Çin, son yıllarda Türk dış politikasında adından sık söz ettirse de iki ülke arasındaki ilişkiler yeni değildir. Sahip oldukları kültürel farklılıklar ve birbirlerinden uzak coğrafi konumları nedeniyle tartışmalara konu olan ilişkiler 1970’lere uzanmaktadır. Temelde ekonomi ve ticaret ekseninde şekillenen ilişkiler sıklıkla karşılıklı olarak verilen iş birliklerini artırma beyanatları ile pekiştirilmeye çalışılmıştır. Ne var ki arzu edilen düzeyde ilerleme bir türlü sağlanamamıştır. Her iki ülkenin de ticari ilişkilerinde uzun yıllar yakın coğrafyalarındaki ülkelere öncelik vermesi bu durumun en temel nedeni olarak gösterilebilir.
Türkiye özelinde coğrafi konumun sağladığı bir avantaj olan Avrupa, Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya başta olmak üzere farklı pazarlara yakınlık uzunca bir süre etkili kullanılamamıştır. Bu da ticaret yapılan ülke portföyünün genişlemesinin önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. İhracat ve ithalatta belirli pazarlara ağırlık vermenin ve sınırlı sayıdaki ülkeye bağımlı olmanın o ülkelerden gelecek siyasi ve ekonomik şoklara karşı kırılgan olmak anlamına geldiğinin bilincindeki 2000’ler Türkiyesi ise durumun değiştirilmesi çalışmalarına öncelik vermiştir. AK Parti iktidarlarının izlediği çok boyutlu dış politika anlayışı dış ticaret ve yabancı yatırımcılarda çeşitlendirme adımlarına hız kazandırmıştır.
Kuşak ve Yol Girişimi bu anlamda iki ülke açısından da ciddi fırsatlar sunmaktadır. Türkiye, Çin’in geliştirdiği ve 2015’te uluslararası kamuoyu ile paylaştığı girişimin ilk günlerinden beri en büyük destekçilerinden biridir. Planladığı Orta Kuşak Hattı’nı girişime dahil etme kararlılığı sergileyerek de Antik İpek Yolu’nda olduğu gibi Modern İpek Yolu’nda da aktif bir rol üstlenme arzusunu ortaya koymuştur.
Ancak Türkiye’nin artık “Yeter ki yabancı yatırım gelsin” anlayışı ile hareket etmediği, üretim sanayii, teknoloji yoğun ürünlerin üretilmesi ve geliştirilmesi ve know-how transferine önem verdiği bir gerçektir. Bu noktada Türkiye’nin söz konusu alanlarda Çin’den yatırım çekmesi “kazan-kazan” durumu ortaya çıkarabilecektir. Türkiye açısından ulusal sanayi ve endüstrinin gelişimine katkıda bulunulurken Çin’e de Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki pazarlara rahatça ulaşma fırsatı sunulacaktır.
İki ülkenin ortaklaşa üçüncü ülkelere yatırım yapması konusu da sıkça gündeme gelmektedir. Çin, Türkiye’nin geçmişinden gelen Batı’nın sömürgeciliğinden uzak yardımsever ve iş birlikçi anlayışı sayesinde yakın ilişkilere sahip olduğu birçok Afrika ülkesine daha güvenilir bir imaj çizerek ulaşabilecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G20 zirvesi sonrası gerçekleştirdiği Çin ziyaretinde de öne çıkardığı gibi, Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini pekiştirme noktasındaki kararlılığı sürmektedir. Ancak ticaret dengesinin Türkiye lehine iyileştirilmesi adına Çin’in Türkiye’deki yatırımlarının artırılması yalnızca Türkiye’ye fayda sağlamakla kalmayacak, Çin açısından da kazançlı durumlar ortaya çıkaracaktır.
Etiketler:
- Ekonomi
- Yorum
- 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu (YDİY)
- Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)
- Afrika
- Avrupa
- Başkan Recep Tayyip Erdoğan
- Çin Halk Cumhuriyeti
- Çin'in Türkiye Yatırımları
- Çinli Turist Potansiyeli
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
- Diplomasi
- Dış Ticaret
- Dış Ticaret Açığı
- Dünya Ekonomisi
- Enerji Sektörü
- İhracat
- İktidar
- İpek Yolu
- İpek Yolu Ekonomi Kuşağı (İYEK)
- Kuşak ve Yol Girişimi
- Orta Asya
- Ortadoğu
- Recep Tayyip Erdoğan
- Sabah Gazetesi
- Sömürgecilik | Kolonicilik | Kolonyalizm | Müstemlekecilik
- Ticaret Savaşları
- Türk Dış Politikası
- Türk-Çin İlişkileri
- Türkiye Dış Politikası
- Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri
- Türkiye-Çin İlişkileri
- Türkiye'nin Çin ile Dış Ticareti
- Türkiye'nin Çin İthalatı
- Uluslararası İlişkiler