O Gece

Bize bu ülkeyi hediye eden tüm şehit ve gazilerimizden Allah razı olsun.

Tam bir yıl geçti. Hepimize karşı açılan bir savaştı. Bugün bu ülke bir Suriye haline gelmemişse eğer, o gün içimizden birilerinin yaşamını hiçe sayarak bu darbeci hainlere karşı göğsünü siper etmiş olmasındadır. Bize bu ülkeyi hediye eden tüm şehit ve gazilerimizden Allah razı olsun. Bu millet beni zaman zaman şaşırtır. Bu millete hep çok inanıyor ve onun ahlak ve irfanına hep güveniyor olsam da her seferinde bu kadar da mı olur demekten kendimi alamıyorum.

Seçim sonuçları geliyor. Bakıyorum.

Öylesine ince bir hesap yapmış ki bu millet şaşmamak imkansız. Ülkede bir kriz doğuyor berberde sohbete katılıyorsun ve görüyorsun milletin meseleyi nasıl kavradığını. Orada burada kendince entelektüalizm yapan yarı aydınların dünyayı ve bu ülkeyi kavramada yaşadığı illüzyonların hiçbiri aslında bu millette yok. Milletin bu ferasetini defalarca keşfetmiştim.

Ama darbe gecesi bir eline bayrağı öbür eline yüreğini alıp tanklara karşı duracak bu kadar çok sayıda adam olduğunu bilmezdim. Bunun sadece bir darbe değil ülkemize karşı açılmış bir savaş olduğunu hemen kavrayan bu millet kendini sokağa attı. Kadını erkeği, genci yaşlısı, çoluğu çocuğu hepsi sahip çıktı ülkeye ve geleceğine.

Bir yıl önce yaşadığımız bu olay ülkemizin başına bir daha gelmesini asla istemeyeceğimiz bir olaydı. Fakat aynı zamanda benim için hayatım boyunca unutamayacağım coşku ve cesaret anlarıyla dolu.

Eve yeni gelmiştim. Televizyona baktım. Köprüye asker çıktı deniliyordu.

Olamaz dedim. Kimse bize bunu yapamaz. Sonra topunu havaalanına çevirmiş bekleyen tankı gördüğümü unutamıyorum. Darbeyi o zaman anladım. İçim yandı. Allah’tan Başbakan Binali Yıldırım’ın güçlü ve rahatlatıcı sesini duydum. Ayaklanmadır bu diyordu. Bastırmak gerekecekti.

Ama nereye gidecektim? Telefonum şarjı çok azdı. Şarja taktım. Telefonsuz çıktım. Koştum E-5’e doğru. İki helikopter geçti üzerimden. Vatan Caddesine doğru. Karar verdim polise yardıma gitmeliydim. Arabayı ve telefonu almalıydım. Koşarak geri döndüm eve. E-5 üzerinde kamyonların ters şeritten geldiğini ve tankların geçeceği yolları kapmaya çalıştığını gördüm. Eve döndüm. Telefonumu aldım. Cumhurbaşkanı Erdoğan ekrandaydı. Onu facetime’da görüyor olmak beni hem üzdü hem sinirlendirdi.

Ama o gayet kararlı biçimde “sokağa” dedi. İşte bu dedim.

Eşime “Hakkını helal et” demek istedim. Diyemedim. Boğazıma düğümlendi. Çıkmadı. “O nasıl olsa hakkını helal eder bana” diye düşündüm. Çocuklara uzaktan baktım.

Dokunamadım. Çıktım. Komşumuzun oğlu bana soruyor asansörde. “Abi nereye gidelim.” “Gidebilirsen havaalanına git” dedim. Kendim arabayla ancak Vatan Caddesi’nin başına kadar gidebildim. Bir darbe sonucu katledilen Menderes’in mezarı yakınlarında arabamı bıraktım. Vatan Caddesi boyunca koşarak gittim. Yüzler ve binler benimle beraber geliyordu.

Salaların altında koşuyorduk. Ve ülkemize sahip çıkmanın keyfini ve coşkusunu yaşıyorduk. Ben vardığımda Emniyet’e gelen darbeciler vatandaş ve polis işbirliğiyle teslim alınıyordu.

Vatandaş sanki yıllarını savaş meydanında geçirmiş gibiydi. Biri elinde megafon başında sarık. Komutan edasıyla millete neler yapılacağını anlatıyordu. Bir diğeri Saraçhane’de yardıma ihtiyaç var diye bağırıyordu.

Öbürü “Sakin olun. Yerinizi terk etmeyin” diyordu. Bir diğeri tekbir getiriyordu. Tekbir bir başkaydı. Biri sadece bayrak sallıyordu. Biri kenara geçmiş Kuran okuyordu. O imanı görünce rahatladık.

Koştum Saraçhane’ye. Çatışma devam ediyordu. Kurşunlar etrafta uçuşurken, F-16lar göğü yırtarak geçiyordu. Fakat vakit geçtikçe her yerde teslim alındıkları haberleri geliyordu. Cumhurbaşkanı’nın Yeşilköy’e indiğini duyduk. Ferahladık.

Artık bitiyordu. Değil darbe, iç savaş tehdidini bile bu millet saatler içinde bertaraf etmişti. Sabah bir lokantada tv açıktı. Baktım köprüdeki hainler de teslim oluyordu. “Yarabbi sana şükürler olsun” dedim. Milletimizin cesaret ve ferasetine dua ve hayret ettim.

[Takvim, 17 Temmuz 2017]

Etiketler: