Türkiye’de belirli çevreler hep “kutuplaşma”, “ötekileştirme” ve “nefret söylemi”nden şikâyet ederler. Bu kişilerin yazıp çizdiklerine ve konuşmalarına kısaca bir göz atsanız, “nefret söylemi” ve “ötekileştirme”nin tabiri caizse “dibini” görürsünüz.
Söz konusu yürüyüşü değerlendirirken, analiz düzeyi olarak bir başlangıç noktasına ihtiyacımız var. O da MİT tırları kumpası üzerinden süren yargılamalara verilen tepkinin neticesinde bu yürüyüşün gerçekleştirildiği hususu.
28 Şubat'ın başörtüsü yasağı ile 15 Temmuz darbe girişiminin davalarının görülmesindeki sıkıntıları aynı "adalet" paketi içinde karşılaştırmak ciddi bir yanılgıdır.
Yargıda Birlik Platformu sayesinde, yargıda çoğulculuk ve eşitlik sağlanabildi mi? 25 Ekim'de göreve başlayacak olan yeni HSYK, yargıya olan güveni artırmak için neler yapmalı?
Türkiye'nin de artık üst kurullar bağlamında meslektaş yönetimi yerine, dünyada giderek daha değerli görülmeye başlanan vatandaş yönetimi modelini tartışması gerekiyor. Toplumsal temsili hemen her alanda önemseyen bir yönetim modeline ihtiyacımız var.