Sınavlar kalkınca dertler biter mi?

Millî Eğitim Bakanlığı, 6 ve 7. sınıflarda kaldırılan SBS'yi birkaç yıl içinde tümden sistem dışına itecek, ilköğretimden liseye sınavsız geçilecek!

Millî Eğitim Bakanlığı, 6 ve 7. sınıflarda kaldırılan SBS’yi birkaç yıl içinde tümden sistem dışına itecek, ilköğretimden liseye sınavsız geçilecek! Fakat çoğu eğitimci daha büyük sıkıntıların doğmasından korkuyor.

Aksiyon – SEDAT GÜLMEZ Sayı: 848 / Tarih : 07-03-2011

1 milyon 8 bin 302… 2010 Seviye Belirleme Sınavı’na (SBS) katılıp eğitim hayatını “kaliteli” bir ortaöğretim kurumunda devam ettirmek isteyen 8. sınıf öğrencilerinin sayısı bu. Aralarından bütün sorulara doğru cevap veren 1544’ünü çıkartırsak, katılıma göre çok azı hayallerindeki okula girmeye hak kazandı. Ya diğerleri? Onların payına ise ruhsal çöküntüden “Ne yapalım, nasip böyle imiş” fikrine uzanan geniş bir yelpazede farklı duygu iniş çıkışları düştü. Tabii sadece geçen yıl değil, senelerdir milyonlarca öğrencinin yaşadığı söz konusu durumun başta Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), kimi eğitimciler ve toplum nezdinde tek suçlusu sınavlar! İsmi OKS ya da SBS fark etmez, daha 12 ila 14 yaş arasındaki çocukların üzerine binen stresin faturası, aile bütçelerini zora sokan dershanelerin yaygınlık kazanması ve sistemin gittikçe tıkanmaya yüz tutması hep imtihanlara mal edildi. Gelinen aşamada MEB, zihinlerdeki algı paralelinde adım atıyor ve ilköğretimden ortaöğretime geçişi sınavsız hâle getiriyor. Bizzat Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, 6 ve 7. sınıflarda kaldırılan SBS’nin 3-4 yıl sonra tamamen ortadan kalkacağını söylüyor. Fakat oluşacak boşluğun nasıl doldurulacağına dair kesin ve net bir plan şimdiye kadar dile getirilmedi. İlköğretimden liseye geçişin okul derslerinden elde edilecek puana göre yürütüleceği beyanı ise kafalardaki sualleri tamamıyla izaleden yoksun. Mesela, yalnız not sisteminde muhtemel suiistimaller nasıl denetlenecek? Yerleştirmeye esas başarı sıralaması neye göre belirlenecek? Fen ve sosyal bilimler ile Anadolu öğretmen liselerine dağılım hangi kriterlerle yürütülecek? Nihayet bahsedilen sıkıntıların temelinde hangi sebepler var ve bunların düzeltilmesinin yolu imtihansız bir düzen mi?

Hâlihazırda dünyadaki ortaöğretim sistemleri iki ana başlıkta toplanıyor: Kapsayıcı ve seçkinci… İlki ekseri Uzakdoğu ve Amerika’daki lise düzeyinde okulların hepsini aynı müfredat altında toplayan, ilgi ve yetenek ayrımını yükseköğrenime bırakan işleyiş. Diğeri ise bizde de uygulanan meslek, Anadolu, fen ve sosyal bilimler gibi birden çok başlık altında yürütülen akış. Özellikle ikincisini tercih eden ülkelerde ilköğretimden liseye geçiş; sınav, yönlendirme veya sınav-yönlendirme usulleriyle sağlanıyor. Almanya gibi yönlendirmeye ağırlık veren devletler, öğrencinin ilgi ve yeteneklerinin belirlenmesi işini ilköğretim düzeyinde disiplinli bir şekilde ele alıyor. Tabloya bu hâliyle bakınca kimileri, Türkiye’nin vaktiyle seçkinci şıkkı tercih etmesini eleştirip problemin kökenini burada arayabilir. Uğur Dershaneleri Genel Müdür Yardımcısı Turgay Polat ise meseleye farklı bir yönden yaklaşıyor: “Kapsayıcı veya seçkinci; bu bir tercih meselesi. Hatta sınav uygulaması veya kaldırılması da öyle. Ama asıl dikkat edilmesi gereken, içinde bulunduğumuz süreç. Bizler hep sonuca göre konuşuyoruz. Eğer çözüm isteniyorsa akış gözden geçirilmeli ve buna göre seçenekler sıralanmalı.” Polat’ın ifadeleri MEB’in senelerdir tatbik ettiği sıkıntılara çare adımlarına dönük şöyle bir yoruma kapı aralıyor: “İşlemeyen bir akış var ve yetkililer aksaklığı tespit edip revizeye gideceği yerde sistemi ortadan kaldırarak çözüme ulaşacağını zannediyor.” İşte imtihanın kaldırılması adımı da bunun son misali.

Peki, devlet niçin sınav yapar? İlk cevabı sıralama için ama Türkiye şartlarında listeleme farklı bir anlam taşıyor. Tıpkı ilköğretimdeki gibi lise düzeyindeki eğitim kurumlarında da kalite farkı makasının ağzı bayağı açık. Mesela, küçük bir ilçedeki Anadolu lisesi ile Galatasaray Lisesi kâğıt üzerinde aynı kategoride değerlendiriliyor. İkisi de ‘Anadolu lisesi’ sıfatı taşımasına rağmen ebeveynler, öğretmenler ve öğrenciler hep marka isme sahip ikinciyi tercih ediyor. İşte eğitim bürokrasisi açısından bakınca, eldeki kaliteli okul arzı azken, buralara dönük talep fazla ise eliminasyon yapmak kaçınılmaz. Bunu da objektiflik ve adalet açısından en kolay sağlanabilecek enstrüman sınav!

Sürat Yayın Grubu Rehberlik Yayın Yönetmeni Hakan Baykal da tam bu noktaya işaret ediyor: “İmtihan kötüdür… Sürekli bu dillendiriliyor. Sadece SBS değil, üniversite sınavı için de böyle. Ama bir şeyi eleştirip ilga ediyorsanız, yerine alternatifini sunmanız gerekir. MEB’in eksikliği de bu. Yeni proje ortaya koymadan eskiyi kaldırmaya niyetleniyor. Sınav yerine nota göre alınacak deniliyor. İyi de bu zaten süper lise tecrübesiyle denendi ama olmadı. Bir sürü suiistimal görüldü ve en sonunda süper lise kaldırıldı. Mevcut hâliyle sınav okuldan kopartıyor doğru ama bir yanlışı düzeltmeye çalışırken daha büyük yanlış yapılıyor.”

Millî Eğitim Bakanlığı’na sınavı kaldırmak haricinde çözüm önerileri sunan uzmanlara gelince… Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı’ndan Yrd. Doç. Dr. Bekir S. Gür, evvela mevcut işleyişe göre bir değerlendirmeye gidiyor: “Çocukları erken yaştan itibaren sınavlara tabi tutmak, öğrencileri tabakalaştırmak ve liseleri hiyerarşik bir düzene sokmak son derece sorunlu bir uygulama. Bu açıdan MEB’in öngördüğü yeni düzenleme oldukça olumlu…” Fakat burada kesip bırakmıyor Gür. Daha sağlıklı bir sistem için teklifini de sunuyor: “SBS, çocuğu liseye yerleştirmekten ziyade, eğitimin nerelerde aksadığına, öğrencilerin hangi konularda zayıf kaldığına dair tespitte kullanılabilir.” Yerleştirme için değil, eksiklerin belirlenmesi ve iyileştirme çalışmaları adına SBS’nin sürdürülmesinde velilerin de itiraz edeceği bir sıkıntı yok. Gür’ün dikkat çektiği hususlardan biri de fen ve sosyal bilimler lisesi gibi okullara öğrenci alımının yine SBS ile sağlanması. Gerekçesini de şöyle açıklıyor: “Çünkü varlıklı bir ailenin çocuğu donanımlı özel bir okulda eğitimini sürdürebiliyorsa, devletin de yetenekli yoksul öğrencilere böyle bir imkân ve fırsat eşitliğini sunmaya devam etmesi stratejik açıdan da ehemmiyetlidir.”

Konuyu daha da somutlaştırmak isteyen Turgay Polat, yakın zamanda Rusya’da yaşanan sınavın kaldırılması tecrübesine dikkatleri çekiyor. “Yerleştirme imtihanı vardı. Bizdeki gibi bazı gerekçelerle kaldırdılar ve ilköğretimden ortaöğretime geçişi tercihe bağladılar. Şu an teknoloji liseleri vardır orada batmak üzere. Aynı sıkıntıyı bizim de yaşamamız kaçınılmaz.” Sonra imtihanın kaldırılmasının çocuklar üzerindeki stresi kaldıracağı iddiasına da katılmıyor. Ona göre kaygı, esasında mahalle baskısından kaynaklanıyor. Öğretilmiş bir hâl. Yoksa Galatasaray Lisesi gibi bir okulu kazanma başarısı göstermiş çocuğun üzerinde imtihan kaygısı gözükmemesi gerekir ama var!

Uzman Ergen Psikologu Orhan Gümüşel’in söyledikleri de Polat’ın cümlelerini destekler mahiyette. Bir defa alternatifsiz işe girişmenin daha büyük kaosa yol açacağı gerçeğinin altını çiziyor. Zaten öğrencileri etkileyen kaygının temelinde de sınav değil, geleceğine ilişkin fluluklar var: “Daha 11-12 yaşında başlayan ve 18’ine kadar devam eden bir elemenin içindeler. Bu uğurda dershaneye gidiyorlar, yetmiyor özel ders alıyorlar, o da kesmiyor psikolojik danışmanlık hizmetlerine başvuruyorlar. Her ne kadar tablonun müsebbibi sınav gibi gözükse de değil. Çünkü öğrenciler asıl geleceklerinden kaygılanıyor. İyi liseye gidebilecek miyim? İyi üniversiteye yerleşebilecek miyim? Bunları başaramazsam hayatım nasıl şekillenecek? Söz konusu noktada da imtihanı kaldırsanız kaygı ortadan kalkmaz, aksine hayata dair kaygıyı artırır…”

Nihayet son aşamada MEB, ilköğretimden liseye geçişi düzenleyip sistemin kalitesini artırmaya gayret ediyor. Fakat attığı adımların oluşturabileceği problemlere dair B planı hazırlıyor mu? Bilinmiyor. Çünkü buna yönelik sorular cevapsız kalıyor. Eğer bir gün akıllardaki soru işaretleri ortadan kaldırılmak istenirse, izah bekleyen konulardan biri de şu: Sınav kaldırılır, iki veya üç sene sonra da “Hata etmişiz tekrar imtihanlı akışa dönüyoruz!” denilirse, arada eğitim hayatlarına çentik atılan öğrencilere dönük de izahat hazırlanacak mı?

07.03.2011, Aksiyon, SEDAT GÜLMEZ  

Etiketler: