Sosyal Medya Platformları Özgürlükleri mi Hukuk Dışılığı mı Teşvik Ediyor?

Halihazırda gündemde bulunan yeni kanun teklifinin ise dezenformasyonu önleme maksadıyla yalan ve yanlış haberin yayılmasını münhasır bir suç olarak düzenleyeceği belirtiliyor. Hangi içeriğin dezenformatif nitelikte olduğuna ise mahkemeler tarafından karar verilecek. Öte yandan teklifle internet medyasının yasal bir altyapıya kavuşturulması da bekleniyor.

Aslında sosyal medya mecraları modern demokrasilerin özünü teşkil eden ifade özgürlüğü için etkileyici fırsatlar sunuyor. İletişimi küresel çapta kolaylaştırırken insanların siyaset de dahil olmak üzere her meselede düşüncelerini herhangi bir fiziki kısıta bağlı kalmadan rahatça ifade edebilmelerini sağlıyor. Düşüncelerin serbest dolaşımı kamusal alanı zenginleştirerek toplumların ilerleyişine katkı sağlıyor. Geçmişte aktüel bir konuyla ilgili beğeni veya eleştirinizi kamuyla paylaşabilmeniz için ya bir televizyon kanalına ya da bir gazete köşesine ihtiyacınız vardı. Ve etki alanının çoğunlukla içinde bulunduğunu ülkeyle sınırlıydı. Sosyal medya ise size gazete, radyo ve televizyonun içinde bulunduğu ülke sınırlarının çok daha ötesine seslenme şansı sunuyor. Sahip olmanız gereken tek şey internet bağlantısı.

Sosyal medya mecralarının basın özgürlüğü, siyasi faaliyette bulunma hakkı, örgütlenme hürriyeti, bilgi edinme hakkı gibi pek çok özgürlüğün temel bileşeni olan ifade özgürlüğüne sunduğu bu katkı madalyonun yalnızca bir yüzü. Öteki yüzünde ise sosyal medya şirketlerinin uluslar-üstü yapısıyla hizmet verdikleri ülkenin mevzuatına tabi olmamalarının verdiği denetimsizlik yatıyor. İnsanlar bu mecralarda; hakaret, tehdit, özel hayatın gizliliğin ihlali, cinsel taciz ve ısrarlı takip (stalking) gibi saldırılarla çok daha kolay şekilde karşılaşıyor. Bu eylemlerin cezalandırılması, fiziki dünyanın aksine platformların sunduğu anonimlik ve kendilerini yerel makamlarla iş birliğine gitmek zorunda hissetmemeleri sebebiyle güçleşiyor. Bir diğer tehdit ise sektöre hakim şirket sayısının neredeyse tekelleşmeye varacak düzeyde az olması. Hemen herkes yalnızca iki ya da üç şirketin sosyal medya uygulamasını kullanıyor.

Doğası gereği bir sosyal medya mecrası ne kadar çok kişi tarafından kullanılırsa o kadar alternatifsiz hale geliyor. Dolayısıyla platform kendi mecrasını kullanan milyonlar için doğruyu-yanlışı meşruyu-gayrimeşruyu belirleme tekeline sahip oluyor. Herhangi bir demokratik katılım sürecine tabi olmadan kendi belirlediği kurallara aykırı davranan bir hesabı askıya alma gibi yaptırımlar uygulanabiliyor. Bir nevi sansüre maruz bırakılıyor ve sanal dünyada yokluğa mahkûm ediliyorsunuz.

Diğer taraftan 2016 ABD Başkanlık seçimlerine Kremlin’in sosyal medya aracılığıyla müdahale ettiği iddiaları veya Cambridge Analytica gibi skandallarda görüldüğü üzere sosyal medya devlerinin sahip olduğu muazzam veri ve yönlendirme kabiliyeti etkin bir hukuki denetime tabi olmadıkça demokrasiler ve milli güvenlik açısından büyük bir potansiyel tehdit oluşturuyor. Ayrıca bu platformlar yeterince mücadele edilmeyen dezenformasyonun hızla kitleselleşebilmesine zemin hazırlıyor. Bu sayede toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan kalabalıkları sahte ve yanlış bilgilerle manipüle edilmesi mümkün. Tüm bunlar hem kişisel hem de kamusal güvenlik açısından önemli bir riske işaret ediyor.

Regülasyon Trendi

Yükselen tehdit algısı ülkeleri birbiri ardına sosyal medya platformlarını düzenlemeye itti. Bunlara; Almanya’nın 2017 yılında çıkardığı NetzDG olarak kısaltılan Sosyal Ağlara Yönelik Yaptırım Kanunu (Netzwerkdurchsetzungsgesetz) ve Temmuz ayında Avrupa Parlamentosunda onaylanması beklenen Avrupa Birliği’nin Dijital Hizmetler Yasası (Digital Services Act-DSA) örnek olarak gösterilebilir. Birlik DSA ile; yasa dışı içeriğin daha hızlı kaldırılmasını, kullanıcıların sosyal medya platformunun içerik kaldırma gibi içeriğe ilişkin kararlarına itiraz etme olanağına sahip olmasını, kullanıcılara içerik önermede işletilen algoritmaların şeffaflığını sağlamayı, platformların güvenliğini garanti etmek için bağımsız denetime tabi tutulmasını hedefliyor.

DSA’nın ihlali halinde platformun sahibi şirket küresel gelirinin yüzde 6’sıne varan ölçüde bir cezayla karşılaşacak ki bu da Facebook için 7 milyar dolara Twitter içinse 300 milyon dolarlık bir büyüklüğe tekabül ediyor. Malezya, Avustralya ve Hindistan gibi başka pek çok ülkede de sosyal medyaya ilişkin hukuki düzenlemeler mevcut.

Bu düzenleme trendinin ivme kazanarak devam edeceğini söyleyebiliriz. Zira bu konuda ağırdan alan ABD’de de düzenleme yanlısı sesler yükseliyor. Eski Amerikan Başkanı Obama AB düzenlemesine atıf yaparak sosyal medya şirketlerinin daha hesap verir hale getirilmesine ve demokratik gözetimine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Nitekim geçtiğimiz yılın Aralık ayında Amerikan Kongresine Sosyal Medya Platformlarının Hesapverirliği ve Şeffaflığı Yasa Teklifi sunulmuştu.

Türkiye’deki Durum

Bu alandaki ilk ciddi düzenleme 29 Temmuz 2020’de kabul edilen 7253 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapıldı. Yasa internet sitesine erişimin tamamen değil içerik bazlı engellenmesi, sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu getirmesi ve hukuka aykırı içeriklerin engellenmesine yönelik çeşitli düzenlemeler öngörüyordu. Halihazırda gündemde bulunan yeni kanun teklifinin ise dezenformasyonu önleme maksadıyla yalan ve yanlış haberin yayılmasını münhasır bir suç olarak düzenleyeceği belirtiliyor. Hangi içeriğin dezenformatif nitelikte olduğuna ise mahkemeler tarafından karar verilecek. Öte yandan teklifle internet medyasının yasal bir altyapıya kavuşturulması da bekleniyor.

[Sabah, 21 Mayıs 2022]

Etiketler: