türkiye ile ortak savunma sistemleri oluşturmaya yönelik söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce NATO’ya rağmen böyle bir durum söz konusu olabilir mi?

Murat Yeşiltaş: 1952 yılında girdiğimiz NATO’nun 4. Ve 5. Maddelerine göre Türkiye’ye yönelik her tehdidin birlik bazında değerlendirilmesi gerekiyor ancak bunun olmamasındaki temel sebep tehditlere yönelik perspektif ayrışması. Soğuk Savaş’ın sona erdiği, Dünya’da ABD’nin tek süper güç olarak yalnız kaldığı doksanlı yıllarda NATO’nun misyonunun ne olacağına yönelik tartışmalar yaşanmıştı. NATO’nun müttefiklerini koruyacağı yeni tehdit neydi? O yıllarda Balkanlar’daki çatışmalar Avrupa’nın kendi kendine çözüm üretemediğini gösterdi. AB’nin herhangi bir güvenlik gücü yok ve olması da pek mümkün görünmüyor. Yine aynı dönemde Türkiye NATO’da ‘kanat ülke’ pozisyonundayken, Körfez Savaşı ile birlikte ‘cephe ülke’ konumuna geldi. Türkiye şu an sıcak çatışma bölgesinde bulunuyor. NATO, Rusya ve Çin arasında gelenekselleşmiş bir çatışma dinamiği bulunuyor ve bu konuda sadece Rusya’ya değil Çin’e de bakmamız lazım, zira ikisi genellikle ortak hareket ediyorlar. Her ne kadar NATO Türkiye’ye karşı çeşitli sorumluluklarını yerine getirmemiş olsa da üyeliğimizin önemli olduğunu düşünüyorum.

Bildiğiniz üzere milli piyade tüfeği, obüs, insansız hava aracı, yerli tank gibi çalışmalarımız mevcut. Sizce bu tarz milli savunma hamleleri,dış politika ve ekonomide bize ne kadar faydasağlıyor?

Merve Seren: Savunma sanayini millileştirme ve yerlileştirme noktasında attığınız her adım;en temelinde devlet bekasının muhafaza ve müdafaasına hizmet eder. Tehdit yelpazesinde tanımladığınız ihtiyaçlarınız ve hedeflerinize göre,bir sınıflandırma ve seviyelendirme mevcuttur.Kaldı ki harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve aslında her türlüaskeri teçhizat, malzeme ve bunlara ait teknolojilerinmisyonu farklıdır. Bu nedenle kara ve hava harekâtları açısından düşündüğümüzde bir MPT veyahut İHA ne kadar önemseniyorsa, aslında bir görev bilgisayar yazılımı yahut nanoteknoloji ürünü de o kadar dikkate alınmalıdır. Savunma ve caydırıcılık bağlamında kendi kendinize yetebildiğiniz; yani ulusal ihtiyaçlarınızı yerli imkân ve kaynaklarla karşıladığınız takdirde, bir sonraki aşama savunma sanayi pazarına girmenizdir. Pazarda ise, ürün çeşitliliği ve rekabet edebilirlik kapasiteniz önemlidir. Örneğin sadece İHA pazarında değil, tank pazarında da müşterileriniz olmalıdır. Ayrıca rekabet edebilirlik seviyeniz ulusal ve bölgesel sınırlardan, küresel ölçeğe uzanmalıdır. Elbette ki savunma pazarında ürün kalitesi ve çeşitliliği ile rekabet edebilirliğiniz arttıkça bunun çıktılarını ekonomik alanda fazlasıyla hissedeceksiniz. Unutulmamalıdır ki ekonomik gücünüz, dış politikanızı şekillendiren başat faktörlerden birisidir.

Türkiye, bölgede gerek DEAŞ ve gerekse PYD/YPG güçlerine karşı mücadele yürütüyor.  Terör örgütlerinin yönelttiği tehdit açısından, hava ve füze savunma sisteminin önemi nedir?

Merve Seren: Sınır ötesinde icra ettiğiniz askeri harekâtlarda, hava gücünüzçok kritik bir bileşeni temsil eder. Hava kuvvetlerinizin imkân ve kabiliyetleri,sadece savunma pozisyonuyla değil; bir bütün olarak saldırı ve caydırıcılık gücünüzle de ilintilidir. Tersten okuduğunuzda savunma, aynı zamanda saldırıyı da içerir. Hava tehdidi bağlamında düşündüğünüzde ise terör örgütlerinin yönelttiği tehdidin türü, uygulaması, zamanı, etkisi, uzaklığı ve maliyeti farklılık sergiler. Örneğin karadan karaya mı, yoksa havadan karaya fırlatılan füzelere karşı mı savunma sistemine ihtiyaç duyuyorsunuz? Keza seyir mi yoksa balistik füzelermi, ya da silahlı İHA’larmı öncelikli tehdit tanımlamanızda yer alıyor? Her halükarda hava savunmanız açısından,muhtemel düşman hedeflere karşı sırasıylakeşif ve gözetleme, tespit, takip ve imha aşamalarını devreye sokarsınız. Ayrıca statik konumda, operatif vaziyette konuşlandırılmış hava ve füze savunma sistemleriniz olmalıdır. Hâlihazırda envanterimizde ömrü uzatılmış I-HAWK füzeleri mevcuttur. Öte yandan İHA’lar kanalıyla keşif, gözetleme, işaretleme yaparsınız; düşman unsurlarınızı Atak helikopterlerinizle, F-16’larla ya daBayraktar TB2 Taktik İHA’nızla vurabilirsiniz. Ancak düşmanı nasıl ve ne kadar bir maliyeti göğüsleyerek vurduğunuz da önemli bir husustur. Hatırlanacağı üzere, Kilis örneğinde açı şekilde tecrübe ettiğimiz gibi, son derece ucuz ve basit üretilebilen, dahası kolay mobilizasyon ve fırlatma olanağı sunanKatyusha roketlerine karşı en makul füze savunma sistemi nasıl olmalıdır? En basitinden lançeri üzerinde taşıyan fırlatma araçlarının yerleri tespit edilebiliyorsa F-16 veyahut Fırtına Obüsü ile vurabilirsiniz.  Ne var ki Türkiye’nin bölgesinde, çok aktörlü ve boyutlu, girift yapılı, asimetrik bir savaş var. Dolayısıyla asimetrik savaşta konvansiyonel savaştan çok daha farklı alternatif askeri taktik ve stratejiler geliştirmek ve bunları konjonktürel koşullara uyumlu bir şekilde çatışma ortamına entegre etmek zorundasınız. Türkiye’nin sınır ötesinde icra ettiği operasyonlar asgari düzeyde “yakın hava desteğiunsurları” ile “nokta hedefe yönlendirebilen serbest uçuşlu güdümlü bomba” gibi kritik mühimmatlara ihtiyaç duymaktadır.

[Diplomatik Gözlem, Şubat 2017 (Sayı 61)]

Etiketler: