Onlarda Terör, Bizde Terör

İngilizlerin acısına karşı Amerikalılar sorumsuz davranıyor. Peki ya Türk'ün acısına karşı sorumsuz davranan 'Türk' medyasının bir kısmını ne yapacağız?

İngiltere son zamanlarda terörün hedefinde olan Avrupa ülkelerinden birisi. Peş peşe gerçekleşen terör saldırılarına geçtiğimiz Cumartesi bir yenisi daha eklendi. Londra’da turistlerin gözdesi olmuş bölgesinde gerçekleşen terör saldırısında, 7 kişi hayatını kaybetti. Saldırganlar kalabalığın üzerine minibüs sürdüler, hatta bazı tanıkların ifadesine göre doğan kargaşa esnasında kurbanlardan bazılarını da boğazlarını keserek katlettiler.

Peki İngilizler ne konuşuyor, art arda gelen terör saldırılarından sonra. Hiç bir İngiliz gazetesi ‘Kanlı Cumartesi’ veya ‘cihatçı otobanı’ diye manşet atmadı.

Tabii ki güvenlik tedbirleri sorgulanıyor ama aklı başında hiçbir İngiliz, terör saldırısının faturasını teröristlere değil, kendi ülkesinin hükümetine yüklemeye çalışmadı. Muhalefet partisinin lideri çıkıp ülkenin liderini eli kanlı olmakla itham etmedi. Hoş İngiltere’de terör örgütünün siyasi ayağı olmuş bir muhalefet partisi de yok.

İngiliz televizyonları ve gazeteleri ceset fotoğrafı yayınlamadılar.

Terörü amacına ulaştıran; insanları ümitsizliğe sevk eden; korku, kan ve gözyaşı görüntülerini ve hikayelerini aktarmadılar. Kopmuş uzuvların görüntüsü de yoktu. Acı içindeki kurbanların feryatları da. Hal böyle olunca İngiltere’de terör saldırısı sonrası yayın yasağına gerek kalmadı. Gazeteci sorumluluğunu bilince, yayın yasağına gerek kalmıyor, yayın yasağı olmayınca da terörü lanetlemeyi ve kurbanları anmayı bırakıp yayın yasağını tartışmak zorunda kalmıyorlar.

İngiliz gazeteleri terörü lanetledikleri kadar Amerikan New Yok Times ve CNN gibi yayın organlarına kızıyorlar.

Sebebi nedir diye sorarsanız, kanlı sahneleri yayınlamak. Demek ki her terör saldırısından sonra sorumsuz davranan medya organları olabiliyormuş. Ama İngilizler’in acısına karşı Amerikalılar sorumsuz davranıyor. Peki ya Türk’ün acısına karşı sorumsuz davranan ‘Türk’ medyasının bir kısmını ne yapacağız?

Terör saldırılarından sonra İngilizler sadece gazete ve televizyonları değil, sosyal medya mecralarını da mercek altına aldılar.

Başbakan Theresa May “İnternet içeriğinin ve sosyal medyanın daha katı düzenlenmesi” gerektiğini söyledi. Söyler, normaldir ‘çünkü medyaysa hiç dokunmayalım istediği gibi sorumsuzca yazsın çizsin’ düşüncesi bizdeki bazı muhaliflere özgü bir garipliktir. Zaten May’in, bu alanda attığı ilk adım da değil. Terör saldırısından önce de sosyal medya mecralarının temsilcileri ile bir toplantı gerçekleştirmişti. Onlara İngiltere’nin beklentilerini aktarıp, bu beklentileri karşılamalarını istemişti. Evet yanlış duymadınız, Türkiye’de kendilerini bir avukatla lütfen temsil eden sosyal medya şirketlerinin İngiltere’de temsilcilikleri, sorumluları ve dolayısı ile yükümlülükleri var. Ve tabii ki İngiltere’nin de bu mecralar üzerinde yaptırım gücü var. Hal böyle olunca da İngiltere’nin taleplerini karşılıyor sosyal medya mecraları, Türkiye’nin değil. Ama bizdeki sözüm ona özgürlük sevdalıları meselenin bu kısmını, buradaki güç ve iktidar ilişkisini hiç sorgulamazlar. Ama nedense basın Türkiye’de baskı altında İngiltere’de değil. Türkiye’de güvenlik güçlerine molotof kokteyli atan teröristlerin adı gazeteci diye meydanlarda okutulup alkışlatılıyor. Sabahtan akşama kadar hükümete değil ülkeye muhalif yayın yapan mecralar bir de basın özgürlüğü yok diyorlar. Yani İngilizler ve bazı hükümet muhalifleri öyle iddia ediyor.

Buna da muhalefet hatta siyaset diyorlar…

[Takvim, 9 Haziran 2017]

Etiketler: