26 Nisan 2019, AA | Sudan’da on binler sivil yönetim için meydanlara indi. Muhalif grupların "milyonluk gösteri" çağrısına uyan binlerce Sudanlı, sivil yönetim talebiyle başkentte ordunun ana karargahı önündeki alanı doldurdu.

Sudan ve Cezayir’de Değişimin Serencamı

Bir süredir Cezayir ve Sudan'da iktidar değişimleri ile ortaya çıkan kitlesel hareketler karşısında ordu, değişim sürecinin en önemli aktörü konumunda.

Bir süredir Cezayir ve Sudan’da iktidar değişimleri ile ortaya çıkan kitlesel hareketler karşısında ordu, değişim sürecinin en önemli aktörü konumunda.

İki ülke arasındaki benzerlik ordunun bu konumundan ibaret değil.

Dahası her iki ülkede de halk, orduyu sahneye davet etti ve ordu da aşama aşama sürece ağırlığını koyuyor.

Başka bir deyişle Cezayir’de de Sudan’da da ordu protestocuların hedefindeki liderin iktidardan ayrılması için çeşitli zorlamalarda bulundu. Sudan’da iş askeri darbeye vardı zaten.

Cezayir’de de Genel Kurmay Başkanı, 26 Mart’ta Buteflika’nın istifa etmesi gerektiğini ifade etti. 2 Nisan’da da Buteflika görevden ayrıldığını açıkladı.

Dolayısıyla her iki ülkede de siyasi iktidara karşı başlayan ayaklanmaların, -El Beşir ve Buteflika’nın iktidardan düşmüş olmalarını hesaba katarak- ilk hedeflerine ulaştıklarını ifade etmek mümkün.

Bu durum doktriner anlamda bir devrim gerçekleştiği anlamına gelmez. Çünkü, devrim yapısal değişimleri içerir.

Başka bir deyişle siyasi iktidar elitinin değişimi yetmez, rejim değişimi gereklidir.

Her iki ülke içinde esas meselenin şimdi başladığını ifade etmek mümkün.

Çünkü ordunun kelimenin tam anlamıyla bir rejim değişimine razı olup olmayacakları netleşmiş değil.

Tarihsel açıdan da her iki ülkede de ordu bağımsızlık sonrasında kurucu bir rol oynamış ve ülke tarihleri boyunca iktidar bloğunun en önemli parçası olmuştur.

Her iki ülkede de iktidar değişimi büyük ölçüde askeri darbelerle söz konusu olmuştur.

Her iki ülkede de ordu açısından üç temel değişim senaryosundan bahsetmek mümkün.

Birinci senaryo, muhalefetin arzu ettiği bir değişim sürecinin önünü açmaktır. Bu durumda ordunun sahip olduğu ayrıcalıklar ve siyaset üzerindeki vesayet de kısa bir süre sonra tartışma konusu olacaktır. Dolayısıyla her iki ülke siyaseti üzerindeki hegemonyası düşünüldüğünde ordunun böylesine bir değişim sürecin önünü açması küçük bir ihtimaldir.

İkinci senaryo ise ordunun kendi içinde bölünmesidir. Bu senaryo jenerasyonlar arası geçişin yönetilememsi, ordu içinde ideolojik ya da etnik hatların keskin olması dolayısıyla söz konusu olabilir. Ordu bu durumun gerçekleşmesinden kaçınmak zorunda. Çünkü bu durum ya ordu içinde sonu gelmez bir mücadeleye ve dolayısıyla arka arkaya darbelere ya da iç savaşla sonuçlanacaktır.

Üçüncü senaryo ise ordunun içinde bir mücadeleye mahal vermediği ve kendi kontrolünde bir geçiş sürecinin yaşanmasıdır. Ordu açısından en tercih edilecek senaryo budur.

Nitekim her iki ülkede de mevcut resim sürecin bu doğrultuda ilerleyeceğinin işaretleri gözükmektedir. Sudan’da El Beşir’in istifa etmesinin ve Savunma Bakanı Avad Bin Avf’ı da yardımcısı olarak ilan etmesi üzerine ordu içinde çeşitli rahatsızlıkların oluştuğuna ve emir-komuta zincirinin dışında darbe söylentilerinin dolaşmaya başladığına dair haberler yayıldı. Savunma Bakanı Avad bin Avf’ın liderliğinde 10 Nisan’da gerçekleşen darbe ile bu ihtimalin de önüne geçilmiş oldu.

Ancak Avad Bin Avf’ın istifa etmesi ordu içindeki anlaşmazlığa yeni bir işaret olarak okunabilir.

Cezayir’de ise Buteflika sonrası süreç henüz tam anlamıyla şekillenmiş değil. Cezayir için birlikte yönetilmesi gereken iki temel konu söz konusu: Birincisi iktidar blokunu oluşturan kurumların kendi aralarındaki pazarlıkları ve mücadeleleridir.

Iç savaş sonrasında Buteflika yönetimi boyunca ordu hegemonyasını korusa da yeni güç merkezlerinin oluştuğu ortada. Genel Kurmay Başkanı Salih’in eski İstihbarat ve Milli Güvenlik direktörünü açık bir şekilde uyarmış olması ve yolsuzluk dosyalarını gündeme getirmesi bu duruma işaret ediyor.

Meselenin ikinci boyutu ise kitlesel taleplerin karşılanmasıdır.

Zira Sudan’da olduğu gibi Cezayir’de de kitleler ordunun ağırlığı altında bir geçiş sürecine ikna olmuş değiller. Ancak hem yakın zamanda Suriye, Libya ve Yemen’in iç savaşa sürüklenmesine yol açan etkenler hem de ülkenin yakın geçmişindeki iç savaş (1992-1999) iktidar elitlerinin daha dikkatli ve sorumlu bir çizgide ilerleyecekleri varsayımına neden oluyor.

Hem bölgedeki son beş yıllık dönem hem de Cezayir’in kendi tecrübesi, tarihin tekerrür etmemesi gerektiği gerçeğini dayatıyor.

Bu zorlu sürecin kitlesel beklentileri karşılayacak şekilde barışçıl bir şekilde yönetilmesi hem Sudan ve Cezayir hem de bütün bir bölge için yeni bir başlangıç potansiyeli taşımaktadır.

[Fikriyat, 25 Nisan 2019]

Etiketler: